18 Haziran 2014 Çarşamba

KADIN KAHRAMANLAR SELANİKLİ AYŞE HANIM


Osmanlı Devletinin son dönemleri, Balkanlar kaynar kazan. Devlette istikrar yok, siyasi ortam berbat, huzursuzluk almış başını gidiyor, orduda başıbozukluk velhasılı her yerde kaos. Balkan Savaşı böyle bir ortamda patladı. Birinci Balkan Harbi yenilgisi, Edirne ve Trakya’nın bir kısmının Bulgarlarca işgali Osmanlının kara günleriydi. İkinci Balkan Savaşı hemen peşinden geldi. Bu kez düşman püskürtüldü, Trakya düşmandan ve Edirne işgalden kurtarıldı. Balkan Savaşları süresince çok can yandı. Onca subay, onca asker şehit oldu. Şehit olanlardan biri Selanikli Ayşe Hanımın kocası binbaşı rütbesinde aslan gibi bir subaydı.

Artık eşi yoktu Ayşe Hanım’ın iki çocuğu ile baş başa kalmıştı. Karalar bağlasa da çocuklarını en iyi şekilde yetiştirecek ve vatana millete yararlı olmalarını sağlayacaktı. Ama hiç de beklediği gibi olmadı… Kendini iki çocuğu ile birlikte savaşın içinde buldu.

Selanikli Ayşe Hanım kısa boylu, esmer, sevimli ve güleç yüzlü bir kadın. Kocasının şehit edilmesi üzerine kendisini vatanın kurtarılmasına adamış iki oğlu ile birlikte Kuvayı Milliye saflarına katılmıştı. Artık milis askerdi ve devamlı erkek elbisesi giyiyordu.

Osmanlı Devleti son günlerini yaşıyordu. Çanakkale Zaferi kazanılmasına rağmen yenik sayılmış, Sevr Antlaşması sonrası İstanbul işgal edilmişti. Bununla yetinilmemiş İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan gibi düşmanlar devletler, ülkenin değişik şehirlerini işgal etmişlerdi. İzmir’in işgalini Aydın’ın işgali takip etmişti… İşler tamamen sarpa sarıyordu…

Ayşe Hanım şehit eşinin intikamını almak için çırpınıp duruyordu. Nihayet karar veriyor ve kıymetli eşyalarını satarak silah alıyordu. Artık Ayşe Hanım ile iki oğlu silahlı çetecidir. Ayşe Hanım Aydın’ın işgali üzerine çetesi ile birlikte dağa çıkar. Düşmanla savaşır durur kısa zamanda ismi duyulur. Demirci işgalinde Yunanlılara karşı cephe tutar ve müthiş direniş gösterir ama yüreğinin yarısı olan büyük oğlunu şehit verir. Artık kini ve intikam duygusu daha da büyür. Ana yüreği dayanamaz denilse de ne olursa olsun dayanacaktı; eşinin ve oğlunun intikamını alacak, ülkesinin düşman işgalinden kurtulması için mücadelesine devam edecekti. Öyle yaptı ve çetesini dağa çıkanları yanına alarak çoğalttı.

Ayşe Hanım yaman bir savaşçıdır. I. İnönü ve II. İnönü Savaşlarına katılır. Bu savaşlarda küçük oğlunu da şehit olur. Arka arkaya yapılan İnönü Savaşlarında büyük yararlık gösteren Selanikli Ayşe Hanım, orduya başvurarak çetesi ile birlikte görev istedi. Bu istek ve gösterdiği başarı üzerine kendisine Milis Üsteğmen rütbesi verilerek çetesini de Müfreze yaptılar. Selanikli Ayşe Hanım artık Müfreze kumandanıdır ve artık Süvari üniforması giymektedir.

Ayşe Hanım durup dinlenmek bilmez. Sakarya Savaşına katılır. Günlerce süren bu savaşta erkeklerle omuz omuza savaşır ve düşmanın büyük kayıplar vermesine katkı verir. Üsteğmen Selanikli Ayşe Hanım bu savaşta kasığından yaralanır, bir süre tedavi olduktan sonra tekrar müfrezesinin başına geçer ve savaşa devam eder.

Büyük Taarruza da müfrezesi ile katılan Selanikli Ayşe Hanım Mürsel Paşa’nın komutası alındaki birlikte yer alır ve kahramanca dövüşür. Büyük taarruz zaferle sonuçlanır. İzmir’e giren birlikler içinde Selanikli Milis Üsteğmen Ayşe Hanım da vardır ama yaralıdır. Zira İzmir’de girişte sol bacağı kırılmış ve hastanede yatırılarak tedavi edildi. Tedavisi yapıldıktan sonra görevi başına dönen Selanikli Milis Üsteğmen Ayşe Hanım’ın hakkında düzenlenen raporda;

“Kocasının intikamını almak için mücevherlerini satarak tüfek ve asker elbiseleri aldığı ve de hiç çekinmeden Milli Mücadeleye katıldığı, başarılı olan hizmetleri sebebiyle de terfi ettirilip binbaşı yapıldığı” yazılıdır.

İstiklal Madalyalı Milis Binbaşı Selanikli Ayşe Hanım savaş sonrasında “Altuntac” soyadını aldı. Ankara da Merkez Bankasında odacı olarak çalıştı ve 1942 yılında vefat etti.


GÜNBOYU SARIYER’DE DOLAŞMAK! -26-( Diğer Yerler)



Sarıyer’i dolaşmaya eski yerleşim bölgelerinden başlayacağımı planlamıştım. Nitekim bu plan dâhilinde baştanbaşa Sarıyer’i dolaştım. Gerçekten zevkle okunan hoş bir seri yazı meydana çıktı. Okuyanların gösterdiği ilgi mutluluk vericiydi. Çok güzel tepkiler aldım. Okurlar biraz da kendilerini metin içinde arar olduklarını belirttiler. Doğrudur! Bunu,” Simas’tan Sarıyer’e “ kitabımızda da yaşamıştım. Okur,  metin içinde kendini bulamazsa bir an için “neden” dese de, bizzat kendisi neden olmadığını anlamakta gecikmiyor. Bu seri yazıda da aynı şeyleri görür, hisseder oldum!

                Sarıyer’in eski yerleşim bölgeleri dışında yeni yerleşim bölgeleri de var. Bu bölgelerden bahsetmemek bana hayli burukluk verdi. Neden bunları da programa almadım düşüncelerini kendi nefsimde kurcalarken, gelen istek ve öneriler beni bir toplu yazı yazmaya itti! Sonunda karar verdim ve oldu olacak kısa ve öz olsun ama bu yerleşim bölgeleri, bu semtler de yazılmış olsun dedim.

                Tetkik edilirse görülecektir ki Reşitpaşa çok yeni bir yerleşim bölgesi değil. Kuruluşu yüzyılı aşıyor bu nedenle Reşitpaşa’ya ayrı bir sayfa açmam gerekiyordu ama düşünemedim. Dolaysıyla da pas geçmiş oldum.  Belki hatadır ama hatayı yapan insan kendisi olunca telafi etmekte ona düşer diyerek sarıldım kaleme! Bakalım neler var Reşitpaşa Mahallesi ile diğer yerlerde!

                REŞİTPAŞA                                                                                                                                                                      İsminden de anlaşılacağı gibi Mustafa Reşit Paşa yabana atılır kişi değil. Osmanlı siyaset tarihine damgasını vurmuş bir büyük devlet adamıdır. Büyük ve hatırı sayılı bir devlet adamı olur, üstelik paşa da olursa elbette ki zenginliği, malı mülkü de olacaktı. İşte bu Mustafa Reşit Paşa’nın bir de büyüklüğü vardır. Bu nedenle de kendisine Büyük Mustafa Reşit Paşa (1800-1858) denilmiştir. Bu anlı şanlı paşa devlet hizmetinde büyük başarılar göstermiş ve yükseldikçe yükselmiştir. Paşalığı bir yana dört kez Paris Büyükelçiliği, üç kez Diş İşleri Bakanlığı ve altı kez de Sadrazamlık yani Başbakanlık yapmıştır. Dedik ya önemli devlet adamlarından biridir. Yenilikçi yanlısıdır. En önemli işlerinden biri köleliği yasaklaması, Tanzimat-ı kurması ve Gülhane Hattı Hümayunu’nun ilan edilmesidir. Eeee bu kadar büyük işleri başarı ile yapan insana da elbette ki “Büyük” ismi yakışırdı.              

                İşte Reşitpaşa Mahallesi bu Reşit Paşa’nın büyük arazisi (koruluğu) üzerinde kuruldu. Böyle olunca da mahalleye Reşitpaşa Mahallesi adı verildi. Hemen unutmadan yazmalıyım. Bu mahalle daha önce Emirgan Mahallesi sınırları içindeydi. 1963      yılında yapılan bir değişiklikle Emirgan’dan ayrıldı ve Reşitpaşa olarak yeni bir mahalle yapıldı.

                Reşitpaşa Mahallesindeki ön önemli tarihi eser, oğulları tarafından Büyük Reşit Paşa adına 1860 da yaptırılan Reşit Paşa Meydan çeşmesidir. Bir diğer tarihi eser, 1927 yılında inşa edilen Mihrişah Sultan Camiidir. Bu camiden başka tarihi özellikleri olmayan altı cami daha var Reşitpaşa da! Diğer tarihi eserler 1840 yapılan Yeritz Mangantz (Surp) Ermeni Kilisesidir. Bu kilise birkaç kez büyük onarım gördü.  Kilisenin duvarında bir de duvar çeşmesi var. Bu çeşme 1854 de Misak Amira tarafından yaptırılmıştır. Her ne kadar bu mahalle de bir de yel değirmeni kalıntıları varsa da kendisi yok ya, boş verin gitsin!  Bizanslar döneminden kalma sarnıç varmış ama o da yeni gecekondu ve inşaatların yapılması ile kaybolup gitti. Ara ki bulasın!

                 Reşitpaşa’da  Müslimanlara ait mezarlıkla Rum ve Ermeni meşatlığı yan olup arkadaşlık yapar gibidirler. Mezarlıklara girildiğinde Rum ve Ermeni mezar taşlarının inceliği görülebilir. Müslüman mezarlığındaki bir tarihi çeşme ise dikkatten kaçırılmamalıdır. Enteresan bir çeşmedir.

                Reşitpaşa’da hayli Rum ve Ermeni vardı. Ama malum olaylar nedeni ile kaçıp gittiler. Önce sayıları azaldı, sonra da bütünü ile kayboldular. Reşitpaşa halkı daha çok Rize ve Amasya’dan göç edenlerden oluşur. Daha sonraları diğer yerlerden de göç alarak hayli kalabalık nüfusa ulaştı.

                Reşitpaşa’da sanayi yok. Halkı ticaret erbabı, küçük esnaf, işçi, memur ve inşaatçılardan oluşur. Mahalle sınırları içindeki en büyük işyeri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’dır.

                Reşitpaşa’da mesire yeri yok.  Halk mesire yeri olarak Emirgan koruluğundan yararlanılmaktadır. Değirmentepe mevkiinde ise Mermerci Açık Hava Tiyatrosu bulunmaktadır.  Mahalle sınırları içindeki en önemli eğitim kurumu İstanbul Teknik Üniversitesidir (İTÜ). Burada sağlık ocağı ve iki de özel klinik bulunmaktadır. Mahallede ayrıca Tuncay Artun İMKB Doğanevler İlköğretim Okulu ve Şehit Üsteğmen Ali Büyükdiçle İlköğretim Okulu var.

                Reşitpaşa da ayrıca Altı Nokta Körler Vakfı ile Savha Vakfı adlarını taşıyan iki vakıf ve pek çok dernek var. Savha Vakfı daha önceleri Bahriye Üçok Sağlık ve Kültür Merkezi idi. Siyasiler rahat durur mu hemen ismini Savha Vakfı olarak değiştirdiler. Nedendir bilinmez, çok önemli bir isim olan Bahriye Üçok isminden rahatsızlık duydular. Oysa Bahriye Üçok (1919-1990) çok önemli bir ilahiyatçı, tarihçi ve siyaset bilimciydi. A. Ü. İlahiyat Fakültesinde Doçent olarak yıllarca ders verip öğrenci yetiştirmiş sonra da siyaset hayatına atılmıştı. Ordu Milletvekilliği yapmış, laikliği savunan bir kişi olarak tanınmıştı. Ne yazık ki bu mümtaz insan 6.10.1990 tarihinde Ankara’daki adresine gönderilen içi bombalı bir kitap paketini evinde açarken paketin patlaması sonucu hayatını kaybetti. İşe bakın be! Altı Nokta Körler Vakfı. Bahriye Üçok Sağlık ve Kültür Merkezi derken nerelere geldik. Bahsettiğimiz Savha Vakfı  Reşitpaşa Diyaliz ve Laboratuar merkezi olarak hizmet vermektedir.

Mahallede bulunan derneklerin en önemlisi Reşitpaşa Spor Kulübü’dür. Amatör yarışmalara katılan kulüp başarılı sonuçlar alarak şampiyonluklarla kucaklamak başarısını gösterdi. Ne var ki 2012 de genç teknik elemanı Hasan Hoca’yı kaybederek ağır ve acı bir yara aldı. Bir diğer önemli dernek Kumoğlu Köyü derneğidir. Bu dernek aynı zamanda Cemevi olarak da hizmet vermektedir.

Reşitpaşa mahallesinde bu güne kadar Aleksandra Kostantindo, Sait Yılmaz, Fethi Doğançay, Hasan İbiş, Ebüzeyt Kıral, Bekir Ekiz muhtar olarak görev yaptılar. Mahallenin sevilen işadamı Bekir Ekiz aday olduğu sürece muhtarlığı kimseye bırakmaz. Sevilen ve çok sayılan bir kişi.

Bildiğim kadarı ile Reşitpaşa’da 14 cadde, 63 sokak 3 site ve 1 yurt bulunmaktadır. Geçici sokak var mı bilgim olmadı.

Burası Reşitpaşa Mahallesi! Çok daha şeyler yazılabilir. Ama bu kadarla yetiniyorum. Zira yağmurlar başladı, kış bastırdı, soğuklar geldi, kar beklentisi var. Böyle bir durumda sokakları arşınlamak, caddelerde tur atmak, işyerlerinin önünde durak yapmak, tanıdık bir dost aramak kolay olmasa gerek! 









                FERAHEVLER (YAVUZ SULTAN SELİM)                  
           
  Sarıyer’in yeni mahallerinden biri olarak yıldızı parladı Ferahevlerin. Mahallenin resmi ismi  Yavuz Sultan Selim Mahallesidir bu ismi 1988 yılında Belediye Meclisi kararı ile aldı. Yavuz Sultan Selim ismi değil de Ferahevler tuttu. Belki de yöre halkı Osmanlıya özlem duymadığından Yavuz Sultan Selim ismine ilgi duymadı. Olurda olmaz da. Bu bizim hem konumuz ve hem de işimiz değil. Biz kendi işimize bakacağız.

                Efendim, Ferahevler yeni bir yerleşim bölgesidir. Yöreye yerleşim 1960 yılında gecekondu olarak başladı. Gecekondulaşma 1970 ve 1980 li yıllarda anormal boyutlara ulaşınca muhtarlık yapıldı.

                Ferahevler mahallesi,  gecekondu mahallesi ama örnek mahalle özelliğini taşır. Zira öyle binaları var ki bu binaları gören, gecekondu mahallesi olduğuna inanmaz.  Halkı Rize, Trabzon, Kastamonu, Sivas, Giresun ve Malatya’dan göç edenlerden oluşuyor. Diğer yerlerden göçenlerde var tabii… Mahalle halkının büyük çoğunluğu, işçi, küçük esnaf ve emekli…

                Mahallede gazino, sinema ve tiyatro gibi eğlence yerleri yok. Ancak ana caddesi çok ilgi çekici ve hareketlidir.  Mahallede tarihi özelliğe haiz her hangi bir eser yok. Üç cami bulunan Ferahevlerde azınlıklar olmadığı için ibadethaneleri de yok. Sadece Müslimanlara ait Mezarlık var.

                Ferahevler’de, Ferahevler İlköğretim Okulu, Yaşar Dedeman Lisesi ve Özel Yeni Yıldız Koleji  eğitim vermektedir. Ayrıca Özel Hürriyet Ayata Yüksek Öğrenim Kız Yurdu var. Erkek öğrenci yurdu Poligon’a taşındı.

                Ferahevler her geçen gün önem kazanmaktadır. Sarıyer Kaymakamlığı yıllardan beri bulunduğu merkez Sarıyer’den kaldırıldı ve Ferahevler’deki yeni binasına taşındı. Kaymakamlığın Ferahevlere taşınması, mahalleye büyük hareketlilik getirdi.

                Kaymakamlık binası içinde Aile Sağlık Merkezi, Sağlık Ocağı gibi birçok ünite var. Ana cadde üzerinde de bir de Tarabya Sağlık Merkezi bulunuyor. Dr. Mehmet Salman’ın burada görev yapması yöre halktı içi büyük bir şans doğrusu.

                Gecekondu mahallesi ama hayli büyük bir mahalle! Tespitlerime göre 5 caddesi, geçici sokaklar hariç 71 sokağı ve 9 sitesi var. Ferahevler’de Hicabi Aydın ve Turan Öztürk muhtar olarak görev yaptılar. Turan Öztürk hala görev başında. Maşallahı var “Ben yokum” dese de kendisini seçecekler gibi!

                Sarıyer’in ilçe merkezi artık Ferahevler. Sarıyer’in sadece ismi kaldı, hepsi o kadar!

DERBENT  (ÇAMLITEPE)                                             

                Derbent’te Sarıyer’in yeni bir yerleşim ve gecekondu bölgesi!  Bir ismi de Çamlıtepe’dir. Mahalle 1980’li yıllarda İstinye’den ayrılarak mahalle yapıldı.  Mahalle Derbent ismini, Belgrat ormanlarında bulunan bentler ve bent sularının buradan geçmesi nedeni ile almış.

                Derbent’in yeni ismi olan Çamlıtepe kullanılmamaktadır. Halk Derbent’i benimsemiş öyle devam etmektedir.  Derbent’te tarihi eser bulunmuyor. Mahallede tarihi eser özelliği olmayan Çamlıtepe Merkez, Ebubekir ve Aşağı Derbent Camii adlarını taşıyan üç cami var.

                Derbent’in yerleşim halkının büyük çoğunluğu Sivas, Sinop ve Elazığlılardan oluşmaktadır. Elbette ki diğer yerlerden de göç almıştır. Mahallede gecekondulaşma 1930’lu yıllarda başladı. 1970, 1980 ve 1990’lı yıllarda büyük boyutlara ulaştı.

                Mahallede eğlence merkezi ve büyük işyeri yok. Halkı işçi, memur, küçük esnaf ve serbest meslek sahibi ve emeklilerden oluşuyor. Mesire yeri olarak mahalleye adını veren,  girişteki çam ormanından yararlanılıyor.

                Derbent mahallesi yeşillikler içinde, trafik yoğunluğu ve hava kirliliğinden uzak, sakin ve huzur verici bir mahalledir. Mahallenin adını taşıyan bir de memba suyu bulunmaktadır. Mahallede Çamlıtepe ismini taşıyan bir ilköğretim okulu, 1984 yılında yeni dersliklerle büyütüldü ismi de Hatemoğlu İlköğretim Okulu oldu.

                Derbent mahallesinde Osman Top, Cihat Yüksel ve Metin Ateş muhtar olarak görev yaptılar. Metin Ateş Muhtarlık görevini devam ettirmektedir.

                Derbent sessiz, sakin ve huzur verici konumu ile tercih edilen bir mahalledir. Bu mahallenin 5 caddesi, geçici sokakları hariç 43 sokak ve 1 sitesi bulunmaktadır.

                PTT EVLERİ (KOZDERE)                                                                                                                                               PTT Evleri tarihte Büyükdere Çayırlığı olarak geçen, büyük çayırlık alan üzerine kuruldu. Bu alanda gecekondulaşma 1970’lı yıllarda başladı. Bu büyük alan parsellenmiş ve üç, beş milyona satışa çıkarılmıştı. Alandan nasip alamayanlardan biri de ben olmuştum. Ben ve birkaç arkadaşım. O sıralarda Orman Fakültesinde çalışıyorduk. Sabah ve akşam servis arabası ile buradan geçerken, satılan arsaları görüyor ve “burada ev mi olur” diyerek birbirimize söyleniyorduk.  Hiç birimiz burada mahalle olacağı inancını taşımıyor ve arsa alanlara gülüyorduk. İşe bakın ki beş on sene sonra gülünç duruma düşen biz olduk. Zira alan büyüdükçe büyüdü ve birkaç yıl içinde ayrı bir mahalle oldu. Ama ne akıllıymışız be!

                Aman kendimizle dalga geçmeyelim de zira okuyanlar bizi alaya almasın! PTT Evleri Mahallesinin ilk ismi Kozdere Mahallesidir. Neden Kozdere onu da anlamış değilim. Evet mahalle içinden dere geçiyor ama adı Çayırbaşı Deresi, daha eski adı Büyükdere, olmadı bir başka adı Bakla Deresi ! O halde Kozdere nereden çıktı onu da anlamak mümkün değil!

                1970’li yıllarda Çayırbaşı Fidanlığı ile Sultan Suyu arasındaki büyük alan parsellenince yapılaşmada başladı ve Kozdere adıyla koca bir mahalle oluştu. 1989 da bu yerleşim bölgesi PTT Evleri Mahallesi olarak tescil edildi.

                Eskiden çok büyük çayırlık alan olarak bilinen burada “Kırkağaç” ve “Yedi Kardeşler” de denilen bir anıt Çınar ağacı vardı. Ağacın boyunun 60, çevresinin de 32 metre olduğu bazı kayıtlarda belirtilmektedir. I. Haclı Seferine (1096) çıkan Godefroy de Bouillon kumandasındaki Haçlı Ordusu bu büyük alanda konaklamış ve komutan ordugâhını bu çınar ağacının altında kurmuş. Ben değişik kitaplarda yazılanları yazıyorum…  Gravürüne baktım muhteşem bir ağaç ama ağacı görmedim. Zira ağacın yazılanlara göre içi kovukmuş. Kahvehane olarak kullanılıyormuş. Kahve ocağından çıkan bir yangın sonunda ağacın yanıp kül olduğu belirtiliyor. Bir başka söylem ise ağacın Büyükdere/Çayırbaşı Fidanlığı kurulurken kesildiği şeklindedir. Ancak buna pek ihtimal vermiyorum. Çünkü o durumdaki ağaca hiç kimse kıyamaz! Eskilerden de böyle bir şey duymadım,

                PTT evleri, Bahçeköy caddesinin batı tarafından başlar yukarılara doğru çıkar. Mahallede tarihi eser olarak Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı binası var. Binanın 1924 de yapıldığı söylenmektedir. Bu binanın arkasında ise iki uçak hangarı var tarihi eser olarak.

                Türkiye’de ilk Sivil Hava taşımacılığı bu alandan yapıldı. Taşımacılıkta deniz uçakları kullanıldı. İtalyan Hava Ekpresi Şirketi (Aero Esprosso İtaliana) 1924 yılında bu alanı Türk Hükümetinden kiraladı ve 11 yıl çalışma imtiyazı aldı. Atina-Brindizi, İstanbul-Atina-Rodos seferleri yapıldı. Bu hava şirketi 1936 millileştirilerek geri alındı ve alan askeri maçlı olarak kullanılmaya başlandı. Uçak alanı 1950’li yılların sonuna kadar kullanıldı.

                1926 yılında Atatürk’ün emri ile kurulan Fidanlıkta PTT evleri sınırları içindedir. 1930 da yine burada 80 dönümlük bir arazi üzerine Meyve Islah Enstitüsü kuruldu. 1936 da ise Pratik Bahçıvan Yetiştirme Yurdu açıldı.

                PTT Evleri yerleşim bölgesi halkının yerlisi yok. Zira mahalle yeni bir mahalle ve ülkenin değişik yerlerinden gelen göçlerle büyüdü. Mahalle Muş, Kars, Ardahan, Iğdır, Kastamonu, Sivas ve Giresun’dan göç edenlerden oluşuyor..

                PTT Evleri mahallesinin üst kısımları mesire yeridir.  İstanbul’un en büyük mesiresi olan Sultan Suyu Mesiresi buradadır. Ancak bu büyük alan üzerinden birkaç tane büyük gazino ve çay bahçesi var.

                Mahallenin halkı işçi, memur, küçük esnaftan oluşmaktadır. Büyük işyeri yoktur. Emeklisi ise çoktur.

                Fazla gezip dolaştığımız bir yer değil bu mahalle. Ama yine de dostlarımız var. Ardahanlı Fevzi Ağa Özer), her ne kadar “Ben ağa değilim” dediyse de inanan olmadı. Zira biz şaka desek de köylüleri ağa deyip duruyorlardı. Sorduğumuzda “Aşiret kalabalık, biri ağa olacaksa o da Benim” derdi ama daha çok “Sevmedim bu ağalık işini” deyip dururdu. “Ya köye gittiğinde” diye sorduğumuzda “O zaman başka, ben istemesem de köylü söyler, köy işi başka şehir işi başka” derdi. Ama hiç beklenmedik anda yapıştı yakasına bir hastalık, altı ay gibi kısa bir zamanda aldı götürdü onu aramızdan. Oğlu Ersin babasından kalan ağalığı devam ettiriyor mu acaba?

                Bu mahalle de ağa aramaya kalksak ilk akla gelecek olan Muşlulardan Mirza Sancak olur diye düşünüyorum. Boyu, bosu, giyimi, kuşamı, saygısı ve konuşması ile ağalığın adayı olsa gerek!  Çok genç yaşta tanıdım kendisini. Sarıyer takımı futbolcusuydu.  Sessiz, sakin ve sözü dinlenen bir saygın insan!

Bu mahallede Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu adında bir ilköğretim okulu ve bir de Mehmet Şam Ticaret Meslek Lisesi var.  Kredi Yurtlar Müdürlüğüne bağlı Bahçeköy Öğrenci Yurdu da bu mahalle sınırları içinde yer almaktadır. Sağlık Ocağı da var.

                Mahallede pek çok kaynak suyu var. Bunlar da mesire alanlarının içinde bulunmaktadır.

                PTT Evleri mahallesinde Cemal Çavdar ve Yusuf Yıldırım muhtar olarak görev yaptılar. Yusuf Yıldırım’ın muhtarlığı hala devam ediyor. Nedense muhtarlara rakip çıkıyor çıkmasına da mührü ellerinden alamıyorlar. Demek ki muhtarlar hem görev yapmasını hem de kendilerini sevdirmesini ve seçim kazanmasını biliyorlar.

                DARÜŞŞAFAKA                                                                                                                                              Sarıyer İlçesinin en yeni mahallesidir. 2003 yılı Aralık ayında yeni bir mahalle olarak Derbent (Çamlıtepe) mahallesinden ayrıldı ve yeni muhtarlık olarak tescil edildi. İyi de oldu. Yakışır çünkü. Bu kadar modern bir mahalle pek çok ilçede yok.

                Hemen belirtelim mahalle ismini, mahalle sınırları içinde olan Darüşşafaka Lisesinden aldı. Darüşşafaka Lisesi deyİp bir çırpıda geçmemek gerekir. Malum bu eğitim kurumu 30.03.1863 de Sultan Abdülaziz’in fermanı ile Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye adıyla Maliye Nazırı Yusuf Ziya Paşa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Tevfik Paşa, Hariciye Nazırı Sakızlı Es’ad Paşa ve Trabzonlu Ali Naki Efendi tarafından kuruldu. Okulun açılışındaki amaç; okuma imkânı olmayan çocuklara (yetimlere) eğitim ve öğretim sağlamaktı. Okul 1865 de Beyazıt’taki Valide Mektebi’nde eğitime başladı. Akabinde Aksaray’da Ebubekir Paşa  Mektebi açıldı. Modern okulların açılmaya başlanması üzerine yoksul ve yetenekli Türk ve İslam çocuklarına daha iyi eğitim verilmesi amacı ile Darüşşafat-ül İslamiye kuruldu. Bu okul Fatih Çarşamba’da 1873 de açıldı ve okulun adı Darüşşafaka olarak değiştirildi. Darüşşafaka bir hayır kurumu tarafından ilk defa açılan bir okul olma özelliğini taşır. Yardımseverlerin bağışları ile yaşayan okul 1955 de Kolej statüsüne geçti ve yabancı dilde eğitime başladı. 1972 yılında kız öğrencilere de eğitim vermeye başladı. Darüşşafaka’nın Fatih Çarşamba’daki binaları yetersiz kalınca Sarıyer ilçesinde Çamlıtepe (Derbent) de yeni ve modern kampüs inşa edildi ve 1995 de eğitim vermeye başlandı. Darüşşafaka Lisesi içinde ilköğretim okulu da bulunmaktadır. Darüşşafaka Lisesinden başka Cumhuriyet Lisesi adını taşıyan ikinci bir lise daha bulunmaktadır. Bu bilgileri verdikten sonra tekrar mahalleye döneriz.

                Darüşşafaka’daki en önemli tarihi eserler Maslak Kasırları’dır. Kasırlar 170 bin metre karelik bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Kasırların bulunduğu alanda ilk yapılaşma Sultan II. Mahmut döneminde (1808-1839) inşa edildiği zannedilmektedir. Maslak kasırlarının bölümleri; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Çadır Köşkü, Paşalar Dairesi ve Limonluktur. 

                Kasr-ı Hümayun iki katlı kâgir olarak inşa edildi. Birinci katı taş, ikinci katı ise ahşaptan yapılmıştır.  Pencereleri ve süslemelerin güzelliği ile dikkat çeker. Kasr-ı Hümayun’da Sultan Abdülhamit’in bizzat yaptığı ve üzerinde A.H. arması bulunan aynalı bir kapı bulunmaktadır. Bu bina Milli Saraylara ait olup müze olarak kullanılmaktadır.

                Mabeyn’i Hümayun tek katlı, zarif ve kâgir binadır. Binada iki oda ve büyük bir salon var. Salondan çok değerli bitkilerin bulunduğu seraya geçilmektedir. Seranın kapısı üzerinde de A.H. arması bulunmaktadır. Seraya açılan kapının yanında ve somaki mermer üzerine konulmuş mavi mine üzerine işlemeli saat çok değerli tarihi bir eserdir. Çadır köşkü kafeterya hizmeti vermektedir. Paşalar Dairesi tek katlı ve kâgir olarak inşa edilmiştir. Koruma amaçlı kullanılmıştır. Limonluk olarak bilinen bina ise Cumhuriyet döneminde Birinci Ordu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından bir süre prevantoryum olarak kullanıldı. 1981 de Müzeler Müdürlüğüne devredildi. Hemen hatırlatalım bu Maslak Kasırları içindeki büyük salonda düğün yapılmaktadır. Yeter ki istekte bulunulsun ve gerekli ödemeler yapılsın. Askeri disiplinin hâkim olduğu Kasırlar da düğün olduğu zaman evlilikler de kavi oluyor, boşanma gibi uğursuzluklar yaşanmıyormuş! Benim değil, düğünleri burada yaptıranların söyledikleri bunlar! Demek ki dualı bir yer, evliliklerin mutlulukla bitmesine vesile oluyor. Latife de olsa iyi bir söylem!

                Darüşşafaka mahallesinde bir de tarihi olduğu söylenegelen su deposu bulunmaktadır. Bu su deposu Mabeyn-i Hümayun’a bağlantılı olup, ne zaman yapıldığı hususunda bir bilgi yoktur.

                Darüşşafaka yeni bir yerleşim bölgesi olup halkı çok karışıktır. Bu modern mahalle sakinlerinin birbirlerini tanıdıkları bile söylenemez. Çünkü mahalle adeta siteler mahallesidir. Bu gibi yerlerde eski dönemlerdeki gibi komşuluk münasebetleri olmamakta, her aile kendine göre bir hayat yaşamaktadır. Mahallenin halkını daha çok zengin iş adamları, üst düzeyde bürokratlar, devlet adamları, inşaatçılar ve yüksek derecede emekli olanlar oluşturmaktadır.

                Hani demek isterim ki ilçemiz Sarıyer’dir. Sarıyer olur da gecekondu olmaz mı? Olur elbet! O halde Darüşşafaka mahallesinde de vardır ama bu gecekondular, sitelerden yıllarca önce yapıldıkları için ayrı bir koloni gibidirler ve yaşamlarını modern sitelere kapalı devam ettirmektedirler. Gecekondular Derbent deresi yatağında yer alan iki sokakta bulunuyor.

                Darüşşafaka Mahallesinde bulunan mükemmel spor kompleksi Darüşşafaka Lisesine aittir. Her bakımdan örnek bir spor alanıdır.

                Mahallenin sınırları içinde bulunan önemli sağlık kuruluşu İzzet Baysal Huzurevi’dir. Hayırsever İşadamı İzzet Baysal tarafından yapılarak halkın istifadesine sunulan bu hayır kurumu yeterli olmayınca hemen yanı başında ikinci bir bina yapılarak 2012 de hizmete açıldı. Bu huzur evi Sarıyerli gariplerin kurtarıcısı oldu adeta. Pek çok Sarıyerli bakıma muhtaç insan bu huzur evinde gün doldurdu ve sonunda göçüp gittiler. Hala huzurevinde sayılı günlerini huzur içinde devam ettiren Sarıyerli ağabeylerimiz var. Munto Mustafa (Kocamaz) doksan yaşın üzerinde maşallah tığ gibi delikanlı! İstediği gün izinli olarak dışarıya çıkabiliyor. Hanım olarak da üç beş Sarıyerli var Huzur evinde kalan. Ama bir iki yıl içinde kaybettiklerimizde var. Mesela Sarıyerlilerin ağabeyi Cahit Bakışkan ‘da bu huzurevinde on yıldan fazla kaldı ve üç dört yıl evvel esas dünyasına göçtü. Hanımı ile birlikte kalıyorlardı. Bir yıl sonra da hanımı peşinden gitti. Eşini yalnız bırakmamak için peşinden koştu. Bir süre önce ise Terzi Salih Kömedile hakkın rahmetine kavuştu. Salih Kömedile’ye bir parantez açmalıyım… Sarıyer’de sevilen bir terziydi. Şakacı, güler yüzlü ve iyi niyetli bir insandı. Kızmaz, darılmaz, kimsenin onuru ile de oynamaz bir iyi insandı. 1960 İhtilâli olduktan bir iki gün sonra Terzi Salih’i kaymakamlığa çağırıyorlar. Ürkerek gidiyor, Yassıada’ya gönderirler korkusunu taşıyor. Ama tahmin ettiğinden değişik bir iş geliyor başına. Kaymakam veriyor eline muhtarlık mührünü” Seni Sarıyer Muhtar’ı olarak görevlendirdim.  Git göreve başla” diyor.  Telaşa kapılıyor, kan ter içinde kalıyor Terzi Salih!  Ikınıyor, sıkılıyor ve sonunda “Beyim ben okuma yazma bilmem, onun için muhtarlık yapamam diyor” İnanmıyorlar kendisine “Hele git işine başla” deyip gönderiyorlar. Böylece durumu anlaşılana kadar üç-beş  ay muhtarlık yapıyor..

                Darüşşafaka Mahallesinde eğlence merkezi yok. Hatta ilçede kahvehanesi olmayan tek mahalle burasıdır. Darüşşafaka Lisesi Tesisleri içinde ise ismine uygun dinlence yerleri ve spor kompleksi bulunuyor.

                Darüşşafaka Mahallesinde dere içindeki gecekondular hariç 48 site var. Sitelerdeki blok sayısı 186, dairesi sayısı ise 3144 ‘dür.

                Bu mahallede her hangi bir ibadethane olmadığı gibi mezarlıkta bulunmuyor.

                Darüşşafaka Muhtarı gazetecilikten emekli Hüseyin Sarıucak. Sevimli, sempatik ve yardımsever kişiliği ile herkesin sevgi ve saygısını kazanmış bir insan. Yeni bir seçim olsa yine kazanacak kadar kendinden emin. İkinci bir görevi de Sarıyer İlçesi Muhtarlar Derneği Başkanlığı… Başka görevler üstlenecek kadar da becerikli bir kişi.

                Sokaklarında dolaştık Darüşşafaka’nın… Taksi durağında bekleyen birkaç taksi şoföründen başka kimseyi sohbette göremedik. Herkes kendi âleminde ve kendi halinde… Muhtarlığa gittiğimizde bulamadık muhtarı bir başka yere gitmiş görev icabı… Ne yapalım biz de soracaklarımızı telefonla sorarız olur biter dedik ve dönüp geldik Sarıyer limanına demirledik.

                CUMHURİYET                                                                                                                                                                
Cumhuriyet Mahallesi de yeni bir yerleşim bölgesidir.  Önceleri Özbir Mahallesi adı ile bilinen bir gecekondu mahallesiydi ve Kireçburnu’na bağlıydı.  Ayrı bir muhtarlık olunca Kefeliköy gibi çok eski bir yerleşim bölgesi de bu mahalleye bağlandı.

                Kefeliköy gecekondu bölgesi olduğu için yerleşik halkı yoktur. Muhalle Sivas, Erzincan, Kars ve Giresun’dan göç almıştır.

                Mahalle gecekondu bölgesi olmasına karşın hayli gelişmiştir. Mahalle sınırları içinde üç öğrenim kurumu bulunuyor. Bunlar; Fahrettin Arslan İlköğretim Okulu, Cumhuriyet İlköğretim Okulu ve Cevat Koçak Ticaret Meslek Lisesidir.  Fahrettin Aslan İlköğretim Okulu 1975 yılında Hacı Osman İlkokulu adı ile açıldı. Yeterli olmayınca Fahrettin Arslan İlkokulu adını taşıyan okul yapıldı. İki okul 1990/1991 öğretim yılında birleştirildi. Cevat Koçak Meslek Lisesi daha önceleri Çayırbaşı’nda idi, 1995 yılında Cumhuriyet Mahallesinde yapılan yeni binasına taşındı.

                Mahallede dolaşıp durduk. Çok fazla işyeri yok. Tabii ki esnaf var. Fakat çarşısı öyle çok hareketli değil.  Özel sağlık kuruluşunun ismi Enhar Tıp Merkezi.

                Ayrıca mahallede bir biri abide gibi olan iki cami var. Cumhuriyet Mahallesi Merkez Camii (1999) ve Mekke Nur Camii (2003). Mekke Nur Camiine Medineli Hacı Osman Camii de deniliyor. Medineli Osman Efendi bir büyük âlim adamdı. Ona da kısa bir paragraf açalım bakalım neler olmuş. Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılında yatı ile boğaz turuna çıkmış. Beykoz’a inmiş. Kaymakam ve diğer resmi kişilerle, halk karşılamış kendisini. Halka sohbet ederken, müftüyü sormuş. Müftü karşılayıcılar arasında yoktu. Resmi görevliler birbirine bakıyordu telaşla. Karşılayanlar arasında olan Yalıköy Camii İmanı Medineli Hacı Osman Efendi, kasketini eline alıp Mustafa Kemal’in önüne giderek “Ben varım Paşa” diyor.  Mustafa Kemal Atatürk memnun, hoca ile konuşurken, at arabası ile meyve satan bir seyyar esnaf gelip Atatürk’e bir salkım üzüm uzatır. Atatürk üzümü alır ve Hoca Efendiye “Hocam, bu üzümü yemek sevap da suyunu içmek neden haram?” diye sorar!  Hoca Efendi vereceği yanıtı verecek ama ya başına bir iş gelirse diye düşünür, durur bir süre. Sonra da mademki din adamıyım doğruyu söylemeliyim diyerek yanıt verir: “Paşam, insanın eşi ile yatması sevap da kızı ile yatması neden haram” diyerek soruya, soru ile yanıt verir. Atatürk ciddileşir ve hemen yanındakine “Bize işte böyle din adamı lâzım. Çankaya sofrasına davetliler arasına alın” der… Bu olaydan sonra Medineli Hacı Osman Efendi Atatürk’ün Çankaya Sofrasının davetlileri arasına girer.

                Cumhuriyet Mahallede Dallas Parkı ve G2 Sokak Parkı ve Muhtarlık Parkı isimlerini taşıyan üç küçük park var.

                Cumhuriyet Mahallesinde bugüne kadar Dursun Çoban, Orhan Çoban ve Nevzat Aktan muhtar olarak görev yaptılar. Nevzat Aktan’ın muhtarlık görevi hala devam ediyor, bırakacağı da yok.

                Turumuz kısa oldu ama yararlı oldu. En azından Mekke Nur camiinde bir vakit namazsı kılmış ve cadde ve sokakları tertemiz olan mahalleyi dolaşmış olduk.

                PINAR                                                                                                                                                                               
Sarıyer’in yeni yerleşim bölgelerinden biridir.  Park yanında bulunan bir memba suyundan (Pınar) ismini aldığı söylenmektedir. İşin doğrusu 1950’li yıllarda köyden göçen bir vatandaş yapmış bir gecekondu, onu diğer birkaç hemşerisi takip etmiş ve “Nerede oturuyorsunuz” diye soranlara, memba suyunu çağrıştıran  “Pınar” deyip çıkmışlar işin içinden. O gün bugündür. Bu yerleşim bölgesine Pınar Mahallesi deniyor.

                Mahalle halkının çoğunluğunu Sivas, Kars, Ordu, Amasya, Zonguldak v e Kastamonu’dan göç edenler oluşturuyor. Mahallede büyük işyeri yok. O nedenle halk işçi, memur, küçük esnaf ve serbest meslek erbabadır.

                Bu mahallede sinema, tiyatro, gazino gibi eğlence merkezi yok. İbadethane olarak Osman Kabil ve Yeni Cami adlarını taşıyan iki Cami var.  Bir suni çim futbol sahası ve bir de Mevhibe İnönü adını taşıyan bir park var. Şunu da belirmek gerekir, İstinye’nin üst tarafı, Pınar Mahallesi ile Poligon arasına sıkışmış büyük bir alan üzerine yapılan devasa iş merkezi İstinye Park var yakın semtlere hayat veren.

                Pınar Mahallesinde önemli eğitim kurumları bulunuyor. Pınar Mahallesinde ilk, ilkokul 1972 de dört derslik olarak açıldı. Bilahare okulun ismi Mehmet Akif İlköğretim Okulu oldu. Atatürk Çıraklık Meslek Okulu da 1987 yılında Mehmet Akif İlkokulunun ahşap binasında eğitime başlamış, bina yeterli olmadığından Sarıyer Halk Eğitim Merkezi bünyesinde eğitime devam edilmiş, 1995 yılında da 100. Yıl Sanayi Sitesindeki yeni binasına taşındı.

                Pınar Mahallesindeki en önemli eğitim kurumu Feyziye Mektepleri Vakfı Özel Ayazağa Işık Okullarıdır. Bu önemli eğitim kurumu, 1885 de Selanik’te kurulmuş ve eğitime başlamıştır. 1911 İstanbul’da kurulan okul Selanik’e bağlı olarak eğitim vermiştir. Balkan Savaşları nedeni ile eğitime bir süre ara verildikten sonra 1927 yılından itibaren İstanbul’da eğitim verilmeye devam edilmiştir.  Fevziye Mektepleri önceleri Kosko, daha sonra da Nişantaşı’ndaki Naciye Sultan konağında hizmet vermiştir. 1935 Atatürk’ün istek ve onayı üzerine okulun ismi Işık olarak değiştirilmiştir. Bu kuruluş 1967 yılında vakıf haline getirildi. 1986 yılında Işık Lisesi Ayazağa Kampusu açıldı. 1988/89 da ortaokul ve lise bölümleri, 1995 yılında da üniversite binası yapıldı. Kampus içinde ilköğretim okulu, lise ve aynı ismi taşıyan üniversite var.

                Pınar Mahallesinde Atlı Sipahi Ocağı, Işık Spor, Işık Evleri ve Pınar Spor isimlerini taşıyan dernekler var. Okul Aile Dernekleri, Cami dernekler var.  Atlı Spor Kulübünün tesisleri yörenin en iyi tesisleridir.

                Dolaşalım, bakalım neler görürüz, neler hissederiz düşüncesiyle yürüdük Suat’la Pınar mahallesi ana caddesinde. Bir aşına yüze, bir dosta rastlarız diye düşündük ama nafile. Pınar mahallesini baştan sona ikiye ayıran ana caddede yürüdük bir süre. Cadde hareketli ama sokaklar sessiz ve sakin. İçerlere gidildikçe tek gözlü, iki gözlü derme çatma evler çıktı karşımıza. Zaten bütün gecekondu mahalleleri böyledir, farklı değil ki. Daha önce de Pınar Mahallesine gitmiştim. Yine Suat Uysallar ile beraberdik. Muhtarlığa uğradığımızda derdimizi anlattık ve açıkça da bir kitap yazacağımızı bu nedenle semtle ilgili bazı bilgilere ihtiyacımız olduğunu söylemiştim ama sorduğuma, soracağıma bin pişman olmuştum.  Muhtar öyle bir yanıt vermişti ki, şaşırmıştım. Kısa olarak “Size bilgi falan veremem, burası gecekondu mahallesi, ya evlerimizi yıkmak için bilgi topluyorsanız?”. “Hayır!, Yok böyle bir şey! Ama yine de siz bilirsiniz! Belki de haklısınız!” diyerek ayrılmıştım muhtarlıktan. Demek ki kendi işimi kendim görecektim, işte öyle yaptım. Bilgiler genel ve kırık dökük bu da yeter anlayana!

                Pınar Mahallesinde bugüne kadar Şaban Akıncı, Erol Sezer, Muammer Kaya ve Ayhan Yılmaz(halen görevde) muhtar olarak görev yaptılar.

                POLİGON                                                                                                                                                                        
 ilçenin yeni yerleşim bölgelerinden biridir. Poligon ismini, sınırları içinde bulunun Atış Poligonundan almıştır. Atış Poligonu Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne aittir.

                Bu ıssız alana 1960 yıllarında başlayan gecekondulaşma yıllar ilerledikçe dev boyutlara varıyor ve sonuçta bağlı olduğu İstinye’den 1987 yılında ayrılarak yeni bir mahalle olarak tescil ediliyordu.

                Mahallenin kurulduğu alan İstinye’nin Taşocakları mevkii ve üst tarafıydı. Taşocaklarının dışındaki arazide ise İstinye’nin meşhur Osmanlı Çileği yetişiyordu. Gecekondulaşma ve normal yapılaşma derken İstinye’nin Osmanlı çileği de yok olup gitti. Ama üst kısımlarda İstinye Park adını taşıyan çok büyük ve hayli ilgi gören bir alış veriş merkezi var.

                Poligon haklıda diğer yerler gibi karışıktır. Sivas, Rize. Erzincan, Kars ve Tokat gibi değişik şehirlerden göç almıştır.

                Yeni yerleşim bölgelerinin en hareketli mahallelerinden biridir Poligon. ENKA Vakfı Sadi Gülçelik tesisleri, Karadenizliler Vakfı İbrahim Cevahir tesisleri buradadır. ENKA’nın Sadi Gülçelik tesislerinde yüzlerce genç sporcuya hizmet verilmektedir. ENKA Spor Kulübünden yetişen onlarca Sporcu Türk Atletizm Milli takımının formasını giyerek başarıdan başarıya koştular.

                Poligon’da semtin ismini taşıyan ilköğretim okulu 1983 yılında eğitime başladı. Okulun ismi 1985 de Kazım Karabekir İlk Öğretim Okulu olarak değiştirildi. Özel ENKA okulları eğitimini Sadi Gülçelik Tesisleri içerisinde devam ettirmektedir.  Mahalle de bir Özel Ufuk Sema Eğitimin kurumuna ait Özel Mahmut Bayram Öğrenci Yurdu var.

                Poligon mahallesinde İstanbul Tenis Kulübü (TED), ENKA Spor Kulübü, İstanbul Avcılık ve Atıcılık Kulübü, Poligon Spor Kulübü, Çamlıca Güreş İhtisas kulübü (Spor kulübü ama sporla ilgilenilmiyor, dinlenme tesisi gibi hizmetler veriliyor) gibi kulüpler faaliyet gösteriyor. Ayrıca Poligon Mahallesi Güzelleştirme ve Yaşatma Derneği ve Sevgi Hizmet Tanıtım Derneği gibi sosyal amaçlı dernekler var. Ayrıca bir de Amatörler Evi var. Yani, İstanbul Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (İASKF) nun bulunduğu bina. Adı ise “Orhan Saka Amatörler Evi”. Orhan Saka’nın Türk futboluna büyük katkısı olduğunu bilmeyen yok. Sağ olsun diyelim, zira büyük masrafın onun tarafından yapılmış olduğunu öğrendik. Amatörler Evi’nde amatör spor kulüplerinin lisans ve tescil işlemleri ile diğer işlemler yapılmaktadır.

                Poligon mahallesinde aynı ismi taşıyan büyük ama tarihi özellikleri olmayan, Osmanlı mimari tarzında yapılmış bir de camii var. Semtte ayrıca Mini Park, Tepe Üstü Parkı ve Poligon Parkı isimlerini tanıyan üç park bulunuyor.

                Poligon sokaklarını arşınlayıp durduk. Camii pek hoşumuza gittik. Sokakları, caddeleri ve sıralanan evler hayli güzel. Gecekondu mahallesi havası yok.

                Poligon Mahallesinde 3 cadde, geçici sokaklar hariç 25 sokak ve 6 site var.

                 Mahalle muhtarlığını 1987 yılından bu yana, yani 25 yıldan beri Hasan Kiliçöz yapıyor. Hak emri vaki olmadığı sürece görevini devam ettireceğe benzer.

                FATİH SULTAN MEHMET                                                                                                                                         
  Sarıyer ilçesinin yeni yerleşim bölgelerinden biridir. Rumelihisarı’na bağlı iken Büyük Armutlu ve Küçük Armutlu olarak iki ayrı mahalle olarak biliniyordu. Ancak 1994 de Rumelihisarı’ndan ayrılıp muhtarlık haline getirilince ismi de Fatih Sultan Mehmet olarak değiştirildi. Genel olarak, halk yine Küçük Armutlu ve Büyük Armutlu’yu kullanmaya devam ediyor.

                Burada gecekondulaşma 1980’li yıllarda başladı ve hızla gelişti.  Boğaziçi’nde bahçeciliğin çokça yapıldığı bir yerdi ama bahçecilik tamamen terk edildi. Arazi bütünüyle  evle doldu. Diğer yerleşim bölgeleri gibi muntazam değil. Çünkü gecekondu yapının önlenmesi için büyük çabalar sarf edildiği dönemde zorlukla yapıldı bu evler.  İyisine-kötüsüne, uygun olup olmadığına bakılmadı.

                Mahallede tarihi özelliğe sahip her hangi bir eser yok. Halkın büyük çoğunluğu Sivas, Kars, Tokat, Amasya ve Rize’den göç etmişler. Semtte biri Küçük Armutlu Merkez Camii, diğeri İmam-ı Azam Camii isimlerini taşıyan iki cami var. Bir de MEV Dumlupınar İlköğretim Okulu adını taşıyan ilkokul bulunuyor. Bir sağlık ocağı ve bir de Özel Armutlu Kliniği bulunuyor.

                Fatih Sultan Mehmet Caddesinde tespitlerimize göre 2 cadde ve geçici sokaklar hariç 56 sokak bulunuyor.

                Fatih Sultan Mehmet mahallesinde Muammer Şimşek, Hulusi Ulucan, Nurettin Çoşkun ve Osman Karaçam (halen görevde) muhtar olarak görev yaptılar.

                KOCATAŞ                                                                                                                                                                         

Sarıyer’in en yüksek tepesi olan Kocataş dağ silsilesi üzerinde yer alan bu yerleşim bölgesi bütünü ile gecekondulardan oluşmuştur. Yapılaşma çarpık ve dağınıktır. Ne var ki Boğaziçi’ni çok iyii gören bir konumdadır. Kocataş dağ silsilesinin en yüksek tepesindeki büyük kaya nedeniyle bu mahalleye Kocataş adının verildiği söylencesi yaygınsa da coğrafi olarak zaten Mesarburnu’ndan Kılıçpınar’a ulaşan dağ silsilesinin ismi Kocataş’tır. Bu nedenle mahalle yeni bir isim almamış, yerleştiği yörenin ismini almıştır.

                Bu mahallede hiçbir tarihi eser yok. Sadece Kocataş Memba Suyunun kayalıklar arasında ve hayli derin bir zeminde bulunan su haznesi var. Haznenin yapılışı, Kocataş yalısının yapılışından (1900) sonra ve Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu için tarihi özelliği bulunuyor.

                Kocataş kaynak suyu, Kocataş tepesindeki kayalıklar arasından çıkar, orada bulunan haznede dinlendirildikten sonra Kocataş Yalısının bahçesi içindeki ikinci hazneye gelir. Buradan da fabrikaya giderek şişelenerek piyasaya arz edilirdi. Fakat gecekondulaşma nedeniyle suyollarının tahrip edilmesi, suyun büyük bir bölümünün gecekonducular tarafından alınması nedeniyle eskisi gibi verim alınamadığından fabrika kapatıldı. Keza Kocataş yalısı içindeki hayrat Necmeddin Molla Çeşmesine de su verilemeyince devreden çıkarıldı.

                Kocataş mahallesinde sinema, tiyatro, gazino ve piknik yeri yok. Yöreye yakın olan Kılıçpınar mesiresinden yararlanılıyor.  Mahallede Kocataş Parkı adını taşıyan bir park, mahallenin ismini taşıyan bir de cami (1983) var. Mahallede 1984 yılında eğitime başlayan bir ilköğretim okulu bulunuyor. Okulun ismi bilahare Kocataş Barbaros İlköğretim Okulu oldu.

                Sarıyer Sağlık Grup Başkanlığına bağlı Kocataş Sağlık Birimi hizmet vermeye devam ediyor.

                Mahallede Kocataş Mahallesi Güzelleştirme Derneği ve Cami Derneği olmak üzere iki dernek var.  Her yeni yerleşim bölgesi gibi Kocataş mahallesinin de yerli halkı yok. Hepsi değişik yerlerden göç eden aileler. Örneğin; Trabzon, Giresun, Kastamonu, Tokat, Sivas ve Elazığ’dan göç edenler çoğunluktadır. Mahallede 3 cadde geçici sokaklar hariç 29 sokak bulunmaktadır.

                Kocataş mahallesinde Salim Durmaz, Nuri Keçeci ve Ferda Yıldıım (halen muhtar) muhtar olarak görev yaptılar.

                KAZIM KARABEKİR PAŞA                                                                                                                                          
Büyükdere ve Çayırbaşı’nın arka, yani tepe kısmında yer aldığından Dağ Evleri Mahallesi olarak isimlendirilmişti. 1989 yılında bir kısmı Büyükdere, bir kısmı da Çayırbaşı mahallesinden ayrılarak birleştirilmiş ve yeni muhtarlık kurulmuş adı da Kazım Karabekir Paşa mahallesi yapılmıştır.

                Bu mahallede birkaç tarihi eser var. Eski Tekel Kibrit Fabrikası binası ve fabrika  arazisine bitişik üç azınlık meşatlığı var. Rum, Ermeni ve Latin meşatlıkları tarihi meşatlıklardır.  Bu meşatlıklarda tarihi mezar kitabeleri var.

                İstanbul’un en büyük çiftliklerinden biri olan Bilezikçi Çiftliği bu mahalle sınırları içine alınmıştır. Çiftlik içindeki Uyuyan Çınar, Koca Çınar ve Kardeş Çınarlar görülmeye değer anıt ağaçlardır. Ayrıca en tepe noktada olan çiftlik evi film seti olarak kullanılmaktadır. Terk edilen Tekel Kibrit Fabrikasına ait bir büyük bina da tarihi eserlerden biridir. Fakat fabrika alanı Sarıyer’e devlet hastanesi yapılmak üzere Sağlık Bakanlığına devredilmiş ya da bırakılmıştır. Bugün yarın hastane inşaatının başlayacağı duyumları alınmaktadır.

                Mahalle halkını; Sivas, Giresun, Trabzon, Rize, Samsun, Sinop,  Kastamonu ve Artvin’den gelenler oluşturmaktadır.  Halkın büyük kısmı işçi, küçük esnaf ve serbest meslek sahibidir. Mahalledeki tek büyük işyeri Bahçeköy Caddesi üzerindeki Çay Paketleme Fabrikasıdır.

                Mahalle de Dağ Evleri Kestane Suyu ve Orman Suyu olarak iki memba suyu bulunmaktadır.

                Kazım Karabekir Paşa Mahallesinde 2 Temmuz adını taşıyan bir park bulunuyor.  Bu park Sarıyer Belediyesi tarafından yenilendi.  2 Temmuz 1993 de Sivas’ta olaylar oldu. Bu olaylar “Tarihe Madımak olayları olarak geçti. Madımak Otelinde bulunan Aydınlara karşı saldırı yapıldı, otel yakıldı ve 33 aydın ihsan olmak üzere, 2 si otel görevlisi ve 2’si de gösterici olmak üzere 37 kişi katliamda can verdi. Bu günün anısına 2 Temmuz Parkı yenilendi ve Parka konulan kaideye can verenlerin isimleri yazıldı. Hemen yanına bir de Semt Evi yapıldı. 

                Kazım Karabekir Paşa Mahallesinde Dağ Evleri adını taşıyan bir okul vardı ve bu okulun ismi 1995 de Turgut Akan İlköğretim Okulu olarak değiştirildi.

                Kazım Karabekir Paşa mahallesinde, mahallenin adını taşıyan Güzelleştirme Derneği var. Muhtarlık görevini ise Hüseyin Davulcu, Hasan Özmen ve Raşit Erbaş (halen muhtar) yaptılar.  Raşit Erbaş’ın muhtarlığı kolay kolay bırakacağı beklenmemelidir. Zira görünüş öyle göstermektedir.

                Mahallede 3 cadde, geçici sokaklar hariç 33 sokak ve 2 lojman bulunmaktadır.

                                                                              +  +  +                                 

                Böylece tamamlıyoruz Sarıyer turumuzu. Kolay değil üç aya yakın sürdü turumuz. Her hafta bir yere gitmeye, bir yeri yazmaya çalıştık. Zaman zaman istediklerimizi elde edemedik… Bazen ben bunaldım, yoldaşım Suat “Devam” dedi. Bazen Suat “Yahu çekilir değil” dedi. Ben “Yarım bırakmayalım” dedim.

                Tanıdıklarımızla görüştük, yeni yüzlerle tanıştık. Anılarımızı tazeledik, yeni yeni şeyler öğrendik. Hiç de küçümsenecek bir yer ya da bölge değil Sarıyer. Konuştuğumuz herkes Sarıyer’in çok önemli bir yer olduğunu teslim ediyor ama yine de görevlerimizde ihmalimiz var demeyi de ihmal etmiyorlar.

                Sarıyer Aşiyan’dan Kısırkaya’ya doğa harikası bir yer. Doğası ve tarihi eserleri; insanlarının çeşitliliği, anane ve göreneklerinin değişkenliği ile başlı başına sosyal olarak incelenecek bir yer. O nedenle vazgeçilemeyecek bir bölge…  Sularının tadına doyum olmuyor; balığını dünyada eşi yok, tarihi eserleri harika, ormanları İstanbul’un akciğeri; bentleri ve kemerleri İstanbul’a hayat veren can damarı; anıt ağaçları görülmeye değer; köşkleri, konakları, yalı ve sahilhaneleri, denizi, plajı ve diğer yerleri…

                Bu Sarıyer’i gezip dolaştık, notlar aldık, bazı kişileri üzmeden, sıkmadan dilimize doladık ve bir yazı dizisi meydana getirdik.

                Verdiğimiz uğraş değdi mi? Değmedi mi? Aldığımız duyumlar, gelen mesajlar olumlu, işe yarar hatta denilen şu ki; Bu yazı dizisi Sarıyer’in markalaşmasına büyük katkı verecek! O halde tüm uğraşılarımız iyi sonuç vermiştir. Yani uğraştığımıza değmiştir.


                Ohhh beeee!

GÜN BOYU SARIYER’DE DOLAŞMAK! (24)

KISIRKAYA
Sarıyer’i, Sarıyer’imizi anlatan bir dizi seri yazımız sona erdi. Aşiyan’dan Kısırkaya’ya kadar Sarıyer’i yazmaya çalıştım. (Yazmadığım yerler “Genç Sarıyer bölgeleri” örneğin; Poligon, Ferahevler, Derbent, Cumhuriyet mahalleleri gibi yerler. Belki ileride bu semtler de ayrı bir konu olarak işlenebilir). Yazıp yayınladığım bölümler çok ilgi çekti. Çok olumlu tepkiler geldi. Hatta çok d aha geniş yazmam gerektiğini belirtenlerin sayısı hayli fazla oldu… Bana düşen bir görevdi, bu görevi yerine getirdi. Son bir yazı ile yazı dizisini noktalıyorum. Bundan sonra yapılacak olan bu dizi yazıyı kitaplaştırmak! İşte bu hayli zor! Olay sponsor olayı… O nu da bulmak kolay olmasa gerek!

GÜNBOYU SARIYER’DE DOLAŞMAK!
Yaz aylarını boş geçirmemeliyim diye düşündüm. İstanbul’un yazları güzel olur. Hele Boğaziçi’nin! Havası, suyu, denizi, ormanlarıyla bir cennet köşedir Sarıyer. Tarihi ile büyüler insanı! Sahil boyu sıralanan yalılar gizem doludur. Yalılardan her hangi birinin kapısı çalınsa bir başka giz, yakıcı lodos ya da titretici poyraz gibi yüzünde patlar!
Aşiyan’dan Kısırkaya’ya, İstinye koyundan Belgrat Ormanındaki bentlere, R. Hisar kalesinden R. Fener kalesine, tarihin derinliklerinde gezinir insan farkına varmadan… Bilezikçi Çiftliğinde dolaşıp dururken bin yaşın üzerinde olduğunu anlarsın ama yine genç hissedersin kendini… Yaşamaya inatla direnen Yorgun Çınar ve etrafını dört kollu canavar gibi saran Ahtapot Çınar ya da Uyuyan Çınar doyumu olmayan bir zengin yeşilliğin içine çeker insanı. Baltalimanı Hastanesi bahçesindeki ulu Manolya ağacı ile R. Kavağı’ndaki Sevda Çınar’ı yürekleri dağlar! Sahil boyu gezerken heya mola seslerini dinler, gecenin zifiri karanlığında balıkçı kayıklarının çıkardığı yakamozla, denizin menevişlendiğini görür zevkten ürperti geçirirsin!
Gecenin derin sessizliği içinde hüzünlenir, depreşir aldığın yaralar sevda yolunda, kahredersin yaşadığına, aklına gelir, tutturursun bir şiir, giderirsin yalnızlığını! Hele o mehtaplı geceler… A. Kavak, Yuşa ve Camlıca tepelerinden mehtabın yükselişi! O ne doyum olmaz bir zevk, ne doyum olmaz bir güzelliktir.
Kısırkaya sahil boyundan Tarabya’ya kadar uzanan kıyı şeridindeki plajlar… Pırıl, pırıl, tertemiz kumlar; duru ve masmavi deniz… Rüzgârlı havalarda kıyıyı hırçınlaşarak döğen dalgaları; tepelerde dalgalanan ay yıldızlı bayrağı seyretmek bile ayrı bir zevk verir.
Benim yaşam felsefem olmuş Sarıyer sevdası! Kurtulmam olası değil. Bunu da biliyorum yine de sıyıramıyorum kendimi… Uğraşım olmadığı zamanlar da hangi gün ya da hangi saat olursa olsun kendimi yer yer bozuk asfaltın üzerine atar, sessiz sakin yürür giderim. Kaldırımlar! Kaldırımlar beni Necip Fazıl’la buluşturur… Hisar tepesi Orhan Veli ile, Piyasa caddesi de Şekerci İbrahim’le!
Bir garip yolcuyum Sarıyer gemisinde, dümeninde kimse yok, nereye süreklerse akıntı orada bulurum kendimi… Gemi dümensiz, ben pusulayı şaşırmış bir sevdalı… Sokak sokak arşınlarım Sarıyer’i… Mahalleleri, köyleri dolaşırım gün boyu, arar tararım eski dostları, seyrederim tüm yenilikleri… Mezarlarına uğrar varsa giden son yolculuğa dostlar bir Fatiha okur dönerim. Rastladıklarımla ya bir kahve ya da çay bahçesinde oturur çay yudumlarız, ya da iki lokma yemek yiyerek geçen günleri anarız… Sorarım, onlar anlatır, ben not alırım. Notları almak iyi de saklamak kolay değil! Çok zaman geçmez depreşir içimdeki Sarıyerlilik, tez canlılığım koşar adım dolaşır beynimde, haykırır durur: “Ben Sarıyer’im, ben Kilyos’um, Büyükdere’yim, Tarabya’yım, Yeniköy’üm, Hisar’ım! Senin bildiklerini Sarıyerlilerini bilmesi hakkı var” diye… İşte o zaman kendime gelirim. Madem Sarıyer! Niçin Sarıyer? Neden Sarıyer? der dururum kendi kendime! Yani kısaca demek isterim ki bocalar dururum gün boyu, kartondan kayık gibi deniz üzerinde!
En iyisi aklımda olacağına, kâğıt üzerine olmalı! Neden bildiklerimi paylaşmamak? Mademki Sarıyerli diye tanıdılar, bildiler beni, bildiklerimi Sarıyerlilerle paylaşmak görevim olmalıdır düşüncesiyle yola çıkmaya karar verdim. Bu kararımı uygulama yolunu tutunca meraklıların o denli ilgisi ile karşılaştım ki anlatılması zor!
“Gün boyu Sarıyer’de Dolaşmak” ismi altında bir dizi yazı olabilir diye düşündüm ve aldığım notları değerlendirmeye aldım. Her semti ayrı ayrı yazdım, ayrı ayrı değerlendirdim ve elimizdeki bu eser, yani yeni bir SARIYER meydana çıktı.
Sarıyer bir büyük deniz ve o denizin içinde bir kayık, o kayıkta ben! Kayık alabora olana kadar Sarıyer’i yazmaya devam edeceğim.