31 Mayıs 2012 Perşembe

SARIYER’İN EDEBİYAT GEÇMİŞİ VE SARIYERLİ YAZARLAR


“Sarıyer’in edebiyat geçmişi ve Sarıyerli Yazarlar”  konusunu tartışırken Sarıyer hakkında fazla bir şeyin yazılı olmadığını görüyoruz. Deyim yerindeyse Sarıyer edebiyat ve edebiyatçılar bakımından çok bakir bir yerdir.
            Sarıyer’in antik çağda isminin SİMAS olduğunu öğreniyoruz. Bu ismi,   tadına doyum olmayan memba sularından aldığını biliyoruz. Simas’ın Helen dilinde karşılığı “KUTLU SU – GÜZEL SU - AKARSU - GÜZEL SU IRMAĞI” olduğuna göre yerinde bir tespit. İlerleyen süreç içinde Simas “SARIYAR” a, daha sonra da “SARIYER” e dönüşüyor. Bir başka söylem de ismini Merkez Sarıyer’de bulunan SARIER BABA isimli bir yatırdan aldığıdır. Bir diğer söylem ise Şifa Suyu mesiresi ile Maden Mahallesi arasındaki yarların sarı renkte olması ve buradan 18. yy. sonuna kadar altın madeni çıkarılması nedeni ile aldığıdır.
            İstanbul Boğazı ve Karadeniz sahil şeridinde yer alarak mavinin tüm güzelliklerine sahip olan; İstanbul’un akciğerleri olarak kabul edilen Belgrad  Ormanı ve Bilezikçi Çiftliği özel ormanları; nefis memba suları; her biri doğa harikası olan anıt ağaçları; R. Hisar, Rumelikavak, Garipçe, Kilyos ve Rumelifener kaleleri; Belgrat ormanı içindeki su bentleri ile kemerleri; yüz binlerce insana doğal yaşam sağlayan mesire yerleri, gezi parkurları, arberotumu; paşa konakları, sahil boyundaki yalıları; Anadolu Kavak ve Yuşa tepelerinden kendini gösteren mehtabı ile edebiyatçılar için bulunmaz bir fırsat olan Sarıyer ile ilgili olarak edebiyatçılarımızın yeterince eser verdikleri kanısında değilim.
            Sarıyerli edebiyatçılar Sarıyer’i yok saymışlar ya da unutmuşlar mıydı? Elbette ki hayır! Aslında Sarıyer,  eski yıllarda İstanbul değildi! Öyle olmasaydı Sarıyerlilere “yolculuk nereye” diye sorulduğunda “İstanbul’a gidiyorum” demez, “Taksim”e ya da benzer şekilde “Fatih’e gidiyorum” derdi. Bunu hatırlatmamın nedeni eski dönemde Sarıyer’in şehir merkezine bir bucuk, iki saat kadar uzaklıkta bulunmasıydı. Böyle olunca Sarıyer’e geliş gidişler hem vakit kabına sebep oluyor ve hem de meşakkatli oluyordu.
            Gezdiği yerleri kendine has üslubu ile yazan Evliya Çelebi ilçe olarak belki de Sarıyer hakkında yazı yazan ilk kişidir. Evliya Çelebi kısaca “Her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet eder” der ve şöyle devam eder “Sultan IV. Murat’ın Sarıyer’i ziyaret ettiğinde gördüğü bahçenin sahibi Solak Çelebi Efendi’ye hitaben günümüz Türkçesi ile “Mekke ve Medine’nin hizmetkârı olduğum halde böyle bir sevgililer bahçesine (yani böyle harika bir bahçeye) sahip değilim” der.
            Sarıyer’i eski dönemlerde yazanlar daha ziyade yabancılar oldu. Örneğin: Edmando De Amicis, İnciciyan, P. A. Dethiear, Dionysios Byzantios, Jane Taylor, Moltke ve La Martin gibi….
            Sarıyerli edebiyatçı elbette ki vardı. Örneğin, Agah Efendi (Çapanzade 1832-1885) Sarıyerli yazarlardan biridir. Çıkardığı Tercüman-ı Ahval (1860) gazetesi ülkede çıkan ilk özel gazetedir. Her biri edebiyat tarihi içinde yer alan Recaizade Mahmut Ekrem (İstinye), Tevfik Fikret (R. Hisar), Muazzez Tahsin Berkant (Emirgan), Mahir İz (Emirgan), Adalet Ağaoğlu (Büyükdere) Sarıyerlidir. Harp tarihi yazarı Em. Gen. Fahrettin Belen (Çayırbaşı), Abidin Daver (Büyükdere), Tarihçi Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (Büyükdere) Sarıyerlidir ama Sarıyer ile ilgili yazı pek yazmamışlardır.
