“Sarıyer’in
edebiyat geçmişi ve Sarıyerli Yazarlar”
konusunu tartışırken Sarıyer hakkında fazla bir şeyin yazılı olmadığını
görüyoruz. Deyim yerindeyse Sarıyer edebiyat ve edebiyatçılar bakımından çok
bakir bir yerdir.
Sarıyer’in antik çağda isminin SİMAS
olduğunu öğreniyoruz. Bu ismi, tadına doyum olmayan memba sularından aldığını
biliyoruz. Simas’ın Helen dilinde karşılığı “KUTLU SU – GÜZEL SU - AKARSU - GÜZEL
SU IRMAĞI” olduğuna göre yerinde bir tespit. İlerleyen süreç içinde Simas
“SARIYAR” a, daha sonra da “SARIYER” e dönüşüyor. Bir başka söylem de ismini
Merkez Sarıyer’de bulunan SARIER BABA isimli bir yatırdan aldığıdır. Bir diğer
söylem ise Şifa Suyu mesiresi ile Maden Mahallesi arasındaki yarların sarı
renkte olması ve buradan 18. yy. sonuna kadar altın madeni çıkarılması nedeni
ile aldığıdır.
İstanbul Boğazı ve Karadeniz sahil
şeridinde yer alarak mavinin tüm güzelliklerine sahip olan; İstanbul’un akciğerleri
olarak kabul edilen Belgrad Ormanı ve
Bilezikçi Çiftliği özel ormanları; nefis memba suları; her biri doğa harikası
olan anıt ağaçları; R. Hisar, Rumelikavak, Garipçe, Kilyos ve Rumelifener
kaleleri; Belgrat ormanı içindeki su bentleri ile kemerleri; yüz binlerce
insana doğal yaşam sağlayan mesire yerleri, gezi parkurları, arberotumu; paşa
konakları, sahil boyundaki yalıları; Anadolu Kavak ve Yuşa tepelerinden kendini
gösteren mehtabı ile edebiyatçılar için bulunmaz bir fırsat olan Sarıyer ile
ilgili olarak edebiyatçılarımızın yeterince eser verdikleri kanısında değilim.
Sarıyerli edebiyatçılar Sarıyer’i
yok saymışlar ya da unutmuşlar mıydı? Elbette ki hayır! Aslında Sarıyer, eski yıllarda İstanbul değildi! Öyle
olmasaydı Sarıyerlilere “yolculuk nereye” diye sorulduğunda “İstanbul’a
gidiyorum” demez, “Taksim”e ya da benzer şekilde “Fatih’e gidiyorum” derdi.
Bunu hatırlatmamın nedeni eski dönemde Sarıyer’in şehir merkezine bir bucuk, iki
saat kadar uzaklıkta bulunmasıydı. Böyle olunca Sarıyer’e geliş gidişler hem
vakit kabına sebep oluyor ve hem de meşakkatli oluyordu.
Gezdiği yerleri kendine has üslubu ile
yazan Evliya Çelebi ilçe olarak belki de Sarıyer hakkında yazı yazan ilk
kişidir. Evliya Çelebi kısaca “Her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet eder”
der ve şöyle devam eder “Sultan IV. Murat’ın Sarıyer’i ziyaret ettiğinde
gördüğü bahçenin sahibi Solak Çelebi Efendi’ye hitaben günümüz Türkçesi ile
“Mekke ve Medine’nin hizmetkârı olduğum halde böyle bir sevgililer bahçesine
(yani böyle harika bir bahçeye) sahip değilim” der.
Sarıyer’i eski dönemlerde yazanlar
daha ziyade yabancılar oldu. Örneğin: Edmando De Amicis, İnciciyan, P. A.
Dethiear, Dionysios Byzantios, Jane Taylor, Moltke ve La Martin gibi….
Sarıyerli edebiyatçı elbette ki
vardı. Örneğin, Agah Efendi (Çapanzade 1832-1885) Sarıyerli yazarlardan
biridir. Çıkardığı Tercüman-ı Ahval (1860) gazetesi ülkede çıkan ilk özel
gazetedir. Her biri edebiyat tarihi içinde yer alan Recaizade Mahmut Ekrem
(İstinye), Tevfik Fikret (R. Hisar), Muazzez Tahsin Berkant (Emirgan), Mahir İz
(Emirgan), Adalet Ağaoğlu (Büyükdere) Sarıyerlidir. Harp tarihi yazarı Em. Gen.
Fahrettin Belen (Çayırbaşı), Abidin Daver (Büyükdere), Tarihçi Ord. Prof. Dr.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı (Büyükdere) Sarıyerlidir ama Sarıyer ile ilgili yazı
pek yazmamışlardır.
Yazarlar içinde tabii iki Sarıyer’i
yazanlar da var. Örneğin; Eremya Çelebi Kömürcüyan, Salah Birsel, Semiha Ayverdi, Osman Celal Kaygılı, Ahmet Niyazi Banoğlu, Cahit Kayra, Balıkçılar
Nazırı Ali Rıza Bey, Ord. Prof. Dr. Semavi Eyice, Sedat Hakkı Eldem, Burhan
Oğuz, Sermet Muhtar Alus, Selim İleri, Doç. Dr. Haluk Dursun, Dr. Jak Deleon,
Ali Soysal, Sadri Sema, Sennur Sezer, Adnan Özyalçınar, Gökhan Akçora, Çelik
Gülersoy, Mustafa Armağan Sarıyer’i yazanlardan bazılarıdır. Sarıyer ile ilgili
en kapsamlı çalışma Sarıyer Belediye Başkanlığı tarafından 1993 yılında Yüksel
Yazıcı’ya yaptırılmış ve mükemmel bir eser meydana çıkmıştır. Tarafımızdan
yapılan ve kitaplaştırılan çalışmalarımız da göz ardı edilemez.
Sarıyerli edebiyatçılardan
bahsederken Celadet Barbarosoğlu’nu unutmamak gerekir. Bestelenen şiirleri var.
İkisinden bahsetmek isterim. Osman Nihat Akın tarafından suzinak makamında
bestelenen:
“Cevrin yeter artık bu kadar olma
sitemkâr,
Sen olmazsan bu âlemde
benim söyle neyim var?”
şarkısı ile
Kadri Cerrahoğlu’nun kürdîlihicazkâr makamında bestelediği:
“Yıllarca yazık boş yere
hülyalara kandım,
Git, istemem yeter artık,
aşkından usandım”
şarkıları,
unutulmayan şarkılardır. Yine Sarıyerli bir kıza gönül kaptıran Atıf
Kahraman’ın;
“Çoktan beri bir kız
tanırım ben Sarıyer’de
Boy - pos onda, kaş -
göz onda, esmer ona derler”
şiirinin
Selahattin İçli tarafından bestelendiğini hatırlatmak isterim.
Yesari Asım Ersoy, Yahya Kemal
Bayatlı, Sadri Alışık, Hikmet Şinasi Önal, Hüsnü Efendi, Ceyhun Savaşçı, Mediha
Şen Sancakoğlu ve Burhanettin Deran Sarıyer ile ilgili şiirleri bestelenen
kişilerden bazılarıdır.
Sarıyer’i en iyi anlatan
edebiyatçılardan biri Yusuf Mardin’dir. Sarıyer’de Akşam şiirinde şöyle der:
Göklerde yüzer pembe
bulutlar,
Akşamda solar defne ve
çamlık,
Söyler yine bir besteyi
rüzgâr
Sessiz yayılır sonra
karanlık.
Hülya gibi
ürpermededir su,
Üstünde
çizimlerle seherden,
Yollar
serilir dağlara doğru
Rüyalarımın
gittiği yerden!
Sarıyer gerçekten ilçe olarak
Aşiyan’dan Kısırkaya’ya kadar edebiyatın her dalına konu olacak kadar
zengindir.
Çınaraltı/Emirgan edebiyatçıların toplandığı
sohbet merkezidir. Türk edebiyatının nabzı burada atar. Yeşil ile mavi;
aydınlık ile karanlık; mehtap ile yakamoz kucak kucağadır Çınaraltı’nda. Burada
edebiyatçılar son yazdıkları şiir ve hikâyeleri birbirine okur, deneme ve
romanlarını tartışır, bilgi alış verişinde bulunurlar. Emirgan’ı en iyi
anlatanlardan biri Kerem Düzova’dır. Düzova şöyle der:
“Bir şeyde gözüm yok,
kuru bir can kâfi,
Hoş-beş edecek ehl-i
ihvan kâfi.
İkbaline bel bağlamadım
dünyanın,
İstanbul içinde bir
Emirgân kâfi.”
Beykozlu olmasına rağmen, yaz
aylarında Sarıyer’de yaşamayı alışkanlık haline getiren Orhan Veli:
“Urumelihisarı’nda
oturmuşum,
Oturmuş da bir türkü
tutturmuşum”
diyerek kederini mısralarına gömmüş sonra da;
“İstanbul’da
Boğaziçi’ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli
Veli’nin oğlu
Tarifsiz kederler
içindeyim”
diyerek
duygularını mısralara dökmüştür.
Sarıyer’de edebiyatçı elbette var.
Yazardır, şairdir ama vardır. Sarıyerlilerin unutamadığı İbrahim Akdoğan
mehtaba âşık Sarıyer’e sevdalı bir şairdir. Kendisini tanıtabilmemiz bakımından
bir anekdotunu hatırlatmak isterim. Kafası kıyak, gece 22.30 da,
Sarıyer/Mesarburnu caddesinde ve deniz sahilindeki banka oturmakta, mehtabı
seyretmektedir. Dalgın ve dünyadan kopmuş gibidir. Gelip geçenler vardır ama
onu tanıdıkları için önünden bile geçmez, mehtabı seyretmekten mahrum olmasın
diye bankın arkasından dolanırlar! İşte böylesi bir ortamda, 14/15 yaşlarında
iki delikanlı arkasına beliriverir. İkisinde bir bisiklet vardır. Ben bineceğim, sen bineceksin diye
dakikalarca bağırıp dururlar. Şekerci İbrahim bağırmalarına tahammül edemez
yerinden fırlayarak delikanlıların yanına gider ve “Ulan” diye bağırarak:
“İkinizde tüy siklet,
Aldınız bir bisiklet,
Biriniz binin, biriniz
inin,
Sonra da siktirin gidin”
der. Çocuklar derhal uzaklaşırlar oradan.
Söylediği tüm şiirleri vezne kafiyeye uyarlı olan Şekerci
İbrahim maalesef yazılı bir eser bırakmamış, söyledikleri belleklerde korunarak
günümüze kadar gelmiştir.
Sarıyerli yazar ve şairlerden Yusuf
Mardin yazdığı “Kocataş Anılarım” kitabında Sarıyer’i çok iyi anlatır. Bu
kitaptan öğreniyoruz Atatürk’ün, eski Adalet Bakanı Necmeddin Molla’yı
(Kocataş) ziyareti sırasında yalının önünde toplanan Sarıyerlilere hitaben:
“Beni görmek demek behemahal yüzümü
görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve
hissediyorsanız bu kâfidir” sözlerini
söylediğini.
Kireçburnu’nda Ağaçaltı kahvehanesi,
Kefeliköy’de Dalyan koruluğu, Büyükdere’de Vortik çaybahçesi (Sonra Sevsay),
Sarıyer’de Hünkâr Suyu, Çırçır Suyu ve Şifa Suyu, Yenimahalle de Fırıldakbahçe
mesireleri edebiyatçıların sık sık geldikleri yerlerdir.
Fırıldakbahçe, Yenimahalle’nin
Pazarbaşı mevkiinde ve yol üzerinde yamaçtadır. Yeşillikler içinde bir yerdi.
Öyle her babayiğidin destur demeden girebileceği bir yer değildi. Zira
müdavimleri 1940 lı yıllara kadar edebiyatçılar, musikişinaslardı. Halit Ziya,
Mehmet Rauf, Ahmet İhsan, Mehmet Asım (Us), Ahmet Rasim, Hüseyin Fırat, Lemi
Atlı, Rıza Tevfik, Yahya Kemal, Kanuni Sarı Talat, Kanuni Atıf Bey, Hanende
Mazhar Bey, Serezli Şekip Bey, Tanburi Raşit Molla, Hafız Yusuf Efendi, Kanuni
İsmail Bey, Celadet Barbarosoğlu, Şekerci İbrahim gibi yazar ve sanatçılar
Fırıldakbahçe’nin müdavimleriydi.
Büyükdere’den başlayan Piyasa
Caddesi ve Sarıyer’de sona Eren Mesaburnu Caddesi, yaşlı genç edebiyatçıların
gecenin geç saatlerine kadar volta attıkları, edebi konuları tartıştıkları vazgeçilmez
bir kulvardı! Ben buraya; “Mehtabın
yürekleri dağlayıp asfalta yapıştırdığı, şairin ömür tükettiği kulvardır” derim.
Elbette ki Sarıyer’de şairler var.
Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Muhteşem Sunter ile Ali Korkut’u rahmetle
anarken, önemli eserler vermeye devam eden Yetkin Aröz, A. Sudi Keten, Adnan
Ayber, Yalçın Akatay, Tuncay Dağlı,
Yaşar İliksiz, Ramazan Geçenoğlu, Emine Koç, İlknur Sarı, Emine Topçu şiirleri ile Sarıyer’i ve
duygularını yazmaya devam ediyorlar.
Aslında sinema sanatkârı olan Ali
Korkut’un şair yanını unutmamak gerekir. Ne denli duygu dolu olduğunu “Taş”
şiiri ile anlıyoruz. Bu şiirden bir bölüm okumak isterim:
Sana hissiz dediler
Sana ruhsuz dediler
Halbuki;
Senindir değirmendeki
beste
Seninle ruhuna renk
verir heykeltıraş
Sana yazılır dert
Sana vurulur baş…
der ve şöyle
devam eder:
Taşlardır beka,
taşlardır ebediyet
Taştan başka dünyaya ne
bıraktı medeniyet
İnsan ölür, uzatılır
musalla taşına
Ve bir taş dikilir
başına.
Budur insandan dünyaya
kalan baki
Altında bir tarih,
üstünde bir fatiha
Ve hüvelbaki.
Sarıyer’i
çeşitli yönleriyle makale ve kitaplarıyla gündemde tutan; Prof. Dr. Mithat
Baydur, Nurten Ertül, Orhan Türkel, Hikmet Öziş, İlhan Tayar, İrfan Terzi, Dr.
Ahmet Bekaroğlu, Fatih Sanlav, Mehmet Sönmez, Leyla Özdemir, Tansu Bele, Tuncay
Dağlı, Yaşar İliksiz, Cafer Hergünsel, Ümit
Sanlav, Vural Sözer, İlker Büyükdurmuş, Mustafa
Balcı, Refik Kesek, Levent Pehlivanoğlu, İrfan Kaban, Sinan Subakar, Ömer
Canıbeyaz, Cemal Beşkardeş, Vedat Özdemir, Mustafa Bakır, Nigar Ayyıldız, Emin
Ayyıldız ve diğerleri Sarıyer’i yazmaya ve toplumsal olaylara parmak basmaya
devam ediyorlar.
Yine de Sarıyer ile ilgili yeteri
kadar eser verilmiş değil. Bunu özellikle belirtmek isterim. Başta Belediye
olmak üzere Sivil Toplum Kuruluşları ve yerel basının, Sarıyer’in Edebiyat
Geçmişi ve Sarıyerli Yazarlar üzerinde araştırma yapmaları gerekir
inancındayım. Yerel basının Sarıyer’in tanıtımında katkısı unutulamaz ama gerek
şahıslara ait internet sayfaları ve gerekse yerel basına ait internet sayfaları,
Sarıyer’in edebiyat alanında tanınması konusunda daha fazla katkı vermelidir.
Ama bu katkının çok bilinçli ve kapsamlı olması, bu çalışmaya da destek
olunması gerekmektedir.
Sarıyer’in edebiyat geçmişi ve
Sarıyerli yazarlar konusunda elbette ki önemli bir ayıbı ve yanlışı vardır.
Sarıyer’in Edebiyat geçmişini ve yazarlarını araştırırken Sarıyer ilçesinde
halk kütüphanesi olmamasının izahı nasıl yapılabilir. Halkevleri kapatıldıktan
onlarca yıl sonra 1991 de merkez Sarıyer’de açılan kütüphane de 1995 de
kaldırıldı, binlerce kitap yok edildi.
Edebiyatçılara ve okurlara kütüphane
ve kitap lâzım! Aramızda beş bine yakın kitap okuyan ve on bine yakın kitabı ile
mükemmel bir kütüphaneye sahip olan Eyüp Odabaşı var. Bu önemli uğraşı verdiği
ve ilgilenenlere yardımcı olduğu için kendisine bu vesile ile teşekkür
ediyorum.
Sarıyer’imiz gerçekten her konuda
araştırılmaya değer bir yerdir. Bir uçundan diğer ucuna kadar incelenmeye ve
değerlendirilmeye değer bakir bir merkezdir. Konunun panele taşınması ve
tarafımdan dinleyenlere sunulması, ilktir ve araştırılmaya devam edilmelidir.
Konu ile ilgili olarak saatlerce
konuşulabilir ama ben bu panel konuşmamı bugün için yeterli buluyor, etkinliği
tertipleyenlere, takip edenlere, dinleyenlere ve ilgi duyanlara teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum.
09.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder