15 Aralık 2008 Pazartesi

İSTANBUL’A BAHAR ERGUVANLA GELİR


İstanbul’da baharın gelişi erguvanın çiçeklerini açması ile başlar. Doğaya isyan edercesine fışkırır, henüz yaprak açmamış dallarından kırmızı mor karışımı çiçekleri. Erguvan çiçekleri yavaş yavaş gelişir, serpişir, üzüm salkımı gibi bir araya toplanır, yumru olur, yumak olur, göz alıcı bir renk alır. Boğaziçi’nin havası ılıman hatta biraz sıcak yamaçlarında kırmızı mor karışımı bir renk denizi oluşur. İşte bu İstanbul’da baharın müjdesidir.
Erguvan ağacı mayısın ilk haftasında çiçeklerini açmaya başlar ve devam eder. Haziran da Boğaziçi’nin hakimi, yamaçların gelini olarak seyre bırakır kendini.
Lale bir devre ismini vermişse de, kaybolup gitmiş, terk etmiş İstanbul’u. Sonra da biraz özlem ve arz talep olayı nedeni ile İstanbul’a getirilmeye çalışılırken, Erguvan; “İstanbul benim, Ben İstanbul’um” diye haykırır Boğaziçi yamaçlarından.
Eski dönemlerde; saltanat, pereme ve alamana kayıkları ile yapılan boğaz gezintilerinde bütün gözler erguvan çiçeklerine takılıp kalırdı. Siyah peçesi altından bakan; hanım sultanlar, kadın efendiler, hanımlar ile; seyrek de olsa geziye çıkabilen mahalleli kadınlar iyot kokusunu yudum yudum teneffüs ederken, gözleri de kırmızı mor karışımı erguvan çiçeklerine takılı kalırdı. Şirket-i Hayriye’nin yandan çarklı yolcu gemileri ile devam etti boğaz gezileri. Sahili takiben giden bu gemilerden erguvanla bezeli yamaçları seyretmek zevk ve nimetti. Bahar aylarında; gezi sandalları, yatlar ve daha modern yolcu gemileri ile hala Boğaziçi sahil boyunca erguvan çiçekleri seyredilmektedir. Bu İstanbulluların vazgeçemeyecekleri bir tutkudur.
Baharın sultanıdır erguvan. Kırmızımsı ve mor rengi ile köşk, konak, yalı bahçelerinde; denize nazır koruluklarda kendi denizini oluşturur. Bu deniz içinde kiraz ve bademlerin pembe, eriklerin beyaz ve mimozaların sarı rengi boğularak kaybolur.
Antik çağdan bu yana; tarihi, coğrafi durumu ve sosyal yaşamı dünyada eşi olmayan bir manzara arz eden İstanbul, erguvansız yetim gibidir. Artık eski dönemlerdeki kadar çok erguvan ağacına bulunmuyor Boğaziçi yamaçlarında.
Erguvan aslında Akdeniz bitkisidir. Fakat İstanbul Boğazı’nın, Boğaziçi denilen Trakya ve Anadolu yakasının ılıman ve sıcak havasına sahip olan güney yamaçlarında yetişme ortamı bulmuş ve kendisine buraları yurt edinmiştir.
Bahar aylarında erguvan (C. Siliquastrum) ile mor salkım (Wisteria sp.) renk ve zevk savaşı verirler. Bu savaştan her zaman erguvan üstün çıkar. Nedeni de İstanbul oluşudur, İstanbul ile anılır ve hatırlanır olmasıdır.
Basit almaşık yapraklı ağaç olan erguvanın değişik türleri vardır. Erguvan; kırmızı veya kırmızımsı mor renkte çiçek açar, eflatuna dönüştüğü de olur. Seyrek de olsa beyaz renklisi de bulunur. Erguvan ağacı, yapraktan önce çiçek açar, genç sürgünleri kırmızımsı renklidir. Esas yetiştiği yer Akdeniz havzasının kurak ve sıcak yamaçlarıdır. Türlerinin başlıcaları: Anadolu erguvanı (C. siliquastrum), Kanada erguvanı (C. canadiensis), Texas erguvanı (C. reniformis), Kaliforniya erguvanı (C. occidentalis) ve Çin erguvanı (C. chinensis) gibi…
İstanbul’da Anadolu erguvanı yaygın türdür. Diğer türlerden de az sayıda da olsa bulunur. Erguvanın gövdesi yamru yumru ve düğümlüdür. Ağaç yüksekliği sekiz on metre kadardır. Tarihçi Haluk Dursun’un tespitlerine göre Ayasofyadaki Hürrem Haseki Hamamı civarında bulunan Erguvan ağacı anıt ağaçlardan olup gövde çapının 1.7 metre olması itibariyle İstanbul’un en yaşlı ve en büyük erguvan ağaçlarından biridir.
Park ve bahçelerin süslenmesi için kullanılan Erguvan İstanbul’un ve bilhassa Boğaziçi’nin bir başka zenginliğidir. Gülhane parkında başlar boy göstermeye, Yıldız Parkında ve Yahya Efendi Dergahı çevresinde ruhani sessizliğe götürür insanı. Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy ve Bebek de ise kırmızımsı mor, aralarında beyazları ile renk cümbüşünün içine çeker seyredeni. Bebek yamaçları, Kayalar Mezarlığı, Şehitlik ve Rumelihisar kalesinin çevresinde öbek öbek, küme küme görücüye çıkar; Baltalimanı’nda, Emirgan Koruluğu ve İstinye sırtlarında Boğaziçi’nin hakimi gibi arzı endam ederler. Yeniköy, Tarabya, Kireçburnu, Büyükdere sahil şeridindeki korulukların, elçilik binalarına ait bahçelerinin vazgeçilmezleri olarak seyre bırakırlar kendilerini.
Ağaçlar yeşermeye başlamadan, çiçeklerini açan Erguvan gelin duvağı, gelin tacı gibi süsler doğayı. Boğazın Anadolu yakası da erguvan ağaçları ile bezelidir. Beylerbeyi’nden Beykoz’a kadar; Kandilli, Vaniköy, Çengelköy, Kanlıca, Çubuklu, Paşabahçe sahil boyunca uzanan; saraylar, köşkler, konaklar ve yalıların bahçelerini, koruluklarını süsleyen erguvanlar İstanbul’un zenginliğidir.
Erguvan üzerine çalışma yapan ve bin bir güçlükle envanterini çıkaran tarihçi Haluk Dursun’a göre Boğaziçi’nin Rumeli yakasında 500, Anadolu yakasında ise 700 civarında erguvan ağacı bulunmaktadır.
Seyrekte olsa beyaz renklisi de bulunan erguvan ile ilgili hayli efsane var. Efsaneye göre mürşidi Yahuda, Hazreti İsa’ya ihanet etmiş sonra da üzüntüsünden kendisini erguvan ağacına asarak intihar etmiş, bu durumdan utanan ağacın çiçekleri erguvan çiçeği rengini almış!. Erguvan ağacına bu efsane nedeni ile Judas tree” yani “Yahuda’nın ağacı” da denilmektedir.
Bizanslılar döneminde de erguvan ağacına büyük önem verilmiştir. Erguvan rengi Bizanslıların resmi renkleri olmuştur. Erguvan renklerini sadece Bizans imparatorlarının aileleri kullanabilmekte idiler.
Osmanlılar döneminde de bu ağaca gereken ilgi gösterilmiş ve günümüze kadar gelmesi sağlanmıştır. Günümüzde ise bu ağaca çok büyük ilgi gösterilmektedir. Ağaçların sayıları tespit edilmiş, yeni fidanların dikilerek çoğaltılması yolunda çalışmalar hızlandırılmıştır. Ayrıca Erguvan Dostları adı altında bir grup kurulmuş ve ağacın tanıtılması, yerlerinde görülmesi için turlar düzenlemişler, bir de Erguvanı İstanbul Derneği kurmuşlardır.
Doğa savaşçıları ve çevrecilerin vereceği mücadele; dünya harikası İstanbul’un ve bilhassa Boğaziçi’nin güzelliğinin korunması yolunda çalışmalarını devam ettirmek, belirli gün ve bayramlar tertipleyerek erguvan dikimini teşvik etmek olmalıdır.

İbrahim BALCI

Hiç yorum yok: