8 Şubat 2010 Pazartesi

HAKLILAR MI?

Konu elbetteki Sarıyer Spor Kulübü olunca çok şeylerin konuşulması ve yazılması istenmektedir. Hasbelkader kırk elli yıl bu kulüpte şöyle veya böyle, iyi veya kötü görev aldık, sorumluluk üstlendik!
Bunların dışında gün oldu ayrı düşmedikse de hataları, yanlışları az veya çok, ağır veya hafif eleştirdik. Hatta zaman oldu, insaf denen kavramı bir yana koyup ağır mı ağır eleştirilerle yöneticileri üzdük!

Bakıyorum da yönetici olduğum ilk yıl 1958 ben 24 yaşındaymışım! Şimdi yıl 2010 ve ben 76 yaşındayım! Yani işi bitmişlerden, sıfırı tüketmişlerden. Buna karşın yaşama sarılmış, tutunmuşuz bir ipin ucuna kendimizi yukarı çekmeye çalışıyoruz.

Etrafıma bakıyorum, kulübümüzle ilgilenen benim yaşta bir Allah’ın kulu yok! Zaten üç kişi kalmışız! Fikret Bey, ak saçları ile hala ayakta durabilmek, adalet terazisini elinden bırakmamak için direnmekte; Sami Canel on on beş yıldan beri kendisini eğitim ve öğretim çalışmalarından geri alamamakta, bu ulvi ve kutsal görevini devam ettirmek için boğuşmaktadır.

Bense malum! Sarıyer çarşısını arşınlamaktayım! Benim yaşımda insan ne yapması gerekiyorsa onları yapmaya çalışıyorum ya da öyle zannediyorum!

Oysa biliyorum benden başka şeyler bekleyenlerin sayısı az değil! Sitem edenler de az değil! Görevim ağır! Nedir bu Divan Kurulu Başkanlığı (Vekaleten, Fikret Beyin yerine bakıyorum). Yani, Sarıyerli yönetici ve üyelerin, hatta bir kısım taraftarın anlayışı ile yönetim kurulu üzerinde DEMOKLESİN KILICI!

Hayır efendim hayır! Hiç de öyle değil! Divan kurulu yönetim üzerinde baskı unsuru değildir. Bu kurul bir danışma kuruludur. Tüzüğün kendisine verdiği görevleri yapar! Belgelenen yolsuzluk varsa, şikayet halinde dinler ve soruşturur. Yönetimden istek gelirse disiplin soruşturması yapar. Üye kayıtlarını düzenler, Müzeyi tanzim eder, yöneticiler arasında klikleşme oldumu barıştırma uğraşı verir, tüzük değişiklikleri ve tüzük maddelerini açıklar ve tabii ki yönetim kuruluna acil durumlarda TAVSİYE’lerde bulunur. En önemlisi de istendiğinde GÖRÜŞ bildirir!

Divan Kurulumuz bu açıkladıklarımı yerine getiriyor mu? EVET! O halde ne isteniyor bizden?

İstenen şu: Geçen dönemlerde yazıp çizdiniz, acımasızca eleştirdiniz, ağırlığınızı ortaya koydunuz, şimdi susuyorsunuz! Susma hakkınız yok! Konuşacaksınız, yazacaksınız! Dün ne idiyseniz, bugün de o olacaksınız! ÖYLE DEĞİL Mİ?

İnanırlar veya inanmazlar şunu özellikle belirtmek isterim: İbrahim Bozan’ın başkanı olduğu her iki yönetim kurulu, kurum olarak Divan Kurulumuza gereken önemi verdi, saygıyı gösterdi. Göstermeye devam ediyorlar. Hiçbir gün bir yanlışla karşılaşmadık!

Denilecek ki bunun için mi yazmıyorsunuz, konuşmuyorsunuz? HAYIR efendim, HAYIR! Yerel basın ve internet sitelerinde ne kadar destek verir mahiyette yazıyorsak da görüşmelerimizde gördüklerimizi, bildiklerimizi, öğrendiklerimizi yönetim kurulu başkanı ve arkadaşlarına ısrarla aktarıyoruz, yanlışa düşülmemesi için gerekli uyarıları yapıyoruz.

Merak gidermek bakımından bir kısmını yazmak isterim. Örneğin; Belediyenin desteğinin alınmasını tavsiye ettik. Yönetim kurulu oluşturulurken parti ağırlıklı olmaması ikazında bulunduk. Mehmet Ekşi’nin teknik direktör olarak alınmamasını, eldeki kadronun bir kısmının en azından Gökhan Ünver, Ertan Koç ve Mustafa Çakır’ın kadroda tutulması için fedakarlık yapılmasını istedik. Menajerlerle temas kurularak futbolcu transfer edilmemesini tavsiye ettik. Her yöneticinin getireceği futbolcunun alınmamasını, transfer ücreti barajının aşılmamasını, kadronun 25 kişiden fazla olmamasını ısrarla rica ve tavsiye ettik. Bilhassa olağanüstü genel kurulun yapılmaması için ısrarcı olduk. Her konunun yönetim kurulunda tartışılmasını istedik… Teknik direktör değişikliği ve Mehmet Demirtaş’ın geldikten birkaç hafta sonra bırakmasını ya da bıraktırılmasını yadırgadık, yanlış olduğunu ısrarla söyledik… Ara transferin son gününde bir çok adamın alınmasının yanlışlığını bildirdik… Ve daha pek çok detay…

Bütün bunları yönetim kurulu başkanı ve arkadaşlarına bildirdiğimiz ortada iken susmakla, yazıp çizmemekle, yönetime destek vermekle, buna karşın önceki dönem Mustafa Hepanıl’a destek vermemekle eleştirilmemiz, zavallılıktan başka bir şey değildir! (Ki Sayın Hepanıl’ın yönetim listesine alınması ricamızda oldu) Hele “Sarıyer Sevdalısı” söylemimizi iğrenç ve mide bulantısı bir tümce ile saygısızca alay konusu yapma çabası içine girenlere sormazlar mı SARIYER İÇİN NE YAPTIN, NE VERDİN?

Şu iyi biline DİVAN KURULU, gördüğü hata ve yanlışları yönetim kurulu başkanına ve yönetime bildirir, uygulanmasını ister ama KESİNLİKLE UYGULAYACAKSINIZ DİYEMEZ. Çünkü sadece danışma kurulu özelliğindedir. Bu kurulun istekleri yerine getirilirse elbetteki İYİ OLUR, MUTLULUK DUYULUR. İsteklerin yerine getirilmemesi, yapılmaması halinde ise ayrıca bir YAPTIRIM UYGULAYAMAZ BU GÜCÜ YOKTUR!

Durum bundan ibaret!

Ama yine de kendi kendime soruyorum: HAKLILAR MI?

Evet HAKLILAR! Konuşanların, yazan çizenlerin tek isteği vardır: Takımın başarılı olmasıdır. Eee takım iyi başlamış, kötüye dönüşmüş hatta daha beter duruma düşmüşse elbetteki canı yananlar, “Sarıyer Sevdalısı” olma cabası içinde olanlar üzülecek ve yazıp duracaklardır! Takım iyi duruma geldiğinde, puanlar alındığında onlar da elbetteki görevlerini yerine getireceklerdir. Bu görevleri neyse!

Ha! Ya saygılarını sunacaklar ya da yeni genel kurulda YÖNETİCİ olmak için görev ve sorumluluk isteyeceklerdir. Ne kadar çok yönetici adayı olursa, kulübümüz o kadar çok hizmet ve ilgi görür…

UNUTMAYALIM gün birlik günüdür, beraberlik günüdür!

İbrahim BALCI.

TÜRKİYE KAYNAR KAZAN!

Yazan: İbrahim BALCI


Türkiye kaynar kazan! Ülkeyi kış aylarında yağmur/kar bulutları değil toz duman kapladı. Akla hayale gelmeyecek olaylar meydana geliyor! Dünyayı ayağa kaldıracak senaryolar yazılıyor, sahnelenmek isteniyor! Sahneleniyor!

Neden?

İşte bu nedene yanıt verildiğinde toz bulutu ve koyu kör duman ortadan kalkacak! Bana kalırsa bu toz bulutu ve kör duman ülkenin üzerinden kalkmayacak, kaldırılmayacak!

Gün geçmiyor ki yoktan yere bir olay ortaya çıkarılmasın! Kim, neden ve niçin yapıyor bunu? Soru çok ama yanıt veren ve sorgulayan yok! Bu gidişle olmayacak da!

İşte son bir olay: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapılacak! Kim yapacak? Özel Kuvvetler kumandanlığında görevli iki asker! İhbar ihbarı kovalıyor; görsel ve yazılı yanlı medya kendi düşünceleri ve çıkarları doğrultusunda çala kalem akıllarına geleni yazıyor ve halkı abondene etmeye devam ediyorlar!

Olay önemli, ilgililer olaya el koyuyor ve iş mahkemeye intikal ediyor: Alınan karar Özel Kuvvetler Komutanlığı birimlerinde arama ve soruşturma yapmak. En önemlisi hayati önemi haiz bilgilerin bulunduğu, kimsenin görmemesi gereken bilgilerin saklandığı kozmik odaların aranmasının istenmesi ve bu iznin alınması. Acabalar insanın beynini kurcalıyor; bir hedef mi, bir şaşırtmaca mı bu? Belki! Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor; Ne adına bütün bunlar?

İmzalanan Mondros (30.10.1928) ve Sevr (10.08.1920) antlaşmaları ile Osmanlı’ya vurulan darbenin sonuçları ortada iken!!!

Osmanlı ordusu terhis ediliyor, silahlara, cephanelere, araç gereçlere el konuluyor, savaş gemileri hareket edilemez hale getiriliyordu. Artık hem Osmanlı ordusu yoktu ve hem de ülke işgal altınaydı!

Elbetteki ülke yani Türkiye sonsuza kadar işgal altında kalamazdı. Aklı selimler, yurt severler ve bu iş için elini taşın altına, başını korkmadan ortaya koyacak adamlar vardı. Bu inançla milli mücadele başlatıldığında yeni kurulmaya başlanan düzenli ordunun ön büyük eksiği silah, cephane ve aydın insandı!

Ordu silahlandırıldı! Aydınlar asker sivil Anadolu’ya geçirildi. En önemlisi de silah ve cephanelerin çok büyük kısmının yurt içinden temin edilmesiydi. Nasıl oldu bu?

Eğer, Mondros antlaşması ile yenilgiyi kabul eden, Sevr anlaşması ile dağıtılan Osmanlı ordusu için; bugün üzerine gidilen Özel Kuvvetler Kumandanlığı gibi sadece ordu büyüklerinin bildiği Teşkilat-ı Mahsusu ve bilhassa Karakol Cemiyeti gibi giz dolu teşkilatlar olmasaydı; toprak altında, metruk ve terk edilen binalarda, eski kale ve mağaralarda, Boğaziçi’ndeki yalıların kayıkhanelerinde ve daha değişik yer ve mekanlarda orduya ait silah ve cephaneler kara günler için saklanmasaydı, emperyalist devletlerin desteklediği Yunan ordusuna karşı o büyük direniş verilebilir miydi? Düzenli ordunun silah, cephane, giyim-kuşam ve aydın insan ihtiyacı karşılanabilir miydi?

Amaç; acaba bilinmeyenleri ortaya çıkarmak ve gerekeni yapmak mı yoksa orduyu dolaylı yoldan yıpratarak ele geçirmek mi?

Habur’dan PKK’ lıların açılım adı altında Türkiye’ye anlı şanlı girişi ve ortaya koydukları pervasız tutum! Reşadiye baskını ve şehitlerin gözyaşları arasında toprağa verilmesi! Tekel işçilerinin “İşimizi istiyoruz” isyanının tazyikli su ve biber gazı ile bastırılması; asgari ücrette akıl almaz rakamın açıklanabilmesi; elektriğe, suya, doğal gaza gelen zamlar ve diğer ihtiyaç maddelerine gelecek olan zamlar. AKP içinde başlayan, yapılanları sorgulama istek ve alınan kararlara itirazların ihraçlarla bastırılmaya çalışılması; eczanelerin baskı altına alınarak yaşatılmak istenmemeleri; sahipleri iktidar yanlısı marketlerin devreye sokulması; yapılan anket sonuçlarının korkutuculuğu…

Bütün bunların gözden kaçırılması için yapılan oyunlardan biri olmasın şu Özel Kuvvetler Komutanlığı meselesi!

Her neyse göreceğiz! İnşallah dağ fare doğurmaz! İnşallah yanılırız

HAYIR ve EVET!

Sarıyer Lig ikincisi Turgutlu ile YZÖ Stadında oynadığı maçı 2-2 berabere bitirmekle çok büyük kayba uğradı. Maçın skoru bu mu olmalıydı? 70. dakikaya kadar HAYIR! Bu dakikadan sonra ise EVET!

Bu şu demektir: Sarıyer takımı mevsim başında, bütçesinin üzerinde verdiği paralarla yaptığı transferleri mevsim başı gereğince hazırlayamadığı için, ilk bir KAÇ maçtan sonra düşüşe geçti. Devamlı yazıp çizdik 35-40 kişi ile kamp yapılmaz, antrenman ve hazırlık maçları oynanmaz. Profesyonel bir takımın lig maçı kadrosu 23 veya 25’ futbolcuyu geçmez. Geçerse iyi hazırlanamaz, nitekim hazırlanamadı ve geçte olsa teknik heyet değişikliği meydana geldi.

Göreve, başlayan Mehmet Demirtaş’ın işi zordu. Moral kondisyon ve kondisyon olarak darmadağın olan bir takımı alıp toparlayacak ve iyi futbol oynatarak ligdeki iddiasını devam ettirecekti!

Sarıyer, Mehmet Hoca geldiğinden beri gerçekten derli toplu ve belli bir disiplin içinde çalışıyor… Oynadığı maçlarda ortaya koyduğu futbola da kötü denemez. En azından Sarıyer takımı sahaya futbol oynamak için çıktığını gösteriyor. Bütün gücünü sahaya yansıtıyor ve iyi skor temin edebilmek için mücadele veriyor. Oynanan maçlarda takımda gözle görünür değişiklik olduğunu görüyoruz. Hırs var, mücadele var, kazanmak azmi, kaybetmeme inadı var! Olmayan ne? Yeteri kadar kondisyon! Olmasına da imkan yok! Zira; Mehmet Demirtaş, kondisyonu hiç olmayan bir takımı teslim aldı. O dakikadan sonra takıma kondisyon verme uğraşı içine girse takım demoralize olur ve yıkılır giderdi. Bu eksikliği yavaş yavaş gidermesi gerekiyordu; bu yolu tercih etti. Sarıyer takımı bu maçta da görüldü ki 70 dakika rakibine karşı üstün oynadı ve sonra da kondisyonunu 90 dakikaya yayamadığı için, oyun üstünlüğünü rakibine kaptırdı ve yediği gollerle maçı 2-2 beraberlikle bitirdi.

Sarıyer’in bu maçı kazanması bekleniyordu ama nasıl bir takımla sahaya çıkacağı da merak ediliyordu. Çünkü eski alışkanlık her maça dört beş değişiklikle çıkıldığı içindi bu merak! Ama belki de hiç kimse takımda: Göksel, Emrah Bulut, Serkan Özdemir, Sezai, Emre Hasan’ın sakat; Özgür’ün cezalı olduğu için; Selim’in kız kardeşinin ölümü nedeni ile oynayamayacağını, sonradan oyuna giren sakat Gökhan ‘ın fedakarlık yaparak yedek soyunacağını elbetteki hiç kimse bilmiyordu. Hal böyle iken Sarıyer takımı çok eksik bir kadro ile çıktığı maçta 70 dakika mükemmel mücadele verdi. İki önemli gol buldu, galip duruma yükseldi. Bu arada üç mutlak gol fırsatından da yararlanamadı. Sonra, kondisyonsuzluk kendisini gösterdi ve çözülme başladı. Sarıyer aleyhine faul verdi hakem, sahaya ikinci top atıldı, dördüncü hakem sahaya atılan topu almak için on onbeş metre içeri girdi, bu arada hakem faul atışını yaptırdı ve bu atışla başlayan akın sonunda Sarıyer golü yedi. Bir hakemin, hele dördüncü hakemin böyle bir hata yapması düşünülemez! Maçın hakemi oyunu başlatsa bile ikaz etmesi gerekirdi. Bütün bu terslikler Sarıyer’i mi bulacak? Buluyor işte!

İki farklı öndeyken iki gol yiyerek maçı beraberlikle bitiren Sarıyer ne oynadığını bildiği için ilerisi için ümitliyim. Bu kadar eksik kadro ile böyle bir futbol oynadıktan sonra tam kadro çok daha başarılı olacaktır.

Sarıyer takımını bu kadar eleman eksiği ile seyrettikten sonra, oyuncu değişikliklerinde şu oldu bu oldu demenin yararı olacağını zannetmiyorum. Ama yine de Tayfun gibi, milli formayı giymiş bir adamın, üstelik iki üç aydan beri hazırlanmasına rağmen bu kadar etkisiz olması, mücadele gücünden yoksun bulunması, sahada dolaşır olması inanılır gibi değil! Sinan’ın da ne olursa olsun oyunda tutulması gerekir diye düşünüyorum. Ethem yine günündeydi ama acaba rakibin ilk golüne ileri çıkarak müdahale edemez miydi? Bir düşüncem de bu! Ender müthiş bir pozisyondan yararlanamamasına rağmen, çok iyi mücadele etti. Aydın, böyle oynamaya devam ederse çok daha iyi olur. Cumhur tamamen tecrübesi ile oynadı. Emrah Şahin her geçen gün üzerine koyuyor, daha iyi olması lazım. Ahmet, Eren, Sacit, Göksu’nun çok daha iyi olmaları gerekir. Melih’in neden olduğu penaltı 90+3 de Sarıyer’in beraberliği ama kendisinin de kötü kaderi oldu.


20,12.2009

NİHAYET OLDU!

Yazan: İbrahim BALCI


Nihayet Sarıyer, şeytanın bacağını kırdı ve onuncu hafta galibiyetle tanıştı. Bu demektir ki 30 puanlık on maçta yedi puan aldı ve tam 23 puan kaybetti. Aslında kaybettiği 23 puan değil grup liderliği oldu!

Sarıyer son üç haftadır ilerisi için iyi sinyaller veriyordu. İstanbul Spor maçı yenilgisi hak edilmiş bir yenilgi değildi. Keza Tepecik maçı beraberliği de! Hatta YZÖ de kaybedilen Göztepe maçı da! Bu maçlar kazanılabilseydi Sarıyer’in puan cetvelindeki yeri averajla üçüncülük olurdu. Ama istenilen olmuyor ki!

Bu hafta Fethiye Spor maçı 2-1 kazanılarak kötü gidişe dur denildi. Deplasmanda ilk golü atmak, beraberlik golünü yedikten sonra galibiyeti bulmak ve bunu maç bitimine kadar sürdürmek hiç de kolay değil. Sarıyer bu maçta kolay olmayanı yani zoru başardı.

Sarıyer amaçsız kalabalıktan oluşturulan bir manga halindeydi. Yeteri kadar hazırlanamadığı için bu görünümünden bir türlü kurtulamadı. Sonuçta teknik heyet değişikliği biraz da geç gündeme gelince, taraftarın beklentisi bu amaçsız kalabalığın ne denli etki altına alınacağı ve nasıl düzeltilebileceği merkezindeydi. Bunu bir vesile ile teknik direktör Mehmet Demirtaş’a sorduğumda şöyle yanıt verdi: “Biliyorum işimiz kolay değil ama başarılı olmak zorundayız. Sorumluluğumuz ve Sarıyerliliğimiz bunu gerektiriyor. Öncelikle yapmak istediğimiz şey; futbolcularımıza takım olduklarını hatırlatmak ve bunu benimsemelerini öğretmek, kabul ettirmek olacaktır. Takım olduklarını kabul ettirdikten, özgüvenlerini kendilerine kazandırdıktan sonra başarılar gelecektir. Biraz sabırlı olmamız gerekir!”

Ne diyebilirdim “Haklısın” demekten başka!

Nihayet haklılığı meydana çıktı ve son iki maçta alınan sinyaller Fethiye maçında galibiyete dönüştü. Tebrikler ve başarılı sonuçların devamı dileğiyle…

Yükselme grubu maçlarının bitmesine iki hafta kaldı. Sarıyer bu maçlardan birini içerde Turgutlu Spor, diğerini de dışarıda Alanya Spor ile oynayacak . Sarıyer bu maçları da kazanabilir! Neden kazanmasın? Havaya giren bir takımı kolay alt etmek zor. 0 nedenle Sarıyer’in havaya girdiğine inanıyor ve bu maçları kazanarak en azından fazla puanla klasman maçlarına başlayacağına inanıyoruz.

Hele bakalım son iki maç kaç puan getirecek ve klasman maçlarına kaç puanla ve hangi sıradan başlayacağız!

Haydi hayırlısı, demeden bir konuyu okurlarla paylaşmak isterim. Sayın okurlar lütfen Akhisar Belediye’yi izleyin! Haftalar önce şampiyonluğunu ilan etmesine karşın yine de tam kadro ile maçlara çıkıyor ve yenilmemek için bütün gücü ile mücadele ediyor. Hiç böyle bir örnek var mı? En iyimser teknik adamlar bile, böyle durumda futbolcularını dinlendirme yolunu tercih eder! Ama Akhisarlı yöneticiler, teknik elemanlar, futbolcular hiç böyle bir ucuz kahramanlığı seçmediler, futbolu futbol gibi oynayarak zirveye çıktılar!

Akhisar Belediye takımının tüm mensuplarını yürekten kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.


14.12.2009.

KÖTÜ GİDİŞ!!

Sarıyer maç kaybetmeye devam ediyor. Teknik heyet değişikliğinden sonra oynadığı iki maçı da kaybetti. Bu gidişle kaybetmeye devam edecek gibi! Bu duruma nasıl gelindi? Bu soruya yanıt aranmadan, gereken sorgulama yapılmadan doğruyu bulmanın imkânı yok!
İstanbulspor maçını analiz etmeden Stat ile ilgili birkaç şey yazmam gerekiyor diye düşünüyorum. Kötü bir Stat göreceğimiz ve berbat bir sahada oynayacağız diye düşünüyordum, YANILMIŞIM! Stat Özel İdare’ninmiş! Yani İstanbul Valiliğinin. Ne tuhaf değil mi? Peki Sarıyer YZÖ. Stadı kimin? İl Spor Müdürü/Başkanı kim? İstanbul Valisi! Valiyi temsilen de Tamer Taşpınar! Yani Sarıyerli arkadaşımız, kulübümüzün üyesi Tamer TAŞPINAR! Sayın Taşpınar ya Sarıyer YZÖ. Stadını hiç görmedi ya da Özel İdare Stadına hiç gitmedi! Tamer Taşpınar’ın mutlak bu iki stadı yakından görmelidir.

Ben Özel İdare Stadını gördükten sonra, Sarıyer YZÖ.Stadından iğrendim, utanç duydum. Haddim olmayarak bir sorum olacak Sayın Vali’m: Sarıyer YZÖ. Stadının onarımı nedeni ile yapılan masraflar da Özel idare tarafından karşılanıyor. Madem para sizden çıkıyor, neden Sarıyer stadının müteahhitlik görevini Özel İdare Stadını yapanlara vermediniz? Ya da verdirmediniz? Sarıyer’de herkes bunu merak ediyor!

Sayın Valim, bütün Sarıyerli sporseverler adına rica ediyorum lütfen Sarıyer Yusuf Ziya Öniş Stadını gelin, görün, ne yapılacaksa kararı siz verin!

+++

Sarıyer, ligin alt sıralarında yer alan İstanbulspor ile sanki iki ayrı müsabaka oynadı. İlk yarıda başka, ikinci yarıda bir başka Sarıyer seyredildi. İlk devre rakibe bir pozisyon hariç hiç boş alan bırakılmadı ve pozisyon verilmedi. Buna karşılık oyunu rakip alana yığmada ve oyunu kontrol altında tutmakta başarılı olundu. Bu devre mutlak gol yapılabilecek beş pozisyon yaratıldı. Ne var ki bu pozisyonlardan Sarıyer forveti yararlanamayınca gol umudunu ikinci devreye bıraktı. Fakat, bu devrede beklentilerin aksi oldu ve yeterli kondisyona sahip olamayan Sarıyer havlu attı. Her ne kadar oyun üstünlüğü yine Sarıyer’de oldu ise de beceriksizlik büyük boyutlara ulaştı, şut yerine ceza alanı üzerinde pas tercih edilince etkili olunamadı. Rakip ise canla başla mücadele etti ve Gökhan Çakır’ın hatalı pasına sahip olan futbolcusunun şutu ile maçın tek golünü buldu. Sonrası malum, yatmalar, vakit geçirmeler!

Sarıyer ikinci yarıda sahada yürüyerek futbol oynadı. Böyle olunca da gol bulamadı! Takımda müthiş kondisyon eksikliği var. Yapılacak işi Mehmet Demirtaş daha iyi bilir ama yazmadan edemeyeceğim; futbolcularda motivasyon eksikliği, gol atamayacağız, gol yiyeceğiz korkusu hakim! Kazanamamanın tedirginliği, kaybetmenin korkusu ve bunlardan gelen ağır baskı var! Takımın düzelmesi, daha iyi durumlara gelebilmesi için başta yönetim kurulu, teknik heyet ve taraftar olmak üzere bir bütün olarak caba göstermek lazım! Aslında bu görevi yerine getirmek Sarıyerliliğin gereğidir.

Şu hususun bilinmesi gerekir: yeni veya eski, kulüpte görev yapan yöneticilerin takımı yenilmez! Tribünde oturan teknik elemanların, bizim gibi yazar çizerlerin de yaptığı takımlar mağlup olmaz! Aynı şekilde, takımları için büyük zorluklara katlanan seyircilerin yaptığı takımlar da yenilmez! Çünkü, bu saydıklarımın yapacağı takımların sahaya çıkması olası değil ki! O halde yapılacak şey; takımın toparlanması için elbirliği ile takıma, futbolculara, gerekirse yönetim kurula katkı vermektir. Laf üretmek değil!

Sarıyerlilik budur, Sarıyerlilik bunu gerektirmektedir!

06.12.2009.

KLASMAN MAÇLARINA DOĞRU!

Yazan. İbrahim Balcı


Başarısız sonuçlar üzerine teknik heyet değişikliği yapıldı. Yeni sorumlu Mehmet Demirtaş! İki antrenmanını izledim. İyi sinyaller aldım. Ama ilk edindiğim izlenim, takımımızın yeteri kondisyona sahip olmadığıdır. Demek ki ben ve benim gibi eleştiri yapanların belirttiği gibi mevsim başı yeteri kadar çalışma yapılmamış! Nedenini de belirmiştik: Otuz yedi futbolcu ile hazırlık kampı yapılmaz, yapılırsa takım hazırlanamaz. Aynen oldu, takım yeteri kadar çalışamadığı için kısa sürede demoralize oldu ve puan kayıpları arka arkaya geldi. Mehmet Demirtaş hocanın yaptırdığı antrenmanı izlerken hayli etkilendim. Futbolcuları çok istekli, arzulu ve hırslı gördüm. Ama bu arada hocanın sıkıntısını da hissettim. “Kondisyon vermek için yüklensem futbolcuları bitiririz” düşüncesi içindeymiş hissini aldım. Bu düşüncedeyse çok haklı! Ama yavaş yavaş olayı çözeceğine ve bilhassa devre arasında işi yoluna koyacağına inandım.

Mehmet Demirtaş’a dolaysiyle Sarıyer Spor Kulübüne her Sarıyerlinin yardımcı olması, destek vermesi gerekir. Mehmet Hoca gerçekten büyük imkanları bırakarak, Sarıyerlilik duygusunun ağırlığı altında, avantajlarını terk ederek koptu Kasımpaşa’dan.

Sarıyer Göztepe maçında Sarıyer’in rakibi Göztepe değil; önce İstanbul İl Müdürü Sayın Tamer Taşpınar ve sonra da hakemlerdi. Sayın Taşpınar ne kadar iyi niyetli olursa olsun iki buçuk yıldan beri Y.Z.Ö. Stadının onarımını rabıtalı bir şekilde yaptıramadığı için Sarıyer’in birinci büyük rakibi olarak kürsüye çıktı. Bu maçta gördük ki Y.Z.Ö. Stadında sadece olimpik yüzme yarışları yapılır, asla futbol oynanmaz!

Sarıyer’in diğer rakipleri ise hakemlerdi. “Hakemler de insandır. İnsanlar da hata yapar” anlayışı ile hareket ediyor ve tüm iyi niyetlerimizi seferber etmemize rağmen hakemlerin asla iyi niyetli olduklarına inanamıyoruz. Doksan dakika boyunca tüm avantajlar deplasman takımı için mi kullanılır? Yoksa böyle bir kural mı var? Maçın 15 dakikasını çalan rakip kaleciye son dakikalarda sarı kart gösterilmesinin anlamı şudur: Takımını kurtarmak için seni atmıyorum! Başka ne olabilir! Maçın ilk çeyrek dakikası içinde kırmızı kartla renginin kızartılması gereken rakip takımın dört numarası 88 dakika nasıl oyunda tutuldu? 53. dakikada kurşun hızı ile dalan ve rakiplerinden sıyrılarak gol pozisyonuna giren Aydın’ın iki kişi tarafından indirilmesinin adı “PENALTI” değilse maçı yöneten Ali Karadutlu’da “HAKEM” değildir. Olsa olsa rakibin düdüklü yandaşıdır.

Bu sezon her nedense Sarıyer maçlarına devamlı Doğu Bölgesinden hakem geliyor. Yahu böyle görevlendirme olur mu? Bir hafta oradan olursa, bir diğer hafta Trakya bölgesinden, bir başka hafta, Ege, Akdeniz, Karadeniz ya da Orta Anadolu’da bölgesinden görevlendirme yapılır! Şu kör şeytan da neler getiriyor insanın aklına: AKP Sarıyer’de Belediye Başkanlığını kaybettiği için Sarıyer tu kaka edilmiş; gözden çıkarılmış olmasın! Böyle pis bir düşünce varsa bile; aman ha, adalet düdüğünü çalmakla yükümlü olan hakemler buna alet olmasın!

Maçın eleştirisini yazacaktık, detayları yazdık! Olsun, bunlar detay olsa da bilinmesi gereken şeyler.

Takıma gelince, fazla bir değişiklik yoktu. Klasik 4-4-2 düzeni ile sahaya çıktı. Maç sonuna kadar düzeni korudu. Değişiklikler yerindeydi. Takımı azimli, mücadeleci ve yenilgiyi kabul etmez gördüm. Ama yenildi, elbetteki yenilecek. Zira Sarıyer’de eksik çok fazla. Geri dörtlünün iki orta adamı bugün için yeterli değiller. Birbirlerinden kopuk oynuyorlar, hava toplarında bariz üstünlükleri de yok. Serkan hala eski Serkan değil. İleri fazla çıkamıyor, etkili olamıyor. Orta alanda sorun devam ediyor. Sağda Aydın çok iyi mücadele etti ve golünü attı. Solda Sezai iyi değil. İyi giderken bozuldu ve üç maçtır toparlanamıyor. Ne yaptığını bilmeden dolaşıp durdu. Bu alanın orta ikilisinden Emrah ayakta durmaya çalıştı, iyi mücadele etti ama yeterli değildi. Takımın eskisi olarak oyunu kontrolüne almalı arkadaşlarını ateşlemeliydi. Gökhan Çakır adeta sinir küpü. Hakem ve rakibi ile oynamaktan futbol oynamayı unuttu. Yazık, böyle giderse kaybolacak! İleri ikiliden Göksu ile Sinan iyi mücadele ettiler ama yeterli olmadı. Göksu’nun kaleciye teslim ettiği pozisyonun gol olmaması Sarıyer’e yenilgiyi getirdi. Çünkü rakip karşı akında ilk golünü buldu. Sinan da ayağına gelen pozisyonu ağır hareketi yüzünden değerlendiremedi. Oyuna sonradan giren Ender, Çoşkun ve Özgür oyunu rakip ceza alanına yıktılarsa da sonucu değiştiremediler.

Rakip Göztepe yarıştan kopmamak için müthiş bir mücadele verdi. İki güzel gol buldu. Maçı galip bitirebilmek için hakeminde müsamahasından yararlanarak her türlü vakit geçirici hareketi yaptılar ve üç puanı alıp gittiler.

Sarıyer 20 puanla altıncı sırada. 24 puanlı üç, 23 puanlı bir takım var. Demek ki Sarıyer’in mücadelesi ikincilik için devam ediyor. Dört puan kapanmayacak bir fark değil ama kazanmak koşuluyla! Ben gidişin klasman maçlarına doğru kaydığını görüyorum. İnşallah yanılırım.


29.11.2009.

ADIMI İSTİYORUM!!!!

Yazan: İbrahim BALCI

Rize’de günlerden beri halk sokaklara dökülmüş, adım başı durup slogan atıyor: “adımı isterim, adımı isterim, adımı isterim” diye. Ürkerek sokuldum birinin yanına, sordum:

“Evladım senin adın yok mu?” Biraz sıkılarak, utanarak!

“Olmaz mı, var” dedi.

“O halde ne celallenir durursun adımı ver diye?” dedim gülerek! Tuhaf baktı yüzüme, sanki senin dünyadan haberin yok, sanki başka dünyada yaşıyorsun amca der gibi!

“Neden baktın öyle?” diye sorunca, iki avucunu boru gibi yapıp ağzına götürdü, sonra da kulağıma eğilerek avazı çıktığı kadar bağırdı!

“Benim hakkımı gasp ettiler emice, senin de adını gasp ettiler ama sen uyuyorsun! Uyan da kendine gel!”

“Evladım benim adım İbrahim ya senin ki?” İki elini Allah’a yalvarır gibi açarak “Sen uyuyorsun be Emice! Diyarbakırlı, Tuncelili aya çıktı, indi, yineden hareketlendi, sen hala yaya dolaşıp duruyorsun!”

“Dediklerinden bir şey anlamadım” deyince:

“ O zaman dinle de kendine gel!” dedi ve ben de dinlemeye geçtim.

“Bak Emice Koca Osmanlı yıkıldı. Allah’ın lütfü ile Mustafa Kemal zuhur etti ve Yeni Türkiye Devletini kurdu. Mısak-ı milli sınarları içindeki bu devlete Türkiye Cumhuriyeti denildi. Bütün taşlar yerine oturdu ve Allah’ın yer yüzündeki gölgesi olan padişahların saltanatı sona erdi. Padişah’ın kulu olanlar da vatandaş oldu. Emice, belki sen bilmezsin anlatayım bari; Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa 5.1.1916 da yayınladığı genelge ile Osmanlı ülkesindeki yabancı isimlerle olan şehir, köy, nahiye, kasaba, kaza, sancak, liva ve coğrafi isimlerin Türkçeleştirilmesini istedi. Bu emir üzerine isimler değişti Türkçeleşti. Unutulanlar da Cumhuriyet döneminde değiştirildi. Anlaşıldı mı?”

“Peki ne oldu?

“Bak Emice, ben de kendi şehrimin, köyümün, mahallemin eski ismini istiyorum!”

“Ne yapacaksın?”

“Kürtler ne yapacaksa, ben de onu yapacağım. Yani şehrimin kimliği ile anılacağım!”

“Allah, Allah!”

“Bak Emice; Rize’nin ismi Yunanca’da pirinç anlamına gelen –Rhisos- tu. Bu ismi geri istiyorum. Buna Rumca’da –Rıza- derlerdi bu da dağ eteği anlamında kullanılırdı. Sakalar döneminde –Erize- oldu ismi. Zamanla Erize’nin (E) si düşünce Rize oldu. İşte bunu sevmişiz ki Osmanlı döneminde de Rize olarak kayda geçti. Bir ara eski dönemde Rumca’da pirinç anlamına gelen –İriziyos- da denilmiş. Bu kelime de zamanla –İrize- ye dönüşmüş. Bu kelimenin (İ) si düşünce Rize olmuş ve öyle kabullenilmiş!

Kürtler Tunceli yerine (Dersim), Diyarbakır yerine (Amed) adını isterim ve alırım derse; köy, mahalle ve kentlerin ismi bu şekilde değiştirilmeye çalışılırsa ve buna da olumlu bakılırsa ben neden aslıma dönmeyeyim ki? Neden Mapavri (Çayeli), Potamya (Güneysu), Hacenoz (Çamlıbel), Haldoz’(Portakallık), Kalamoz (Akpınar). Kaçiran (Elmalı), Askoroz (Taşlıdere), Humruk (İslampaşa), Arkotil (Camiönü), Roşi (Reşadiye), Hamaynoz (Balıkçılar), Kuvaroz (Gülbahar), Viçe (Fındıklı), Atina (Pazar), Vila (Veliköy), Maset (Sarıyer), Fetekoz’u mu (Gündoğdu) geri istemeyeyim.

Emice, benim, Kürt vatandaşlarım kadar hakkım yok mu? Hem ben yasa dışı yürüyüş yapmıyor, belediye otobüslerini yakmıyor, çarşıları bombalamıyorum. Dağa çıkıp askerlere baskın vermiyor, köylüleri kırıp geçirmiyorum, uyuşturucu kaçakçılığı yapmıyorum! Koruculuk adı altına milyarları götürmüyorum; İstanbul’da en lüks yerlerde oturup doğuda devletin temeline bomba da atmıyorum!

Emice uyan be UYAN!

Emice, bu gün şehir ve köy isimlerini isteyenler, yarın coğrafi kimliğimizi verin diyecek ve misak-ı millinin içine edecekler haberin var mı?

Hey be Emice senin de bi boktan haberin yok be!

Ben ismimi geri istiyorum!

20.11.2009

DERS ALABİLMEK!

Yazan: İbrahim BALCI



Sarıyer ligin alt sıralarında yer alan ve Denizli Belediye’ye de kendi saha ve seyircisi önünde puan vererek haftalardan beri devam eden kötü futboluna bir yenisini ekledi ve dördüncü puanını kaybetti.

Play off mücadelesi yapan bir takım kendi seyircisi önünde puan kaybederse bu şansını zora sokar. Oysa Sarıyer’in bu lüksü yoktur. Çünkü, çok geniş ve yeni bir kadro oluşturmuş, gerçekten kaliteli futbolcuları kadrosuna katmıştır. Bu kadronun kötü oynaması düşünülür mü? Eğer kötü oynuyorsa bir terslik var demektir.

Lige hazırlık çok geniş kadro ile yapıldı, takım gereğince hazırlanamadı! Hata idi! Lig maçları başladı Alanya yenilgisine kadar yine çok geniş kadro ile devam edildi! Hata idi! Hemen her hafta değişik bir kadro ile sahaya çıkıldı hata idi! Hataların devamı da dört puanlık kaybı getirdi.

İşin tuhafı Sarıyer ligin zayıf takımlarına karşı bocalıyor! Elbetteki öyle olacak! Sarıyer bu ligin Fenerbahçe’si, Beşiktaş’ı Galatasaray’ı dır. Bu takımlara ligin alt sırasındaki takımlar nasıl direniyorsa, Sarıyer’e de alt sırasındaki takımlar öyle direniyor, direnecektir! Sarıyer’den puan almak büyük bir olaydır! Böyle bilinmelidir! Böyle olunca da yeterli kondisyona sahip olamayan Sarıyer bocalıyor. Bu demektir ki futbolcular henüz hangi takımda forma giydiklerinin farkında değiller. Öncelikle de bunun kendilerine hatırlatılması gerekir.

Şu hususu da belirtmek isterim, bilhassa bu maçta top Sarıyer’i hiç sevmedi. Yenilen gol kaç yılda, kaç defa olur? Bu da ancak, çok büyük yetenek olan Ethem’in şanssızlığıdır. Tabii ki maçın adamı, Sarıyer’i doğrayan bayan hakemdi! Sarıyer’in verilmeyen golü ofsayt değildi! Maçın sonlarına doğru mutlak gol pozisyonunda hanım hakemin kaldırdığı ofsayt bayrağında; adalet “ofsayt değil” diye haykırdı ama hanım hakem Aynur Aysun hanımlığına gölge düşürdü, Sarıyer’i doğradı, parçaladı! Yönetim ve teknik heyete karşı isyanı ateşledi!

Takımın durumuna baktığımızda ilk görülen yeterli kondisyona sahip olmadığıdır. Böyle olunca da takımda ikili mücadelelerde kayıplar fazla oluyor, devamlı yan pas ve geri pas yapılarak rakip alana girilmek isteniyor! Elbetteki olmuyor. En önemli noksanlık ise takımın pres yapacak gücü yok. Bu olmayınca da biraz koşan ve pres yapan takım oyun üstünlüğünü ele alıyor. Oyun içinde takımı ateşleyecek biri de yok! İkili, üçlü verkaçlar hak getire! Rakip ceza alanı çevresi ve ceza alanı üzerinden şut atmakta ürkeklik gösterilmesi affedilemez. Takımda bir oyun tarzı olmalıdır. Futbolcusuna göre oyun içinde değişikliklerle noksanlık giderilmeli olmazsa oyuncu değişikliği yapılmalıdır.

Takım kadrosu malum çıkıp oynadılar! Bir de yedek soyunanlara bakalım: Yasin, Serkan Özdemir, Emrah Şahin, Bülent, Sezai, Ender ve Gökhan Güldağ! Bunların arasına dört genç takım futbolcusu koyun Denizli Belediye maçını farklı kazanır! Böylesi zengin bir kadro göze hoş gelen futbol oynamalı, kendi saha ve seyircisi önünde karşısına çıkan rakipleri parçalamalı, seyirciyi çileden çıkarmalıdır!

Doğru seyirci çileden çıktı ama başka türlü çıktı! Teknik heyete “istifa” diye bağırdılar! İstifa bir müessesedir, uygulanır ya da uygulanmaz ama muhatapların kesinlikle önlem alması, takımı en kısa sürede toparlamaları gerekmektedir. Bunun başka çıkış yolu yoktur!

Sarıyer ikinci yarıda önemli maçları kendi sahasında oynayacak. Bu maçları kazanamazsa bir yıl daha kaybedilebilir. İşte o zaman çok yazık olur! “Tuh be yazık oldu” demeden gerekli önlemler, sağlıklı düşünülerek alınmalıdır.

Futbolcuların maddi, manevi ve sosyal tüm sorunları halledilebilir ama yine de beklenen sonuçlar alınmayabilir. Bu bilinmeli ve nedenleri üzerinde durulmalı, saptamalara dayalı önlemler alınmalıdır. Başarıya gidebilmek için başka çare yoktur!





01.11.2009

YENİLGİNİN HAYIRLISI!

Yazan; İbrahim BALCI


Grubunda liderlik mücadelesi veren Sarıyer, kendi saha ve seyircisi önünde ilk yenilgisini aldı!

Yenilginin iyisi olmaz da hayırlısı olur mu? Elbetteki almaz ama ben Alanya’dan alınan bu yenilgiyi hayırlı bir yenilgi olarak kabul ediyorum. Nedeni de malum, biraz düşünen herkes neden olduğunu bulur! Biraz açmak isterim:

Sarıyer yeni futbol sezonuna büyük transfer atağı ile girdi ve otuza yakın futbolcu transfer ederek rekor kırdı. İlk yapılacak olan eldeki kadroyu takviye etmek iken bu yola şu veya bu nedenle gidilemedi. Kadro boşaldı, sadece üç beş kişi kaldı!

Transfer edilen futbolcuların yaşları hayli yüksekti. Gençleştirme yapılamadı gibi aksi oldu. Futbolda son günlerini yaşayan eski şöhretlere kucak açıldı. Fakat elbetteki esas sorun yaşlı elemanların transferi değildi. Esas sorun; Sezon başı çalışmalarına çok keyfi hareket edilmesidir. Örneğin; Profesyonel bir takım sezon başı çalışmalarına en çok 25 futbolcu, bilemedin 26 futbolcu ile gider, ilk kampta bu kadro 24 düşürülür. Sarıyer’de aksi oldu ve sezan başı çalışmaları 37, 38 futbolcu ile yapıldı. Zamanla bu sayı 30’ za kadar indi. İşte büyük hata buradadır. Bu kadar geniş bir kadro ile profesyonel takım lig maçlarına hazırlanamazdı, hazırlanamadı. Aldığı sonuçlar ortada!

Hazırlık maçlarında sahaya sürülecek kesin bir on bir saptanamadığı için, hemen her maçta değişik bir tertip sahaya sürüldü. Yaşlı elemanlardan yararlanabilmek için gereken hazırlıklar yapılamadı, çok az çalışma ile sahaya sürüldüler. Ayrıca hemen her maçta değişik sistemle oynanması başarısız futbolun sürmesine neden oldu.

Takım elemanları yeterli değil mi? Futbolcuların kaliteleri inkar edilemez; Cumhur, Ender, Çoşkun, Sinan, Emre, Özcan, Selim, Bülent, Sezai, Göksel, Yasin, Serkan hepsi iyi adamlar! Ama hepsini sahaya sürersen sonuç almak mümkün değil! Önemli olan takımı kadrosunu oturtmak ve o kadronun aksayan yerlerini doldurmaktır. Şu anda Sarıyer takımında yeri belli olan yani “Benim” diye bağıran sadece Göksel var, Ethem var, Gökhan Çakır var! Buna rağmen sadece Sarıyer’in değil grubundaki en iyi orta alan elemanı Gökhan Çakır’ın tribüne çıkarılması akıl karı mı? Böyle bir hata nasıl yapılır? Sezai’nin de ilk on birde olmamasına bir terslik var! Bilhassa bu maçta oyuncu değişikliğinde de hata yapıldı. Aydın nedene dışarı alındı anlaşılamadı.

Sarıyer çok koşan rakiplere boyun eğiyor. Koşan takım hangi sahada olursa olsun Sarıyer’den ama bir ama üç puan alıyor. Bu de Sarıyer’in güçsüzlüğünün kanıtı. Mücadele etmeyen bir takım nasıl maç kazanır?

İyi niyetle iyi netice alınmaz! O nedenle hem iyi niyetli olunmalı ve hem de noksanlar görülerek, benlik duygundan uzak hareket edilmelidir. En kısa sürede Sarıyer takımı bu görüntüden kurtulmak zorundadır. Bu güne kadar oynadığımız maçlarda hiçbir rakibe ezici bir baskı kurabilmiş değiliz. Bu acizlikten başka bir şey değildir. Rahat kazanılan bir maçımız bile yok!

Yönetim kurulu gerekenleri yapıyor ama olmuyor, ortada kopukluk var. Bunun giderilmesi için Teknik heyetin bir şeyler yapması gerekiyor. İşte bu gibi durumlarda genel kaptan devreye girer! O nedenle her zaman genel kaptanın Sarıyer’de futbol oynamış bir kişi olmasının yerinde olacağı inancını taşırım.!

Sarıyer Alanya maçını kaybetti. Kazanacak gücü gösteremediği için haklı olarak rakip kazandı. Alanya koştu, mücadele verdi, pozisyon buldu, çok genç bir ekip olmasına rağmen profesyonelce hareket ederek galibiyeti hak ettiler. Sarıyer takımı sahada yoktu. O nedenle şöyledir, böyledir diye hiçbir şey yazmıyorum. Sadece müthiş mücadelesi ve futbolu futbol gibi oynadığı için Göksel’i kutluyorum.

Bazı zamanlardan kötülüklerin peşinden iyilikler gelir. Çok kötü oynadık, rezil olduk, tanınamayacak kadar berbattık. Bütün bu kötülükleri, olumsuzlukları arkada bırakabilmek için direnç gösterilmeli, hatalardan dönülmeli, kaprislerden sıyrılmalı ve gerçeğe gelinmelidir. Bunları yaparsak, Alanya maçı yenilgisi, ibret alınması bakımından hayırlara vesile olur!

Her neyse hadi hayırlısı olsun ama yönetim kurulu da gereken ne ise yapmaya çalışsın, terslikler bir tarafa bırakılsın!

Çırçır Boğazı kararmadan gereken önlemlerin alınması dileğiyle.


25.10.2009

ŞEYTAN AZAPTA GEREK!

Yazan: İbrahim BALCI

Bir söz vardır, çok severim ve çok da kullanırım. Örneğin Şeytan azapta gerek sözleri! Bu sözleri çok severim. Sevdiğim için midir nedir? Çok kez muhatap olur azap çekerim. YZÖ Stadında Sarıyer-Fethiye maçının devre arasında Başkan İbrahim Bozan yanıma gelerek “Başkanım Turgutlu mağlup biz gol atamıyoruz, nasıl olacak” deyince üzülme “Başkan futbolda her şey var. Zevki de burada! Şeytan azapta gerek! Azabı çekeriz ama inşallah yeneriz” dedim ve yendik. Ama ne yenme, ne galibiyet! Evlere şenlik, dostlara iyilik! Maç bitene kadar şeytan gibi azap mı çektik, güçsüz boksör gibi tokat mı yedik anlamak mümkün değil! Ama anlamaya çalışacağız, anlayacağız, neden azap çektiğimizin yanıtını kesinlikle bulacağız, buna mecburuz!

Sarıyer camiası olarak yöneticisiyle, taraftarıyla ve sporcusuyla camiaya azap çektirmemek için tüm önlemler alınmalı, gereken yapılmalıdır.

Ligin dibinde yer alan bir takıma karşı mücadele verildi. Daha üç beş gün evvel kendi sahasında yenilgi almıştı. Sarıyer’de rakip alanda yenilmişti ama 14 puanla da ligin üst sıralarında ve üçüncü durumdaydı. Böyle olunca beklenen de ligin dibindeki takıma karşı farklı bir galibiyetti. Ama nerdeeeeee!

Sarıyer takımı kaliteli elemanlarla dolu! Ama bir çoğu yaşlı! Gördüğümüz kadarı ile yaşlı futbolcular yeteri kadar lige hazır değil. İşin gerçeği de budur. Yaşlılar yavaş yavaş forma girer, bilimsel çalışmalar böyle der! Elbetteki bekleyeceğiz. Bir Çoşkun’un, Cumhur’un, Bülent’in, Ender’in, Serkan’ın ve Yasin’in toparlanmamasına imkân var mı?

Çoşkun, Yasin, Cumhur, Ender, Serkan, Özcan, Bülent, Özgür gibi futbolculara sahip kaç takım var? Önce bunu kendimize soralım sonra da teknik adamlardan istekte bulunalım:

“Bu takımın toparlanması için en kısa zamanda, Sarıyer’in yaşlı ve deneyimli futbolcularını kazanmak için, bilimsel olarak neler yapılması gerekliyse lütfen uygulamaya başlayın! Bu sporcuları kazanın ki Sarıyer’de kazansın! Sadece Sarıyer’in kazanması önemli değil; hem Sarıyer kazanacak, hem siz ve hem de futbolcular kazanacak! Eğer toparlanamazsak karabulutların Sarıyer üzerine çörekleneceğinden korkarım. Yazık olur derim. Zira Sarıyer’de kışın acımasızlığı, felaketi Çırçır Boğazı’nın kararması ile gelir. Aman dikkat edelim çırçır Boğazı kararmadan önlem alalım!

Maça gelince yazacak fazla bir şey yok! Sadece Emrah Şahin oyuna alındıktan sonra orta alanda daha çok topa sahip olmaya başladık. Aldığı bir topla giderken yere indirildi. Lehine faul verildi. Frikik atışını Sezai kullandı ve topu sert bir şekilde arka direğe doğru kesti, aut çizgisi üzerinden Sinan kafayı çaktı, rakipten son bir hamle ama topu çıkarmaya yetmedi, çizgiyi geçen topun ağlarla bir an önce kucaklaşmasına yetti! İşte bu kadar! Maçın en önemli anı ise; golden sonra futbolcuların, ortayı yapan Sezai’ye koşup sarılmaları ve müthiş bir havanın hakim olduğunu göstermeleriydi.

Bu sevinç halesini gördükten sonra şöyle düşündüm; acaba Sarıyerli futbolcular tedirginliği üzerinden henüz atamadılar mı? Bu tedirginlik, telaş ve güvensizlik mi kötü futbolu beraberinde getiriyor. Böyle bile olsa her biri Türk futboluna damga vuran teknik adamlar bu motivasyon ve güven eksikliğini mutlak olumluya çevirmelidirler. Birinci görevleri de bu olmalıdır!

Sarıyer 4-3-1-2 dizilişiyle oyuna başladı. İkinci yarıda ise 4-4-2 ye döndü ve oyuna ağırlığını koydu. Maç boyu her iki takım kombine akın yapmaktan yoksundu. Her iki takımda pres anlayışından uzaktı. Her iki takım da şişirme, aşırtma toplarla sonuça gitmeyi denedi. Bu nedenle de oyun çirkinlikten bir türlü kurtulamadı. Kötü maçın iyileri de vardı. Örneğin rakibin iki orta savunma adamları Sabri Turgut ile Barış Bayram Sarıyer forvetine nefes aldırmadılar. Tek alamadıkları hava topundan da golü yediler. Sarıyer’de kaptan Göksel, golü attıktan sonra kaptırdığı bir topa rağmen sahanın en iyisi olarak dikkat çekti. Özcan, Emrah Umut rakibin havadan topları ve ani kontrataklara karşı koymakta zorlandılarsa da büyük hata yapmadılar. Ahmet fazla sırıtmadı ama her maçta, Göztepe maçında oynadığı oyundan daha iyi oynaması gerekir. Yoksa kaybolur gider! Aydın büyük meziyetlerini zaman zaman ortaya koyabiliyor, devamlılığı yok. Devamlılık kazanması gerekir. Cumhur ise sezon başı hazırlık yapmadığı için ön liberoda sırıttı. Çok çalışan ve gayretli olan Sezai defansa yardım etmediği için arkasında oynayan futbolcular çok zorlanıyor, açık veriyorlar. Sezai’nin topla biraz daha az oynaması gerekir. Orta üçlünün önünde oynayan Çoşkun, fazla bir varlık gösteremedi, henüz hazır değil. Uçta yer alan Bülent o kadar ağır ve isteksiz ki olacak gibi değil. Ayağına kadar gelen iki fırsattan birinden beceriksizliği, direkten dönen diğer pozisyondan da şanssızlığı nedeni yararlanamadı. Maçın tek golünü atan Sinan, çalışkanlığı ve gol koklayıcılığı sonucu unutulmayacak bir gole imza attı ve takımını sırtlayıp getirdi. Sonradan oyuna girenlerden Emrah Şahin takımın topla daha fazla buluşmasına ve oyuna katkı vererek takım havasına bürünmesine vesile olurken, Erhan da orta sahaya canlılılık getirenlerden olmayı bildi. Göksu oyunda fazla kalmadı.

Bir maçı daha geride bıraktık, gelecek hafta Turgutlu Spor ile zorlu bir mücadele var. Bu maçın kazanılması demek Play Off yolunda biraz daha rahatlamak demek olacaktır.

11.10.2009

İŞTE BU OLMADI!

Yazan: İbrahim BALCI



Bu ligde yenilmez diye düşündüğüm Sarıyer ilk yenilgisi aldı.Oynanan futbola göre tabii ki alacaktı!

Kötü mü oynadı?

Hayır!

İyi mi oynadı?

Hayır!

O halde neden bu yenilgi?

Maç başlamadan kaybedilmişti de ondan! Çünkü futbolcular maçı kafalarında kazanmışlardı. Yani onları yenecek takım yoktu! Koşmadan, mücadele etmeden de kazanabilirlerdi! Ben öyle bir hava sezdim! Belki yanıldım! Olabilir!

Anlaşılan, Sarıyerli teknik elemanlar Tepecik takımını hiç izlememişler. İzlemiş olsalardı sahada at koşturan Murat Berge, İlker Erbay,Yasin Şahan’a boş alan bıraktırmazlardı. Adamlar oyunda kaldığı sürece sahada at koşturdular! Tepecikliler futbol oynamaktan çok, kazanmak ve golü attıktan sonra da rakibe futbol oynatmamak için her yolu denediler!

Yapmak istediklerini yaptılar ve kazandılar!

Sarıyer takımı yaşlı elemanlardan kurulu. Bunu bilerek oyunu kurgulamak gerekir. “Takım tertibinde sık değişiklik iyi değil, yarar sağlamaz. Başarılı on bir sakatlık olmadan değiştirilmez. Bu kuralı unutmamak gerekir. Sen unutursan, meşin yuvarlak unutmaz ve ilahi adalet yerini bulur” (Tribün söylemi).

Sarıyer maça 4-4-2 düzeni ile başladı. Beklenen olmayınca ikinci yarıda 3-5-2 ye döndü. Aslında dönülmedi; Sezai sol beke alındı ama Sezai bek oynayacak durumda olmadığı için geri gelemeyince geri dörtlü üç kişi izlenimi verdi. Savunma üç kişi olunca bu hattan devamlı açık verildi. Rakip bu kulvardan üç gol fırsatı yakaladı ama kullanamadı.

Sarıyer defansında Göksel’in dışında ayakta kalan yoktu. Cumhur, Özcan ikilisi aksadı. Serkan henüz kedine gelmiş değil! Orta alan yer alanlar gerektiği kadar oyunu forse edemediler. Ender, müthiş ağır! Ağır olmasa çok etkili olabilirdi. Yerine giren Göksu da tutuktu. Bekleneni veremedi. Emre Hasan ön libero oynadı fakat oyuna hiç katılmadı. Yerine giren Yasin sahada fazla kalmadı. Gökhan Çakır maça ağırlığını koyamadı. Sakatlandıktan sonra yerine giren Emrah Şahin henüz eski Emrah Şahin değil.Topla buluştuğunda iyi şeyler yapmaya çalıştı. Biraz daha şans bulması gerekir ki takıma otursun. Sezai takımın iyilerindendi ama hepsi o kadar! Sonucu değiştirecek hareketi yapamadı. Girdiği pozisyonlarda ise son vuruş cesareti yoktu.. Uçta oynayan Çoşkun yine akıllı hareketlerle arkadaşlarına pozisyon yarattı ise de sonuç alınamadı. Kendisi de girdiği pozisyonları değerlendiremedi. Takımın gol adamı Sinan üç net gol pozisyonunda yararlanamayınca yenilgi kaçınılmaz oldu!

Rakibin kalabalık defansının doldur boşalt ile geçilemeyeceğinin bilinmesi ve

ona göre oyun kurgusu kurulmalıydı. Maç boyunca bir defa olsun duvar pası yapılamaması Sarıyer gibi deneyimli bir takımına hiç yakışmadı.

Sahanın suni çim olduğunu, suni çim sahada top kontrolünün güç olduğunun bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gerekirdi. Nitekim bir türlü oyun üstünlüğü ve top hakimiyeti Sarıyer’in olmadı. Olduğu bölümlerden de sonuç alınamadı.

Sadece bir maç ve üç puan kaybedildi. Daha pek çok maç var. Bu maç kazanılsaydı Sarıyer ikinci durumda olacak ve ilk iki takım diğer takımlardan az da olsa kopmuş olacaktı. Olmadı! Demek ki yarış bütün hızı ile devam edecek!





07.10.2009

KOLAY MAÇ YOK!

04.10.2009

Yazan: İbrahim BALCI

Sarıyer, kolay görünen İstanbulspor maçını güçlükle kazandı. Bu maçı gördükten sonra grupta kötü takım sayısının çok az olduğunu kabul etmek gerekir. Ligin dibindeki takıma bile kötü diyemeyiz, her geçen gün düzeliyorlar!

Göztepe’yi çok iyi bir oyundan sonra deviren Sarıyer’in bu maçı rahat kazanacağı bekleniyordu ama aksi oldu ve zorlukla kazandı. Sarıyer için bir iyi maçtan sonra bir kötü maç oynamak adeta kural oldu. Yıllardan beri böyle devam edip gidiyor.

Sarıyer geçen haftaki kadrosundan üç eksikle sahaya çıktı. Emre Hasan, Bülent ile Ahmet’e yer verilmedi. İki genç adamın yerine Serkan, Sinan ve Göksu oynatıldı. İki genç yerine iki deneyimli.

Sarıyer takımında kadro çok geniş, oynayanlar arasında büyük kalite farkı yok. Biri gençliğini, diğeri deneyimini ortaya koyuyor. İkisinin birleşmesi ile de başarılı bir takım sahaya yayılıyor. Ama bu hafta oyunu hayli yadırgadık. Zira; Sarıyer takımı ilk yarım saat çok güzel oynadı ve iki gol buldu. Sonra da durdu. Durmasının nedeni takımın beyni durumundaki Gökhan Çakır’ın, nedendir bilinmez çok sinirli bir havaya girmesi ve bu durumunu maçın sonuna kadar devam ettirmesidir. Gökhan Çakır her zaman serinkanlı olmak zorundadır. Çünkü çok genç ve büyük istikbali var. Yeteneğini her maçta göstermek zorundadır. Kendine hakim olur ve dayanıklılık da kazanırsa hem takımına ve hem de kendisine büyük yarar sağlar.

Rakip takım maçın solarına doğru on kişi kalmasına rağmen direnmeyi ve Sarıyer’i zorlamayı bildi. Sarıyer yine de çok fırsat bulan fakat değerlendiremeyen takımdı. Çok gol kaçırdı, müthiş pozisyonlar harcandı. Ethem’e fazla iş düşmedi. Çünkü defans başarılıydı. Bu hatta Serkan biraz daha toparlanırsa çok şey değişir. Göksel sağ kulvarı mükemmel kullandı. Cumhur, bir iki hatasına rağmen iyi idi. Özcan bu maçta daha iyi idi. Orta saha henüz oturmuş değil. İki dış adam ağır. Ender, kendisini fazla sıkmıyor ama ayağına gelen topu iyi kullanıyor, Sezai ise çok top tutuyor, pozisyon eziyor ve ağır kalıyor. Bu maçta attığı gole şapka çıkarmak gerekir, bununda hakkını vermek gerek. Orta sahada ağırlığı Göksu çekti. Gerçekten mükemmel mücadele verdi. Takımın usta ismi Çoşkun yine tecrübesini konuşturdu, sağa sola, rakibini peşinden sürükleyerek Sinan’a gol yollarını açtı. Sinan pozisyonlardan sadece birini değerlendirebildi. Sinan Sarıyer takımı için gerekli adam. Müthiş mücadele gücü var, oyuna küsmemesi, yardımlaşması ile takımına çok yararlı olmayı bildi. Sonradan oyuna girenlerden Emrah ile Aydın takıma uyum sağladılar. Ahmet ise maçın bitmesine katkı vermek için oyuna alındı.

İstanbulspor A.Ş. çok can yakar. Bilhassa orta sahada oynayan Çokşun Korkmaz (26 Forma No.lu), sahada atım atmadık yer bırakmadı ve takımının golünü de kaydetti. Erhan Namlı, Ferdi Tatlı, Metin Hartamacı da oyuna ağırlığını koyan adamlar olarak dikkat çektiler.

Maçın hakem triosu zaman zaman sertleşen maçı kazasız bitirmeyi başardılar. Skoru etkileyecek kadar hatalı düdük çalmadılar.

Eyüp, K. Şekerspor, Göztepe ve İstanbulspor maçlarını seyrettim.Bu takımların hiç biri Sarıyer’in kalitesinde değil. Geniş kadrosu ile Sarıyer ligi götürür ve Play Off çıkar düşüncesindeyim. Puan kaybetmez mi? Elbetteki kaybedebilir! Ama bu ligde Sarıyer’i rahat yenebilecek takımın olduğuna da inanmıyorum. Belki, çok genç ve çok koşan bir takım Sarıyer’i zorlar. I. Türkiye Ligi, Asya Ligi deneyimi olan futbolcuları ile Sarıyer, maçlarını kolay kolay kaybetmez ve Play Off yarışını da kopmadan devam ettirir.

Bu maçın iyi tarafı taraftarın mükemmel olmasıdır. Maç bitene kadar bütün güçleri ile takımı desteklediler, alkışladılar, tezahürat yaptılar ve en iyisi de küfür etmediler. Bravo be!

Şimdi arka arkaya iki maç var. Bu hafta içinde Tepecik A.Ş. (07.10.2009) ve Fethiyespor (11.10.2009) maçları var. Bu maçları kazasız atlatabilirse Sarıyer ilk yarıyı lider bitirir ve ikinci yarıda da bu avantajını koruyarak mutlu sona ulaşabilir.

Yönetim kurulu olağanüstü genel kurul kararı aldı, Bu demektir ki önümüzdeki günlerde yeni yöneticiler işbaşına gelecek. Her kim gelecekse gelsin, genel kurul tarihine kadar yapılacak maçlarda takımın motivasyonunun bozulmaması ve hatta daha iyi duruma getirilebilmesi için mevcut yönetim kurulunun işe dört elle sarılması gerekir. Bunu da yapacakları, her türlü özveriyi gösterecekleri muhakkaktır. Başarı futbolcularla birlikte eski yönetim kurulu ile yeni yönetim kurulunda görev alacaklarındır.

Hem Üç Puan Hem Dost Kazandık,

İzmir deplasmanında Göztepe’yi 1-0 yenerek üç puan kazandık ve averajla puan cetvelinin ikinci sırasına yerleştik. Ne olursa olsun alkışlanacak bir sonuç! Hele galibiyetin rahatsızlığı nedeni ile aramızda bulunmayan Eyüp Odabaşı’ya armağan edildiğinin açıklanması büyük kadirşinaslık!

Maçın analizini yazmayacağım. Çünkü, lacivert-beyazlı ekibin kafilesinde bulunmak, aralarına katılmak, havayı solumak, yöneticilerin dertleriyle hemdert olmak, varsa sorunlarını dinlemek için Divan Yürütme Kurulu'nu temsilen özellikle davet edildiğim biliyorum.

Sarıyer Spor Kulübü yönetim kurulu bir ilki başlattı ve yerel basını da bilgilendirmek ve onlara da kulübün havasını yaşatabilmek için deplasmana götürdü.

Deplasman süresince her şey mükemmeldi. Hiçbir aksaklıkla karşılaşılmadı. Görevliler üstlendikleri görevi mükemmel şekilde yerine getirirken, teknik elemanların ciddiyeti, duyarlığı, başarı için gereken her türlü önlemi almaları ve uygulamaları mükemmeldi. Futbolcuların kamp içi ve kamp dışı davranışları gerçekten görülmeye değerdi. Yaşlı ağabeylerin deneyimleri ile gençlerin itaatkârlığı neticesinde her şey harika geçti.

Başkan Sayın İbrahim Bozan’ın, tatilini İzmir’de geçirmesi nedeni ile kafileye ev sahipliği yapması elbetteki gerekiyordu ama böylesi! Gerçekten böylesi az bulunur!

Kafilemizin uçak alanından karşılanarak otele götürülmesi, kamp süresinde, maçta, maç sonu gecen sürede ve İzmir dışında verilen yemek boyunca İzmir Emniyet’inin gösterdiği büyük ilgi, her adımda koruma altına alınarak kafilenin rahatsız edilmemesi için gayretleri gerçekten görülmeye değerdi. Bu nedenle, bunu sağlayan Emniyet Müdürü Ercüment Bey’i bir Sarıyerli olarak kutlarım ve ayrıca şahsında ekip arkadaşlarına teşekkür ederim.

Kafilemizi müsabaka öncesi, müsabaka sırasında ve müsabaka dönüşü verilen akşam yemeği dahil yola çıkana kadar yalnız bırakmayan Sayın İbrahim Bozan’ın arkadaşları; Göztepe’nin geçmişi ile gülen, bugünü ile düştüğü karamsarlığı iyi niyeti ile aşmaya çalışan, bizlere de nezaketini esirgemeyen, siz güçlüsünüz kazanırsınız diyerek moral veren Haritacı Hayati Bey’e; yaptığı pazarlıkla ödemelerde hayli etkili olan ve bu nedenle “Pazarlıkçı” lakabı ile anılan Oktay Bey’e; içten gülüşü ile samimiyetini ortaya koyan, herkese nasıl yardım edebilirim diye çırpınan Celal Bey’e teşekkür etmeyi kafilenin en yaşlısı olarak ben üstleniyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar!

İşte bu nedenle diyorum ki “HEM ÜÇ PUAN HEM DE DOSTLUK KAZANDIK”.

Başarılı gidişe karşın, yönetimde dalgalanma olduğunu hissettim. İsteğim bu dalgalanmanın ileri boyutlara varmaması ve sorunların bir pota içinde eritilerek yok edilmesi ve girilen yolda başarının yakalanmasıdır. Bu da elbirliği, güç birliği ve birbirine inanmakla, sorunları iyi niyetle tartışmakla ve özverili hareket etmekle olur. Bu inancı pekiştirmek ve özveriyi göstermek gerekir! Buna çalışılmalıdır.

Tabii ki daha yazmam gerekenler var! Takımımızı yalnız bırakmayan yeni ve eskiler yöneticiler ile taraftarların gayretleri de unutulmaz! Yöneticilerin takımla bu kadar ilgilenmeleri başarıyı getirir. Ama hep aynı isimleri görmek tabii ki başka! Yönetim kurulunun diğer üyelerinin de kafile ile olması, en azından deplasmanda değilse de Sarıyer’de maçları izlemeleri gerekir diye düşünüyorum. Kendilerini hiç göremediğimiz yöneticilerin ilgisi, duyarlı olmaları takıma güç katar, başarısını pekiştirir. Yeni yönetici arkadaşlara elbirliği ile kulübümüzü sevdirmeliyiz. Bir grup eski yöneticinin hemen her maça büyük özveri ile gitmeleri, takıma destek vermeleri de mükemmel. Ama daha yakından halkanın içine girerek bu desteği vermeleri gerekir diye düşünüyorum!

Geçen dönem başarı ile görev yapan Sayın Mustafa Hepanıl’ın gösterdiği ilgiyi çok yerinde ve olumlu buldum. “Sorun varsa halledelim, hata varsa birlikte düzeltelim” isteğini iyi niyet gösterisi olarak kabul ediyorum. Sağ olsun. Bütün bunları kişiselliğe dökmeden ortaya koymanın gerekli olduğunu da hatırlatmak isterim. Çünkü bazı şeyler, arzulamak ve istemekle de olmuyor…

Maçın analizini yapmayacağım ama gördüğüm bir şeyi de yazmayı yerinde görüyorum: Futbolcuları çok hırslı, bilinçli, arzulu ve yenilgi kabul etmez gördüm. İnşallah bu zevkli ama meşakkatli yolda başarı ile ilerlerler ve yarıştan kopmadan mutlu sona ulaşılır.

Tüm Lacivert-beyazlı camianın beklentisi bu!