            Yazarlar içinde tabii iki Sarıyer’i yazanlar da var. Örneğin; Eremya Çelebi Kömürcüyan, Salah Birsel, Semiha Ayverdi,  Osman Celal Kaygılı,  Ahmet Niyazi Banoğlu, Cahit Kayra, Balıkçılar Nazırı Ali Rıza Bey, Ord. Prof. Dr. Semavi Eyice, Sedat Hakkı Eldem, Burhan Oğuz, Sermet Muhtar Alus, Selim İleri, Doç. Dr. Haluk Dursun, Dr. Jak Deleon, Ali Soysal, Sadri Sema, Sennur Sezer, Adnan Özyalçınar, Gökhan Akçora, Çelik Gülersoy, Mustafa Armağan Sarıyer’i yazanlardan bazılarıdır. Sarıyer ile ilgili en kapsamlı çalışma Sarıyer Belediye Başkanlığı tarafından 1993 yılında Yüksel Yazıcı’ya yaptırılmış ve mükemmel bir eser meydana çıkmıştır. Tarafımızdan yapılan ve kitaplaştırılan çalışmalarımız da göz ardı edilemez.
            Sarıyerli edebiyatçılardan bahsederken Celadet Barbarosoğlu’nu unutmamak gerekir. Bestelenen şiirleri var. İkisinden bahsetmek isterim. Osman Nihat Akın tarafından suzinak makamında bestelenen:
“Cevrin yeter artık bu kadar olma sitemkâr,
                        Sen olmazsan bu âlemde benim söyle neyim var?”
şarkısı ile Kadri Cerrahoğlu’nun kürdîlihicazkâr makamında bestelediği:
                        “Yıllarca yazık boş yere hülyalara kandım,
                        Git, istemem yeter artık, aşkından usandım”
şarkıları, unutulmayan şarkılardır. Yine Sarıyerli bir kıza gönül kaptıran Atıf Kahraman’ın;
                        “Çoktan beri bir kız tanırım ben Sarıyer’de
                        Boy - pos onda, kaş - göz onda, esmer ona derler”
şiirinin Selahattin İçli tarafından bestelendiğini hatırlatmak isterim.
            Yesari Asım Ersoy, Yahya Kemal Bayatlı, Sadri Alışık, Hikmet Şinasi Önal, Hüsnü Efendi, Ceyhun Savaşçı, Mediha Şen Sancakoğlu ve Burhanettin Deran Sarıyer ile ilgili şiirleri bestelenen kişilerden bazılarıdır.
            Sarıyer’i en iyi anlatan edebiyatçılardan biri Yusuf Mardin’dir. Sarıyer’de Akşam şiirinde şöyle der:
                        Göklerde yüzer pembe bulutlar,
                        Akşamda solar defne ve çamlık,
                        Söyler yine bir besteyi rüzgâr
                        Sessiz yayılır sonra karanlık.
                                   Hülya gibi ürpermededir su,
                                   Üstünde çizimlerle seherden,
                                   Yollar serilir dağlara doğru
                                   Rüyalarımın gittiği yerden!
            Sarıyer gerçekten ilçe olarak Aşiyan’dan Kısırkaya’ya kadar edebiyatın her dalına konu olacak kadar zengindir.
             Çınaraltı/Emirgan edebiyatçıların toplandığı sohbet merkezidir. Türk edebiyatının nabzı burada atar. Yeşil ile mavi; aydınlık ile karanlık; mehtap ile yakamoz kucak kucağadır Çınaraltı’nda. Burada edebiyatçılar son yazdıkları şiir ve hikâyeleri birbirine okur, deneme ve romanlarını tartışır, bilgi alış verişinde bulunurlar. Emirgan’ı en iyi anlatanlardan biri Kerem Düzova’dır.   Düzova şöyle der:
                        “Bir şeyde gözüm yok, kuru bir can kâfi,
                        Hoş-beş edecek ehl-i ihvan kâfi.
                        İkbaline bel bağlamadım dünyanın,
                        İstanbul içinde bir Emirgân kâfi.”
            Beykozlu olmasına rağmen, yaz aylarında Sarıyer’de yaşamayı alışkanlık haline getiren Orhan Veli:
                        “Urumelihisarı’nda oturmuşum,
                        Oturmuş da bir türkü tutturmuşum”
 diyerek kederini mısralarına gömmüş sonra da;
                        “İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim;
                        Bir fakir Orhan Veli
                        Veli’nin oğlu
                        Tarifsiz kederler içindeyim”
diyerek duygularını mısralara dökmüştür.
            Sarıyer’de edebiyatçı elbette var. Yazardır, şairdir ama vardır. Sarıyerlilerin unutamadığı İbrahim Akdoğan mehtaba âşık Sarıyer’e sevdalı bir şairdir. Kendisini tanıtabilmemiz bakımından bir anekdotunu hatırlatmak isterim. Kafası kıyak, gece 22.30 da, Sarıyer/Mesarburnu caddesinde ve deniz sahilindeki banka oturmakta, mehtabı seyretmektedir. Dalgın ve dünyadan kopmuş gibidir. Gelip geçenler vardır ama onu tanıdıkları için önünden bile geçmez, mehtabı seyretmekten mahrum olmasın diye bankın arkasından dolanırlar! İşte böylesi bir ortamda, 14/15 yaşlarında iki delikanlı arkasına beliriverir. İkisinde bir bisiklet vardır.  Ben bineceğim, sen bineceksin diye dakikalarca bağırıp dururlar. Şekerci İbrahim bağırmalarına tahammül edemez yerinden fırlayarak delikanlıların yanına gider ve “Ulan” diye bağırarak:
                        “İkinizde tüy siklet,
                        Aldınız bir bisiklet,
                        Biriniz binin, biriniz inin,
                        Sonra da siktirin gidin” der. Çocuklar derhal uzaklaşırlar oradan.
Söylediği tüm şiirleri vezne kafiyeye uyarlı olan Şekerci İbrahim maalesef yazılı bir eser bırakmamış, söyledikleri belleklerde korunarak günümüze kadar gelmiştir.
            Sarıyerli yazar ve şairlerden Yusuf Mardin yazdığı “Kocataş Anılarım” kitabında Sarıyer’i çok iyi anlatır. Bu kitaptan öğreniyoruz Atatürk’ün, eski Adalet Bakanı Necmeddin Molla’yı (Kocataş) ziyareti sırasında yalının önünde toplanan Sarıyerlilere hitaben:
            “Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir”  sözlerini söylediğini.
            Kireçburnu’nda Ağaçaltı kahvehanesi, Kefeliköy’de Dalyan koruluğu, Büyükdere’de Vortik çaybahçesi (Sonra Sevsay), Sarıyer’de Hünkâr Suyu, Çırçır Suyu ve Şifa Suyu, Yenimahalle de Fırıldakbahçe mesireleri edebiyatçıların sık sık geldikleri yerlerdir.
            Fırıldakbahçe, Yenimahalle’nin Pazarbaşı mevkiinde ve yol üzerinde yamaçtadır. Yeşillikler içinde bir yerdi. Öyle her babayiğidin destur demeden girebileceği bir yer değildi. Zira müdavimleri 1940 lı yıllara kadar edebiyatçılar, musikişinaslardı. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Ahmet İhsan, Mehmet Asım (Us), Ahmet Rasim, Hüseyin Fırat, Lemi Atlı, Rıza Tevfik, Yahya Kemal, Kanuni Sarı Talat, Kanuni Atıf Bey, Hanende Mazhar Bey, Serezli Şekip Bey, Tanburi Raşit Molla, Hafız Yusuf Efendi, Kanuni İsmail Bey, Celadet Barbarosoğlu, Şekerci İbrahim gibi yazar ve sanatçılar Fırıldakbahçe’nin müdavimleriydi.
            Büyükdere’den başlayan Piyasa Caddesi ve Sarıyer’de sona Eren Mesaburnu Caddesi, yaşlı genç edebiyatçıların gecenin geç saatlerine kadar volta attıkları, edebi konuları tartıştıkları vazgeçilmez bir kulvardı!  Ben buraya; “Mehtabın yürekleri dağlayıp asfalta yapıştırdığı, şairin ömür tükettiği kulvardır”  derim.
            Elbette ki Sarıyer’de şairler var. Birkaç yıl önce kaybettiğimiz Muhteşem Sunter ile Ali Korkut’u rahmetle anarken, önemli eserler vermeye devam eden Yetkin Aröz, A. Sudi Keten, Adnan Ayber,  Yalçın Akatay, Tuncay Dağlı, Yaşar İliksiz, Ramazan Geçenoğlu, Emine Koç, İlknur Sarı,  Emine Topçu şiirleri ile Sarıyer’i ve duygularını yazmaya devam ediyorlar.
            Aslında sinema sanatkârı olan Ali Korkut’un şair yanını unutmamak gerekir. Ne denli duygu dolu olduğunu “Taş” şiiri ile anlıyoruz. Bu şiirden bir bölüm okumak isterim:
                        Sana hissiz dediler
Sana ruhsuz dediler
                        Halbuki;
                        Senindir değirmendeki beste
                        Seninle ruhuna renk verir heykeltıraş
                        Sana yazılır dert
Sana vurulur baş…
der ve şöyle devam eder:
                        Taşlardır beka, taşlardır ebediyet
                        Taştan başka dünyaya ne bıraktı medeniyet
                        İnsan ölür, uzatılır musalla taşına
                        Ve bir taş dikilir başına.
                        Budur insandan dünyaya kalan baki
                        Altında bir tarih, üstünde bir fatiha
                        Ve hüvelbaki.
            Sarıyer’i çeşitli yönleriyle makale ve kitaplarıyla gündemde tutan; Prof. Dr. Mithat Baydur, Nurten Ertül, Orhan Türkel, Hikmet Öziş, İlhan Tayar, İrfan Terzi, Dr. Ahmet Bekaroğlu, Fatih Sanlav, Mehmet Sönmez, Leyla Özdemir, Tansu Bele, Tuncay Dağlı, Yaşar İliksiz,  Cafer Hergünsel, Ümit Sanlav, Vural Sözer,  İlker Büyükdurmuş, Mustafa Balcı, Refik Kesek, Levent Pehlivanoğlu, İrfan Kaban, Sinan Subakar, Ömer Canıbeyaz, Cemal Beşkardeş, Vedat Özdemir, Mustafa Bakır, Nigar Ayyıldız, Emin Ayyıldız ve diğerleri Sarıyer’i yazmaya ve toplumsal olaylara parmak basmaya devam ediyorlar.
            Yine de Sarıyer ile ilgili yeteri kadar eser verilmiş değil. Bunu özellikle belirtmek isterim. Başta Belediye olmak üzere Sivil Toplum Kuruluşları ve yerel basının, Sarıyer’in Edebiyat Geçmişi ve Sarıyerli Yazarlar üzerinde araştırma yapmaları gerekir inancındayım. Yerel basının Sarıyer’in tanıtımında katkısı unutulamaz ama gerek şahıslara ait internet sayfaları ve gerekse yerel basına ait internet sayfaları, Sarıyer’in edebiyat alanında tanınması konusunda daha fazla katkı vermelidir. Ama bu katkının çok bilinçli ve kapsamlı olması, bu çalışmaya da destek olunması gerekmektedir. 
            Sarıyer’in edebiyat geçmişi ve Sarıyerli yazarlar konusunda elbette ki önemli bir ayıbı ve yanlışı vardır. Sarıyer’in Edebiyat geçmişini ve yazarlarını araştırırken Sarıyer ilçesinde halk kütüphanesi olmamasının izahı nasıl yapılabilir. Halkevleri kapatıldıktan onlarca yıl sonra 1991 de merkez Sarıyer’de açılan kütüphane de 1995 de kaldırıldı, binlerce kitap yok edildi.
            Edebiyatçılara ve okurlara kütüphane ve kitap lâzım! Aramızda beş bine yakın kitap okuyan ve on bine yakın kitabı ile mükemmel bir kütüphaneye sahip olan Eyüp Odabaşı var. Bu önemli uğraşı verdiği ve ilgilenenlere yardımcı olduğu için kendisine bu vesile ile teşekkür ediyorum.
            Sarıyer’imiz gerçekten her konuda araştırılmaya değer bir yerdir. Bir uçundan diğer ucuna kadar incelenmeye ve değerlendirilmeye değer bakir bir merkezdir. Konunun panele taşınması ve tarafımdan dinleyenlere sunulması, ilktir ve araştırılmaya devam edilmelidir.
            Konu ile ilgili olarak saatlerce konuşulabilir ama ben bu panel konuşmamı bugün için yeterli buluyor, etkinliği tertipleyenlere, takip edenlere, dinleyenlere ve ilgi duyanlara teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
09.05.2012

Hiç yorum yok: