Erkenden yola düştük. Kireçburnu ilk durağımız olacak. Yalnız da çekilmiyor bu tür yolculuklar, yanında dertleşecek biri olmalı. Hem de kafa dengi biri. Yani kanka dediklerinden! Bir çay içene kadar geldi kankam, yoldaşım! Düştük yollara belediye otobüsü ile! Tarabya-Kireçburnu arasındaki İpsilanti yalısı önünde indik otobüsten. Erkenden gelip rıhtıma sıralananlar dikkatimi çekti. Hepsi yeni bir heves, merak ve iştahla balık takımlarını hazırlıyorlar. İşleri amatör balık avcılığı… Umutla atacaklar oltalarını bekleyecekler…
Hem ilerliyor ve hem de denizin iyot kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz. Sağ tarafımız deniz, sol tarafımız yeşillik ve ağaçlık. Ağaçlar hayli büyük ve bakımlı. Anlaşılan hoyrat eller buralara girme fırsatını bulamamış! Yoksa ne ağaç kalırdı ve ne de yeşillik. Ruslara ait yazlık binayı arkada bıraktıktan sonra Kireçburnu’na ait olduğunu zannettiğimiz iki restaurantın önüne gelip durduk. Biri daha çok Musevi vatandaşların ilgi gösterdiği meşhur Façyo, diğeri de Terapia Balık lokantası. Bu iki lokantanın Kireçburnu mahallesine ait olduğunu zannediyorduk ama değilmiş. Bağlı olduğu Tarabya muhtarlığı! Hayret değil mi? Tarabya neredeyse Kireçburnu’nu yutacak!
Vilayet Evi! Örnek bir yerdi. Ama daha iyi ve yararlanılır duruma getirilmesi için yerle bir edildi ve bütünü ile yenilendi. Malum ya sahil şeridi Sit alanı ve Boğaziçi İmar müdürlüğü tarafından korunuyor ve çivi çaktırılmıyor! Eeee o halde nasıl oluyor da koca koca binalar yıktırılıyor ve yenileri yapılıyor? Nasıl olacak, büyük başlar istedikten sonra her şey olur. Tarabya Oteli nasıl oldu ise de bu da böyle olmuştur. Hemen belirmeliyim Vilayet evi de Tarabya’ya ait!
Yürü bakalım diyoruz, ilerliyoruz! Bize mi kalmış boyumuzdan büyük işlerle uğraşmak! Boş ver, revan gitsin! Madem başlamışlar, o zaman inşaat bitsin!
Kireçburnu içine dalmadan Tabyaaltı durağında bir mola veriyoruz. Rıhtımda temiz bir yer buluyor ve oturuyoruz. Dinleneceğiz.
Tabyaaltı Durağı anlaşıldığı gibi otobüs durağıdır. Hafif bir virajı vardır, viraj dönüldüğünde Kireçburnu çarşısına girilir! Tabyaaltı denildiğinde durak akla gelse de yaşı elli ya da altmışın üzerinde olanlar başka şeyleri de hatırlar. Zira kayalık olan bu bölgenin üst tarafında tabya vardı. Askeri tabya yani, büyük çaplı topun mevzilendirildiği yer! Her ne kadar tabya savaş için işe yaramadı ise de yıllarca terk edilmedi, ne olur ne olmaz düşüncesi ile askeriye tarafından kullanıldı. Ulusal Kurtuluş Savaşında ise millicilerin arandıklarında kaçıp saklandıkları, silah ve cephane saklayıp, gece takalarla Anadolu’ya gönderdikleri bir yerdi. Kireçburunlu iki kardeş, Hasan ile Ahmet Pehlivan’ı tanıyanlar ne demek istediğimizi çok iyi anlarlar! Bırakın çok yaman yağlı güreş yapan pehlivan olmalarını sapına kadar yurtseverlerdi. Pehlivanlardan bahsederken sonraki yılların yaman pehlivanı Yamalı Hamdi’den de bahsetmek gerekir. Yamalı Hamdi, hem çok yaman bir pehlivan hem de Kırkpınar’da hakemlik yapan bir usta idi. Cazgırlık yaptığı söylense de, böylesine ciddi ve ağırbaşlı bir pehlivanın cazgırlık yapması düşünülemez, olsa olsa yakıştırmadır diyor ve tarihin derinliklerine dalıyoruz.
Kireçburnu’nun eski adı Kleidra tou Pontu idi. Bunun anlamı da “Boğaz’ın Anahtarı” dır. Demek ki Kireçburnu’nun stratejik önemi vardır İstanbul için.
Kireçburnu 17. yy. da ahım şahım bir yerleşim bölgesi değildi. Hata Gümrük Emini Hasan Ağa’nın bahçesi olarak biliniyordu. Kireçburnu 19. yy. da Keçecizade Fuat Paşa’nın Rumeli göçmenlerini buraya getirip yerleştirmesi ile hareketlilik kazandı, gelişme gösterdi.
Kireçburnu denince akla semte damga vuran iki üç aile akla gelir. Bunlardan Gülümser, Kalender ve Ermetin aileleri kolay unutulmaz.
Gel de Kalender ailesinin büyüğü Alaattin Kalender’i unut! İmkânı var mı? Asker emeklisi Alaattin müthiş hitabet gücü ile hemen her toplantının aranan konuşmacısıydı. Düğün, dernek, spor ve siyasi parti toplantılarında söz aldığında hem kızdıran ve hem de güldüren hitabet gücü yüksek bir CHP liydi. Sevimliliği ve saygınlığı ile her zaman takdir edilen bir unutulmazdı.
İsmet Ermetin bir başka önemli isimdir Kireçburnu için. Öncelikle askeri okulda okumuş ve devam etmemiş ve sivil hayata atlamıştır. Fevkalade güzel futbol oynadığı için çeşitli kulüplerde ve Sarıyer’de de futbol oynamış sonra da DP saflarında politikaya başlamış ve devam etmiştir. İstanbul Belediye Meclisinde üye olarak görev yapmış, özel işlerini de parti işleri ile birlikte devam ettirmiştir. Sigortacıydı aynı işi oğlu Tayfun Ermetin devam ettiriyor.
Gülümser ailesi deyip geçemeyiz! Hatta çok düşünmemiz, sayfalar dolusu yazı yazmamız gerekir. Ama yine de kısa kesmek zorundayız zira işimiz Kireçburnu’nda bir tur atmak… Gülümser ailesi Kireçburnu’nun en eski ailelerindendir. Kireçburnu balıkçılığı meslek edinenlerin bulunduğu bir semttir. Gülümser ailesi babadan oğula balıkçılıkla devam edip gidiyor. Ahmet Gülümser Balıkçı Reisi idi. Ahmet Reis’in babası da Reis’ti. Aynı şekilde Ahmet Reis’in kardeşi Mehmet Gülümser de yaman bir balıkçı Reisi idi. Bitti mi elbette ki hayır. Mehmet Reis’in oğlu Hüseyin’de aynı yolu takip ediyor. Eskiden ırıb, manyat çekilir, dalyan kurulurdu Kireçburnu’nda. Hepsinin de Reisi Gülümser ailesindendi. Dalyancılık, ırıp ve manyatçılık kayıplarda ama oltacılık, küçük ağ balıkçılığı devam ediyor ve bunu da aynı aileden ve son jenerasyondan Hüseyin yapıyor.
Mehmet Gülümser başarılı bir futbolcuydu. Sarıyer dâhil birkaç kulüpte oynadı. 1950’li yıllarda Sarıyer, Davutpaşa ile Şeref Stadında bir lig maçı oynuyordu. Maçta rakip bir futbolcunun ileri geri hareketlerine sinirlenen ve küfürlere de muhatap olan Mehmet, tozluğunda sakladığı bıçağı çekip rakibinin üzerine koşuyor, vurdu vuracak! Adam kaçtıkça kaçıyor, bakıyor ki işin sonunda ölüm var, müthiş bir hızla adeta uçuyor, o anda hakemin devamlı düdük çalması, Mehmet’in aklını başına getiriyor ve elindeki bıçağı Şeref Stadından denize fırlatıp atıyor. Tabii olan oluyor ve Mehmet Sarıyer Spor Kulübü tarihinde ebedi boykot alan ikinci futbolcu oluyor. Hüseyin’de yaman bir futbolcuydu. Profesyonel olarak yıllarca Sarıyer’de oynadı, başarıdan başarıya koştu. Ama bir türlü sakatlıktan kurtulamadı. Yıllar sonra itirafta bulundu “Abi, kamp yaptığımız için sezona iyi başlarım, birkaç hafta geçtikten sonra sakatlanırım, sende beni devamlı doktora tedaviye için getirirsin. Sana itiraf edeyim. Ben o zaman da her akşam bir büyük rakı bitirirdim, bütün sakatlıklarım ondan ileri geliyordu” . Olay bu, gel de şaşırma! Hüseyin, ev dışındaki meskeni liman kenarında kurmuş yine şişenin dibine vurmakla meşgul! Tabii Kireçburnu kulübü ile de ilgili! Sadece Hüseyin mi? Liman çevresi bilhassa öğleden sonraları ve akşamları renklenir. Rakı sevdalıları, değişik içki tutkunları, hayal âleminde yaşamak isteyenler koşa koşa gelir liman çevresine ve tez elden tezgâhı kurarak iyot kokusu ile birlikte yudumlarlar içkilerini, dalıp giderler kendi âlemlerine!
Bir başka isim de Mustafa Birinci, siyasi hayatına dini söylemleri öne alan partilerde başlamış ve devam ettiren bir dava adamı. Ön plana çıkmayan ama karınca misali çalışması ile devamlı dikkatleri üzerinde çeken bir Kireçburunlu! Yüz kilonun çok üzerindeki gövdesi ile babası Ahmet Efendi’de yabana atılmayan bir Kireçburunlu idi.
Sabah güneşini çok iyi alan bir yerdir Kireçburnu! Gecenin zifiri karanlığını delen ay ışığı en iyi Kireçburnu’ndan izlenir. Hatta öyle izlenir ki doyum olmaz, insan ayrılamaz buradan. Ne demek istediğimiz anlaşılmıştır her halde, mehtaptan bahsediyoruz!
Boğazın en serin yeri de Kireçburnu’dur. O nedenle de Boğaziçi’nin sayfiye yerlerinden ilk akla gelendir. Hiç rüzgâr olmasa bile boğaz kronder yaparak rüzgâr ve serinliğini döker. Bu durumdan yine en çok yararlanan Kireçburnu’dur. Çünkü göğsünü Karadeniz’e açmıştır. Karadeniz tarafından gelen her tür rüzgârın kendisini bıraktığı kıyılardır Kireçburnu sahil boyu.
Burada küçük, bakımlı ve sevimli balıkçı limanı vardır. Kooperatif tarafından kiralanmış olup yabancı kayıkların girmesi yasaktır. Genellikle balıkçılıkla ilgilenir kayıkçılar. Oltacılık ve küçük ağ balıkçılığı yapılır.
Ama Kireçburnu denilince akla balık lokantaları gelir. Set, Bay Balıkçı, Ali Baba, Pastacore, Boğaziçi ve Bizim isimli balık lokantaları dikkat çeker. Set. Ali Baba ve Bay Balıkçı çok meşhur balık lokantalarıdır. Ali Baba Lokantası Türkiye’nin en iyi balık yenilen 10 balık lokantası arasında gösterilmektedir.
Unutmayalım, hatta varsa imkânı tadına bakalım; Kireçburnu börekçisi de ihmal edilemez. Nefis börekleri, kurabiyeleri meşhurdur. Daldık içeriye hızla, kasada Mahmut! “Oooo ne iyi ettiniz de geldiniz, buyurun” demesiyle çöreklendik masalardan birine! Biraz çörek, biraz börek birer çayla tamamladık işimizi! Meşhur Kireçburnu börekçinin sahibi Osman Bostancı’dır. Mamulleri leziz ama parası da fena değil! Eeee öyledir, iyi mal iyi para. Canı çekenin işine gelirse ne alâ!
Kireçburnu sahil boyu, ta vilayet evi önünden Kefeliköy’e kadar doğal yürüme parkurudur. Yüzlerce insan her gün sabah ya da akşam sağlık yürüyüşü yaparak zindeliklerini korurlar. Aynı zamanda bu parkurun Kireçburnu mesiresi olduğu da unutulmamalıdır. Lokantalar arkada bırakıldıktan sonra birkaç yıl evvel yeniden yapılan büyük park dikkat çeker. İsmi Nadir Nadi Parkı iken değiştirilerek Haydar Aliyev Parkı yapıldı. Adam, tam da ölecek zamanı buldu! O sıralar ölmeseydi belki de bu isim verilmeyecekti diyorsak da öğreniyoruz ki parka konulan Haydar Aliyev heykel ile Parkın düzenlenmesinin masrafını Azerbeycan hükümeti karşılamış! Ehhh şimdi biraz uydu der geçeriz!
Ağaçaltı mevkii İshak Ağa camiinin ön kısmıdır. Eskiden normal bir çay bahçesi idi. Sonraları çay bahçesi, kafeterya, küçük bir kapalı mekân, büfe ve cami bahçesi olarak bölündü. Hatta öylesine parsellendi ki İshak Ağa çeşmesi bile kayıplara karıştı. Eskiden Ağaçaltı olarak bilinen bu alanda halkın nabzı atardı, tüm olaylar burada konuşulur, burada hükümetler kurulur, hükümetler devrilir, Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasaray tartışmaları burada ayyuka çıkardı.
Ağaçaltı’nda bir süre durakladıktan sonra biraz daha yorulalım diyerek polis karakolu önünden yukarı doğru çıkmaya başladık. Hayli bayır, hava sıcak, Burak buram terliyoruz, ama yola devam ediyoruz. Sola döndüğümüzde merdivenle karşılaştık. Biraz daha ilerledik bir merdiven daha. Aman Yarabbi Kireçburnu merdivenli şehir adeta. Bu kadar merdiven her semtte olmaz. Dolaşalım dedik, yola koyulduk. Direkli sokağa daldık saydık merdiven 59 basamaklı. Kesişen sokaktan sonra devam eden merdiven ise 47 basamaklı. 47 basamaklı merdiven özellikle, yağmur sularını tam ortadan akıtacak şekilde dizayn edilmiş! Hekim Ata Sokağına adım atıyoruz, yürü babam yürü! Tam 91 basamaklı bir merdiven! Mühendis Hüseyin Sokak merdivenlerinin basamak sayısı ise 52… Yorulduk ve geri döndük. Biraz daha gayret edebilseydik her halde birkaç merdiven daha tespit edebilirdik.
Biraz da tekleyelim ve nokta atışı ile yolumuza devam edelim.
Kireçburnu’nun en önemli tarihi eseri Memduh Paşa yalısıdır! Gerçekten görülmeye değer bir yalı. Sonra İshak Ağa Çeşmesi ve İshak Ağa Camiidir.
Efendim en büyük caddesi Araba Yolu Caddesi idi… Neden araba yolu? Efendim o zaman yani eski dönemde patika yol vardı. Sadece yaya gidilebiliyordu. Ne zaman ki sahil boyu yeniden yapıldı ve arabalar yoldan geçmeye başladı caddenin adı da Araba Yolu Caddesi oldu.
Kireçburnu’da son dönemlerde nüfus olarak hayli göç alan bir mahalle. Nüfus yoğunluğu arttıkça artıyor.
Kireçburnu’da 8 cadde ve 38 sokak var! Yeniden saymaya başlarsak, cadde sayısı artmasa da sokak sayısının artacağı kesin diyoruz ve Kefeliköye doğru yürümeye devam ediyoruz.
06.07.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder