11 Aralık 2008 Perşembe
AH O SARIYER!
05.04.2007
AH O SARIYER!
Yazan: İbrahim Balcı
Simas’tı, Skletrinas’tı, Sarıyar’dı ve nihayet Sarıyer oldu. Burada yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz.
Sarıyer; kışın balıkçı köyü, yazın sayfiye yeri olarak bilindi yıllar yılı, belleklerde böyle yerleşip kaldı.
Kışın günlerce yağan karın yarattığı beyaz örtü; baharın saatlerce devam eden mayıs ve nisan yağmurları ve toprak kokusu…
R. Hisar kale önünden, Duatepe’ye çıkıldığında seyrine doyum olmayan Boğaziçi: Baltalimanı’nda sükun, Emirgan’da bir yudum çay, İstinye koyunda asude hayattı. Yeniköy’de Tatar Kazaklarının bıraktığı korku, Tarabya’da ruhun terapi edilerek yeniden bir yaşama dönüş; Kireçburnu’nda boğazın hırçın rüzgarına göğüs germe, Büyükdere’de Hotel Belle vue de üstat Liszt Frans’dan piyano resitali dinlemek; Piyasa caddesinden Mesarburnu’na doğru volta atmak ve nihayet Sarıyer’de durak yapmaktı!
Ah o Sarıyer! O Sarıyer’in özlemini duymayanlar, o günkü Sarıyer’de hiç yaşamamış olanlardır.
Bülbül sokağına girdiğinde sevgililer, bülbül sesi dinleyecek yerde, kendileri bülbülleşmiş olur, en güzel sözlerle kulak deliklerinden yüreklerinin derinliklerine demir atarlar, dikenli patika ve çalılıkların arasından asfalt yoldan geçer gibi geçerlerdi.
Deniz kenarından tur atanlar; mehtabı seyrederken kendine kendine “Aya Amerikan bayrağını diktiniz/Mehtabında içine sıçtınız” diyen Şekerci İbrahim’in altmışlı yıllarda Amerikalılara isyan edişini dinlerlerdi. Eski Sarıyer’de dostluklarda başka olurdu. Dostluk muydu, kardeşlik miydi, arkadaşlık mı ayırt edilmezdi. Evlerin kapıları gün, gece herkese açıktı. Acıkan çocuk açık kapıdan dalar, “Gel oğlum” diyen abladan nevalesini alır ve yine çelik çomak, uzun eşek veya al cicoz oynamaya koşarlardı.
Ah o Sarıyer! Taşiskele’de limanında; taka, çektirme, alamana, sandal; Saray arkasında sosyoteye kucak açardı! “Sevgililere Sarıyer hamamı” gelin der; Eski Sular caddesinde yeni sözlüler gece geç vakit hem bülbül dinler hem de aşkın doyumsuz ateşini yakarlardı.
Sarıyer’in unutulmazları vardı, attığı her taş çeki taşı ağırlığındaydı. Yeşilçam’da jön olarak kabul edilmediyse de “Taş” şiiri ile Ali Korkut gönüllerde yer buldu kendisine. Bakın ne diyordu Ali Korkut: “Taşlardır beka, taşlardır ebediyet/Taştan başka dünyaya ne bıraktı medeniyet/İnsan ölür, uzatılır musalla taşına/Ve bir taş dikilir başına/Budur insandan dünyaya baki/ Altında bir tarih, üstünde bir fatiha/Ve hüvelbaki.”
Hayret ki hayret; O Sarıyer’den geriye sadece beton yığınları arasında kalan Sarıyer’e Ali Korkut’un dediği gibi bir fatiha okumak kaldı. At arabalarının yerini kamyon, kamyonet, brıçkaların yerini otomobiller; faytonların yerini devasa otobüsler alınca, Sarıyer’in tenha sokakları cehenneme giden yol oldu. Evlerin kapıları çelikten yapılırken, komşu çocukları için açık kapılar temelli kapandı.
Ah o Sarıyer! Özlememek, hafızayı yitirmektir bence! Bisikletle gezen kısa şortlu güzel kızlar ve hanımefendiler gibi serbestçe dolaşan kalmadı! Yalınayak başı kabak kağıt topun peşinden koşan da yok! Bahçeler içinde iki gözlü küçük ama şirin cumbalı evler tarihe karıştı. Hünkar, Kestane, Şifa, Fıstıksuyu, Fırıldakbahçe, Baltalimanı mesireleri kayıp; sadece Çırçır mesiresi direnmeye devam ediyor. Çayırbaşı Bahçeköy yolu üzerindeki mesireler dinlence yeri olmaktan çıktı… Belgrad ormanı mesireleri ise cebi şişkin olanların uğrak yeri!
Ah o Sarıyer! Evet o Sarıyer’deki sosyal yaşam; sahil boyunca dizilen gezi sandalları, rıhtım üzerinde fayton ve brıçkalar yok. Türk sanat müziğinin altın sesleri; Safiye, Hamiyet, Sabite Tur, Zeki Müren, Ahmet Üstün’de isim olarak kaldılar Sarıyer sahillerinde, bir kepçe ile yer ile yeksan edildi Beyaz Park! Sanat kayboldu, sanatkar gitti ise de aynı yer de çay kaldı yadigar! Sahil boyunca devam eden ağaçlar arasından fışkıran; erguvan, mor salkım, mimoza ve katır tırnaklarının renklendirdiği Sarıyer sırtları! Site ve villa adına taş yığını!
Ah o Sarıyer! Hoyrat ellerin yok ettiği yeşillikler, yasemin ve hanımeli çiçeklerinin süslediği ahşap bahçe kapıları da yok! Dostluk, komşuluk hak getire! Üç bin kişilik merkez de kırk bin kişi! Yetmiş bin kişilik ilçede üç yüz elli bin kişi! İşte böyle bir Sarıyer’de eski Sarıyer’i arıyoruz.
Yine de iyi yerdeyiz, yani Sarıyer’deyiz, “O Sarıyer’i” hayal etmek bile güzel!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder