31 Mart 2008 Pazartesi

ÇETELER TEK TEK

Altıyüz yirmi iki yıl hükmetti dünyaya Osmanlı Devleti. Bir o kadar daha
devam edecekti! Bundan hiç kimsenin şüphesi yoktu. Haşmetlû ve dahi devletlû
Padişahlar ile azametli Sadrazamlar da böyle düşünüyorlardı!
Osmanlıdan yardım dileyen Fransa; ünyaya hâkim olma iddiasındaki sinsi
İngilizler; kendilerinden başkasını asla düşünmeyen Almanlar da aynı düşünce
iinde idiler.
Devletleri kurulduğundan beri savaş halinde olan; Hanların, kralların,
zaman zaman birbirine kazık attığı aynı coğrafyanın hâkimi Ruslar da böyle
düşünüyordu: Osmanlı Yaşar! Yaşar ama yaşatmamak lazım!
Hilafet sanki satın alınan veya zorla alınarak sahiplenilecek bir şeymiş gibi
Mısır'a kadar gidilerek savaşla alındı. Hilafeti alan Osmanlıyı Efendi kabul eden
İslam devletleri de aynı şeyi düşünüyorlardı.
Bu düşüncelerinde yanıldıklarını anlayamadılar. Düşüncelerinin gerçekleşmesi
için bütün bu devletler elbirliği ederek Osmanlı Devletini içten, dıştan ve dini de
kullanmak sureti ile sarmala alarak önce "Hasta Adam" yaptılar sonra finişe kalktılar!
Start verildiğinde Bresleu ve Goben zırhlıları Çanakkale boğazından içeri girmişti.
Alman hayranı Enver Paşa'nın yaptığı gizli anlaşma ile bu iki savaş gemisinin
askerlerine Osmanlı askeri üniformaları giydirilerek Karadeniz'e çıkmasına izin verildi.
Fırsat bu fırsat diyen gemi komutanı Amiral Souchon Rus limanlarını topa tutunca
Ruslarla savaş başladı. Ama esas savaş, gemilerin Çanakkale boğazından girmesi ile
başladı; İngiliz, Fransız, İtalyan ve daha birkaç irili ufaklı devletin katılımı ile
Çanakkale boğazına yüklendiler. Bunun adı Birinci Dünya Savaşı idi. Amaç "Hasta
adam"ı parçalayıp yutmaktı. Başaramadılar!
Her ne kadar Çanakkale'yi geçemedilerse de pek azametli devlet adamlarının imzaladıkları antlaşmalarla yenilgi kabul edildi. Ülkenin işgali başladı. İstanbul, Ege, Akdeniz, Karadeniz, Doğu, Güneydoğu düşmanlarca işgal edildi.
Daha "Arş yiğitler vatan imdadına" diye haykırılmamıştı. Ama; Ayşe'nin,
Fatma'nın, Gülsüm"ün, Yıldız'ın, Gülhatun'un yaşlı kocaları, yeni bıyıkları terlemiş çocukları; bilekleri güçlü kardeşleri "bir şeyler yapmalıyız" diye ayağa kalmıştı.
Yaptılar da; bir aşktır önüne durulamaz deyip kucaklaştılar ve silahlandılar ÇETE
oldular…
Direniş böyle başladı yedi düvele karşı! Demirci Mehmet Efe, Gökçen
Efe, Çerkez Etem, Topal Osman, Zoboğlu Fahri, İlyas Sami Bey, Cevat Atılhan,
Gökbayrak, Korsan Murat, Aziz Kaptan, Şahin Bey, Arnavut Yahya, Dayı
Mesut, Halit Molla, Gebeşoğlu Mehmet, Kocabaşoğlu Rıza Bey, Molla Rıfat,
Parti Pehlivan, Hafız Fuat Bey, İpsiz Recep Reis ve diğer yörelerdeki çeteleri ile
başladı büyük direniş!
Kuvayi Milliye çatısı altında toplanan çetelerle verilen şanlı direniş
süresince hazırlanan düzenli ordu ve Birinci İnönü, İkinci İnönü zaferleri;
Sakarya Meydan Muharebesi başarısı, Büyük Taarruzla beraber denize dökülen
düşman ve DİRİLEN HASTA ADAM!
Direnişçiler çete olarak grup grup ortaya çıktı. Birçoğu ipten kazıktan
kurtulmuş, bir kısmı asker kaçağı, bir kısmı ordudan emekli asker, bir kısmı aydın
kesimden yurtsever insanlar… Çetecileri de çete reisleri de hiçbir şey istemediler
"Namuslu yaşamak" tan başka! Yeter ki "Ülkemin haremi ismetine girilmesin"
dediler, girmek isteyenlere karşı göğüslerini siper ettiler. Şehit oldular, öldürdüler.
Sağ kalanlar avazı çıktığı kadar bağırdı:
"Bu işi madalya almak için yapmadık, namus için, vatan için yaptık" diye!
Savaş bitince "Bizim de işimiz bitti" diyerek köylerine, mahallelerine
çekildiler, ölüm için gün doldurdular, yaptıklarını hatırlamadan!
İpsiz Recep Reis Kandıra'da Fransız Gambotunu esir alırken, Yunan
cephesine mermi taşıyan yirmi vagonluk tren katarını zapt edip cephaneyi İnönü
cephesine ulaştırırken, Rize'deki kardeşi Emin'i ve annesinin huzur içinde olmasını
düşünüyordu şüphesiz! Ne var ki; İpsiz Recep'in kardeşi Emin'in torunu yürekli
yurtsever, Prof. Dr. Emin Gürses "ERGENEKON ÇETESİ" nedeni ile gözetim
altına alınıyordu! Yani, ülkeyi en iyi temsil edenlerden bir bilim adamı, çok bildiği,
bildiklerini öğrencilerine ve verdiği vergilerle maaşını ödeyen halkına öğrettiği için tutuklanıyordu!
Demek ki bu çete isminden de anlaşılacağı gibi Türkiye'den Ergenekon'a,
Tanrı Dağlarına kadar uzanıyordu. Öyle olmasaydı: değişik siyasi düşüncelere
sahip insanlar gecenin köründe apar topar gözetim altına alınır mıydı?
Çeteler bir bir çökertilmeye başlandı: İşte İlhan Selçuk Çetesi, Prof. Dr.
Kemal Alemdar Çetesi, Doğu Perincek Çetesi! Bu çeteleri daha pek çok çete takip
edecektir şüphesiz!!!
On beş yıl her cuma namazından sonra türban gösterisi yapanlar, AKP
iktidara geldikten sonra bir defa olsun cami önlerinde ve üniversite kapılarında
gösteri yapmadılar! Bunları yönlendiren, eyleme sürükleyen çeteler, ülkenin
huzurunu bozdukları için neden gözetim altına alınmazlar? Ülkenin huzurunu
bozan her toplumsal olayı yaratanlar çete olarak nitelendirildiğine göre; asgari
ücreti yükseltmeyenler; enflasyon yok diyenler; özelleştirme adı altında ülkeyi
yabancılara peşkeş çekenler ÇETE değil mi? Bunların üzerine neden gidilmez?
Lozan kazanımlarından bir kısmını geri vermeyi beraberinde getiren Vakıflar
Yasasının çıkarılmasına ne demeli!
Kaleler yıkılıyor, kaleler tek tek düşürülüyor; gözleri pembeden başka
renk görmeyen, midesini siyasilerin himmetine terk eden, dilleri koltuklarının
altın sıkışmış suskun çoğunluk siyasilerin elinde oyuncak olmuş, topaç gibi
çevrilip duruyorlar!
Çoğunluk azınlığı; oy yüzdesi anlamında baskı altına alıyor, demokrasi
ile ilgili olmayan yaptırımlar uyguluyor ve kural tanımaz bir şekilde yönetmeye
çalışıyorsa YANLIŞYAPIYOR DEMEKTİR.
Çoğunluk DOĞRU yapar veya HAKLIDIR anlayışı yanlıştır. Zira
Mustafa Kemal Ulusal kurtuluş mücadelesine başlarken asla çoğunluk değildi.
Azdı, bir avuçtu ama kazanan oldu! Çünkü aklını kullandı.
Çoğunluk azınlığa hükmeder, azınlığı en iyi şekilde yönetir kuralı doğru
olsaydı. Amerika'yı bir avuç Yahudi yönetmezdi. Üç beş milyon nüfuslu İsrail,
yüz milyondan fazla nüfusa sahip Araplara galip gelmezdi. Örnek çoğaltılabilir.
Türkiye'de ince eleyip sık dokunsa 20 veya 25 bin Yahudi var. Çoğunluk
haklı, çoğunluk becerikli, çoğunluk her şeyi çok iyi bilen olsaydı. Türkiye'nin en
büyük zenginleri listesinde bir tane bile Yahudi işadamı olmaması gerekirdi.
İncelemek gerekir; ülkemizde acaba kaç Yahudi vergi mükellefi zenginler
listesinde yer almış?
Bakalım günler daha nelere gebe! İktidar partisi kapatılmak isteniyor.
Lideri pervasızlığını devam ettirerek en ağır sözlerle önüne gelen çatıyor; diğer
sözcüleri de aynı yolu takip etmekten geri kalmıyor! Hiç akıllarına gelmiyor, bir
an durup "NELER OLUYOR" diye düşünmek! Muhalif kabul ettiklerini katmışlar
önlerine doludizgin gidiyorlar!
Ne diyelim: İyi gitmeler!!!


İbrahim BALCI
30.03.2008