Büyükdere,
Yenimahalle ve Maden mahallesinde yaşayanların en çok ilgi gösterdikleri şey
yaz başından yaz sonuna kadar Piyasa Caddesinde volta atmaktı. Bilhassa akşam
yemeğinden sonra çok kez ailece çıkılırdı piyasaya. Bazı zamanlar arkadaş grubu
aynı yolu takip ederdi. Ama sevdalılar, nişanlılar ve yeni evliler bu fırsatı
hiç kaçırmazlardı. Piyasa olayı 1980’lı
yıllara kadar devam etti. Halen devam ediyor ama eski neşesi yok!
Piyasa Caddesi
Büyükdere’deki İspanya Sefareti önünden başlar, Bülbül Sokağına kadar gelir.
Buradan aynı işe Mesarburnu Caddesi sanki göreviymiş gibi devralır. Bülbül
Sokağından Sarıyer Vapur iskelesine kadar uzar gider piyasa.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında başlar piyasa yapmak. Daha önceki yıllarda bu sahil boyu sadece
bir at arabası geçecek kadar dar bir yol ve üstelik bozuktu. Milli Mücadele
sonrasında işler değişti. Zira Sarıyerli Av. Aziz Özgür Bey, Milli Mücadeleye
M.M. Grubu (Müdafaa-i Milliye) içinde katıldı. Müthiş işler başardı ve zafer
sonrası yapılan seçim sonucunda İstanbul Belediye Meclisine seçildi. Bildiğimiz
kadarı ile daimi encümen üyesi de oldu. İşte bu görevi sırasında Sarıyer
ilçesine çok önemli hizmetler yaptı. Mesela, su, elektrik onun zamanında
Sarıyer’e getirildi bu konuda müthiş mücadele ve uğraş vermiş ve başarmış.
Büyükdere-Sarıyer arası sahil yolunun yapılmasını temin etmiş. İşte Piyasa
Caddesi denilen yer Aziz Özgür Beyin yaptırdığı yoldur. Piyasa Caddesini
yaptırmakla kalmamış aralıklarla rıhtıma dişbudak ağaçları diktirmiş. Bu
ağaçların büyük bir kısmı hala ayakta! Hala gelip gençleri selamlar.
Sevdalılara, âşıklara, kaçamak yapanlara gölgelik olmaya devam eder.
Çok zaman
sonra Piyasa Caddesi birkaç kez onarımdan geçti. Son onarımı Çayırbaşı Beyaz
Park arası rıhtım çalışması yapılırken oldu ve hayli değişikliğe uğradı.
Zamanla bakım ve onarımı ısrarla devam ettirildi ve Orduevine kadar geldi.
Son onarım
ve yapımdan sonra itiraf etmek gerekir ki rıhtım güzel oldu. Zemin ise harika,
kaymak gibi! Kışın buzlanması dışında
her şey mükemmel!
Şöyle bir
hava alalım, en iyisi piyasa caddesini turlayalım dedim Suat Uysallar’a.
“Tamam” deyince düştük yollara. Kumsal, Vapur iskelesi ve ordu evini
geçtikten sonra biraz soluklandık. Baktık etrafımıza, Sarıyer Vehbi Kaç Vakfı
Lisesi, eski Gezi Sineması ve sahil boyunda büyük birkaç ağaç ve sonra küçük
bir kaç ağaç ve kesilen ağaçların boş kalan dikim yerleri… “Şimdi tespit
edelim, dönerken yazar kayda geçeriz dedim Suat’a”. “Tamam” dedi. Yavaş yavaş
ilerliyoruz… Koskoca Mesarburnu Caddesini arkada bıraktık, aşina bir yüze rastlamadık. Hayret değil mi?
Yirmi yıl öncesine kadar piyasa yapanlar en azından on onbeş tanıdığa
rastlarlardı. Kocataş ve Ferah Parkı geçtikten sonra Fahrettin Serdaroğlu’na
rastladım. Arkadaşı ile Belediye’nin bir etkinliğinden geliyorlar. Selam sabah
ve lafladık biraz… Kesilen ağaçların diplerini gösterdim. “Çürük”! Çürük
olmadığını, yaş tespiti için gerekli olan halkaların özünden dışa doğru
fevkalade sayıldığını söyledim. Dallardan kuruma olmuş, yada bilinçsizce
Belediye tarafından kesilmiş…. “Yoooo bizim belediye karışmaz” itirazı geldi.
Büyükşehir Belediyesi karışıyormuş. Doğrudur ama yapılan yanlıştır ikazında
bulundum. Yapılacak olanları anlattım… Ayrıldık!
Yürümeye
devam ettik. Sadberg Hanım Müzesi önünden geriye döndük. Varış noktamız müze
önündeki Fenerdi! Rıhtım üzerindeki ağaçları sayarak ilerleyeceğiz. Ben sağlam
ya da yarı arızalı ağaçları sayacağım irili-ufaklı, Suat da kesilmiş ağaçları.
Sarıyer’e kadar 65 ağaç saydık. Genç ağaç sayısı 25 kadar var. 10’u küçük.
Büyüklerin bir kaçı hayli yaşlı! Yani 1923 de dikildiği varsayılırsa 90 yaş
veya bu yaşa yakın.. Bir kısmı belki biraz daha yaşlı! Büyük ağaçlar bakımlı
değil. Her ne kadar zamanında onarım yapıldı ise de yeteri özen
gösterilmediğinden yok olmaya mahkûm. Kuruyorlar… İlgililer neden kuruduklarını araştırmıyor
bile… Yahu neden kurumasın. Ağaçların kökleri denizle kucaklaşmış. Deniz suyu
ile besleniyor. Ağaç dipleri havuz haline getirilmişse de hayli dar ve küçük
tutulduğundan yeteri kadar yağmur suyu almadığından çürümeye mahkûm. Eeeee
sulayan da olmadığından çürümesi, kuruması mukadder. Buna bir de hayvan severlerin
gezdirdikleri evcil hayvanlarla, sokakta başıboş gezen hayvanların (köpek kedi)
çişleri eklenince, asitle baş edemeyen ağaçlar kurumayacakta ne olacak? Buna
bir de gece geç vakit içkili iki ayaklı hayvanların çişlerinin eklendiği
düşünülürse ağaçların dayanacak gücü kalır mı?
Büyük Şehir Belediye
Başkanlığının derhal duruma müdahale etmesi gerekiyor. Ellerinde yeterli Orman
mühendisi ya da ziraatçı yok mu? Orman ve ziraat teknisyeni olsa bile sorunu
hallederler… En azından ağaç dipleri biraz açılsa, hafta da bir gün diplerine
su verilse ağaçlar tahrip olmaktan kurtulur.
Yahu neden
Sarıyer Belediyesi duruma müdahale etmez? Ekibi
yok mu? Benim bildiğim Park Bahçeler Müdürlüğü var, gerekli elamanı var. Bu
işle görevlendirsin, çalışmaya başlasınlar. Büyük Şehir Belediyesi müdahale
edecekse varsın etsin. Biraz münakaşa, biraz tartışma olur, olayı yoldan gelip
geçenler görür, yerel ve ulusal basına yansır o zaman kim haklı kim haksız
vatandaş da görür! Benim bildiğim Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç bunu
yapmasına yapar da bir bildiği olmalı! Belki denge politikası, belki her şeyi
iyilikle halletme isteği! Adliyeyi Büyükdere’den, Kaymakamlığı Sarıyer’den kaldıranlar
Sarıyer ve Büyükdere için iyi rüya görür mü? Hiç zannetmiyorum. Ağaç diplerine
kazmayı vurun, gelenler gelsin! Her neyse boyumuzdan büyük işlere girdik
galiba. Buna düpedüz siyaset denir! Varsın o kadar da olsun be!
Cafe
Liseliler önünde biraz durdum. Suat ilerledi… Not aldı m “Cafe Liseliler” i
defterime. Hiç de memnun olmadım. Türkiye’nin başına, yani yozlaşmasına ne
gelmişse, Türkçenin terk edilmesinden
gelmiş ama bunu bizim liseliler ve Liseliler derneğini yönetenler maalesef
anlamamış! Dilini ve kültürünü yok ettikten sonra bir ülkeyi batırmak çok
kolay., Bunu ABD ve AB ülkeleri çok iyi biliyor. Bizim, gözleri paradan başka
hiçbir şey görmeyen işadamlarımız da buna çanak tutuyor, teşvik ediyor.
Saftorik esnafımızda aynı yolu takip ediyorlar. Artık ne berberimiz kaldı, ne
lokantamız ve ne de bakkalımız. Biri Kuaför, biri restaurant, biri de
mini/hiper/süper market olmuş! Herkes hayrını görsün ne diyelim.
Beyaz Park,
yani Cafe Liselilerin karşısındaki yalıları geçiyoruz. Deniz tarafımızda nokta!
Eski polis noktası. Sosyalizmin ürküttüğü, komünizmin şafak attırdığı
zamanlarda bu noktada polis bulunuyordu. Görevi Rusların Yazlık binasına
yapılacak saldırıyı önlemekti. Bu noktanın yanı başında bir de eski püskü
giyinen bir yaşlı tartıcı vardı. Nice yıllar sonra MİT’in adamı olduğu haberi
çıktı. Rus Sefareti yazlık binası perişan! Ha çöktüm, çökeceğim der gibi.
Oymalar, işlemeler döküldü, dökülüyor. Görkemini bir tek cümle kapısının
önündeki çakıl taşından işlemeler koruyor. Bu yazlık binanın Sarıyer tarafındaki
müştemilat binası birkaç yıl önce onarıldı, orada ikamet ediyorlar. Kıyıda
deniz hamamı var. Yazın kullanılıyor, iyi de yapılıyor. Dikkatimizi çeken bir
şey de Rus Sefaretinin yazlık binasının bahçesindeki ulu ıhlamur ağaçlarının
garipliği oldu. Yahu bu ağaçlar ne hale getirildi. Hangi hoyrat el bu ağaçları
bu kadar kötü şekilde budadı. Ağaç değil, sanki birer takoz! Ayıp yahu, ayıp!
İnsan yapar ama biraz uygun şekilde yapar.
Demek ki koca yaz mevsimi bu ıhlamurların kokusundan gelip geçenler mahrum
kaldı. Yuhhh olsun bunları budayanlara!
İlerlemeye
devam ediyoruz. Ben durup durup sağa sola bakıyorum. Gelip geçenler belki de içlerinden
“Ne salak adam, iki adım gidiyor duruyor, bir adım gidiyor, geri dönüyor, bakıp
bakıp bir şeyler yazıyor” diyordur. Olsun desinler. Ben işime bakarım. Yusuf
Ziya Öniş’in yalısı önündeyim. Mermerler ailesi tarafından satın alınmış, bir
iki yıl öncesine kadar hali iyi durumda idi. Şimdi ki durumu iyi değil, adeta
terk edilmiş gibi havası var. Ağaçlar bile bakımsız, budanmamış, çiçeklerin
perişan… Yanında Arşimet dershanesi var. Eskiden burada Türkiye’nin en önemli
kaçakçılarından Bekir Çelenk oturuyordu. Alt katı ona aitti. Orta katta ise
Sarıyer S. K. nün Başkanı ünlü işadamı Erdal Aksoy kalıyordu. Rıdvan Dilmen’in
transferini gerçekleştirdiği zaman evin önü panayır gibi insan kaynıyordu.
Hemen yanı başıda Vehbi Koç’un hanımı Sadberk Hanıma doğum günü hediyesi olarak
aldığı yalı. Yalı hayli iyi durumda ve bakımlı! Yalı güzelde arka tarafındaki
korkuluğu çok daha güzel! İçerisinde ne ararsan var. Bir de nefis içme
suyu! Başrollerini Beren Saat ile Kıvanç
Tatlıluğ’un oynadığı Aşk-ı Memnu filmi bu yalıda çekildi. Yanı başında Dalyancı Sabih Bey’in oturduğu
yalı. Ama terk edilmiş. Sahibi kim belli değil. Bellidir de ben bilmiyorum. Ev
boş ve harap! Etrafı sarmaşıkla sarılmış, yemyeşil. Bir kaç metre ilerde ama
karşısında Bülbül Dalyan’ı yeri. Şimdi dalyan kurulmuyor ama dalyan sahibine
ait deniz evinin taban kısmı hala duruyor. Yüksekliği az yapay bir ada gibi.
Üzerinde üç adet fiberglas tekne yüzükoyun yatmış güneşleniyor. Güneşlensinler
bakalım! Biz yararlanamadıktan sonra! Dalyan direklerinin muhafaza edildiği
çıkıntılar hala rıhtım kenarında duruyor. Dalyan olmadığı için dalyan direği de
yok o nedenle kullanılmıyor. Ama küçük bir merdiven yapmışlar, gezi kayıkları
kullanıyor. Karşı tarafta Ferah sineması ve gazinosu vardı. Epey zamandır
yerlerinde yeller esiyor. Sonraları bu iki yer balık lokantası yapıldı ise de
tutmadı ve neticede satılarak elden çıkarıldı. Bu büyük alanı alan hiçbir şey
yapmamış. Koca alanın ön kısmını Sarıyer Belediyesi reklam yeri olarak
kullanıyor. Rıhtımdaki tekneleri de pas
geçmeyelim. Büyükdere’den Sarıyer Orduevine kadar rıhtıma dizi dizi gezi
teknesi ve balıkçı teknesi bağlı. En önemlisi de Köksal Tur’a ait gezi teknesi,
Köksal Kaptan gerçekten çok titiz ve hayli çalışkan. Çiçek gibi bakıyor
teknesine, tekne ve hizmeti göz kamaştırıyor. Daha ileri de Civelek 2 ve
diğerleri… Hepsi de Piyasa Caddesinin güzelliği…
Yahu yine
sola geçelim! Solda Gazoz Fabrikası… Fabrika uzun süre çalıştı, sonra suya
döndü yine çalıştı ama sonunda kiralandı. En son kiralayan her halde bir
Arap’tı. O da başaramadı ve kapandı. Fabrika Necmettin Molla’nın (Kocataş)
eseriydi. Yanı başında Kocataş Menba Suyu! Belki de Boğaziçi’nin, içimi en
güzel olan suyu idi. Yıllarca bu sudan nasiplendi yöre halkı ve dışarıdan
gelenler. Ama zamanla bu su da yalı gibi tarihe karıştı. Çeşmenin önce suyunu
kestiler, sonra tarihi eser olması nedeniyle yalağını çaldılar daha sonra da
kitabesini. Allah kahretsin! Ne isterler çeşmeden, yalaktan ve kitabeden.
Kitabesinde şöyle yazıyordu: “Böyle bir ab-ı hayatın koşar insan sesine/Nice
malule şifa sundu bu mermer sine/Suya tarihi düşürdüm getirip bin dereden/Nuş eden
Hayri dua eyleye Necmeddi’e”. Bu güzel şiiri aruz vezni ile yazan, Necmeddin
Molla’nın torunu Şair Yusuf Mardin’in bir de “Kocataş Yalısı Anılarım” isimli
kitabı var.. Aman unutmadan devam edelim Kocataş Yalısı fakirin fakiri bir zata
satılmış! Yalı viran, perişan, belli bir kısmı bile kalmamış yazık. Alan kişi
her halde iyi bir şey yapacak dört gözle bekliyoruz. Yalının önü boydan boya
Sarıyer Belediyesi tarafından reklam panosu olarak kullanılıyor ve böylece
pislik de kapatılmış oluyor. İyi bir şey!
Sarıyer
Vehbi Koç Vakfı Lisesi darbe yedi. Anadolu Lisesi olması beklenirken, Sarıyer
Turizm ve Meslek Lisesi yapılıverdi. Hiçbir Allah’ın kulu karşı çıkmadı, itiraz
edilmedi. Nerde Okul aile birliği? Nerde Lisenin Mezunları Derneği? Hiç
birinden ses çıkmayınca olan oldu. Böyle olunca eski ortaokul, yani öğretmen
evi olarak kullanılan tarihi yalı da okulun uygulama binası olacak! Uyar diyoruz
ve ilerlemeye devam ediyoruz Okul bahçesi ve bir içerlek apartmandan sonra
gelen Yalı Berk Dershanesi oldu. Maşallahı var, hayli öğrenciye hitap ediyor.
Yanındaki yalı boş ve viran, sahibi Prof. Dr. İbrahim Bakır (soyadını yanlışsa
özür…)! Petek sürücü kursu sahibi! Yanındaki bina da eskiden Tecimer ailesi
otururdu. Şimdi kızları Dilek Hanım oturuyor beyi ile beraber. Ağabey’i Candaş
Beşiktaş’a kapağı atmış!
Sarıyer’in
ilk modern Sineması sıradaki yalı idi. Sencer ailesi yalıyı satınca, yeni
sahibi müthiş masrafla yalıyı yeni baştan yarattı. Ama fazla kullanamadı satışa
çıktı ve el değiştirdi. Yeniden bazı önemli onarımlar yapıldı ve kapısına
“İstanbul Kulüp” yazılıverdi. Bu yazıyı okuyanlar yeni bir kumarhane ya da gece
kulübü açıldığını sandılar. Ama yılanı deliğinden çıkarmayı bilen Sakal Dursun
tılsımı çözdü. Bir hızla kapağı oraya attı ve kapıda nöbetçi gibi duran iki tığ
gibi yakışıklı delikanlıya sormuş “Çocuklar Gece Kulübü kaçta açıyor, kaçta
kapanıyor, hangi içkiler veriliyor…” sözü bitmeden yanıt verdi çocuklar. “Olur mu
abi? Burası gece kulübü değil cemaat evi. Burada Fettullah Hoca’nın talebeleri
eğitim veriyor gençlere”. Öp babanın elini. İşte ülke böyle feth ediliyor.
Siyasiler uyuyor. Sarıyerliler uyumuyor mu? Uyumasa ne yapacak? Hiç! Burada
fazla durmaya gerek yok, ilerliyoruz yeni binanın altında iki iş yeri. Birinin
adı Rhino Cafe diğerinin City İstanbul Perde…. Ne iştir be! Ulan Sarıyerli ne
bilir Rhino nedir diye! Hadi İstanbul Perde’yi anladık “City” si nerden çıktı?
İstanbul şehir değil mi? Siz halkı hepten salak mı sandınız yoksa aptal mı?
Yanı başında yine açılan Petrol Ofisi, karşısında ordu evi, bitişinde tekrar
bir ordu evi daha ve vapur iskelesi… İskele yanında Mehmet Akif Ersoy Parkı!
Parkın kapısında “Gökkuşağı Eğlence Merkezi” yazıyor. Oysa bu merkez kaldırıldı
ama yazı hala yerinde. Ne yapalım yazıyı kaldıracak halimiz yok ya, duracaksa
dursun! Parkın karşısında yalılar ve en görkemlisi Sözen yalısı, bütünü ile
yeniden yapıldı. Kumsal’a yani Hacı Ömer
Meydanına kadar gidiyor yalılar dizi dizi. Karşısında Sarıyer İDO vapur
iskelesi ve biz de burada noktamızı koyuyoruz yazımıza…
Şöyle Sarıyer-Büyükdere arasına kısa
bir tur attık Suat Uysallar ile beraber.
Gördüklerimizi yazmaya çalıştım, iyi kötü bir şeyler ortaya çıktı ise,
eskinin özlemi içinde olanlar okur, rahatlayan olursa bizde mutlu oluruz,
keyifleniriz o günleri yaşadığımız ve
yaşattığımız için!