13 Kasım 2012 Salı

PİYASADA VOLTA ATMAK!


Büyükdere, Yenimahalle ve Maden mahallesinde yaşayanların en çok ilgi gösterdikleri şey yaz başından yaz sonuna kadar Piyasa Caddesinde volta atmaktı. Bilhassa akşam yemeğinden sonra çok kez ailece çıkılırdı piyasaya. Bazı zamanlar arkadaş grubu aynı yolu takip ederdi. Ama sevdalılar, nişanlılar ve yeni evliler bu fırsatı hiç kaçırmazlardı. Piyasa olayı 1980’lı  yıllara kadar devam etti. Halen devam ediyor ama eski neşesi yok!
Piyasa Caddesi Büyükdere’deki İspanya Sefareti önünden başlar, Bülbül Sokağına kadar gelir. Buradan aynı işe Mesarburnu Caddesi sanki göreviymiş gibi devralır. Bülbül Sokağından Sarıyer Vapur iskelesine kadar uzar gider piyasa.
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlar piyasa yapmak. Daha önceki yıllarda bu sahil boyu sadece bir at arabası geçecek kadar dar bir yol ve üstelik bozuktu. Milli Mücadele sonrasında işler değişti. Zira Sarıyerli Av. Aziz Özgür Bey, Milli Mücadeleye M.M. Grubu (Müdafaa-i Milliye) içinde katıldı. Müthiş işler başardı ve zafer sonrası yapılan seçim sonucunda İstanbul Belediye Meclisine seçildi. Bildiğimiz kadarı ile daimi encümen üyesi de oldu. İşte bu görevi sırasında Sarıyer ilçesine çok önemli hizmetler yaptı. Mesela, su, elektrik onun zamanında Sarıyer’e getirildi bu konuda müthiş mücadele ve uğraş vermiş ve başarmış. Büyükdere-Sarıyer arası sahil yolunun yapılmasını temin etmiş. İşte Piyasa Caddesi denilen yer Aziz Özgür Beyin yaptırdığı yoldur. Piyasa Caddesini yaptırmakla kalmamış aralıklarla rıhtıma dişbudak ağaçları diktirmiş. Bu ağaçların büyük bir kısmı hala ayakta! Hala gelip gençleri selamlar. Sevdalılara, âşıklara, kaçamak yapanlara gölgelik olmaya devam eder.
Çok zaman sonra Piyasa Caddesi birkaç kez onarımdan geçti. Son onarımı Çayırbaşı Beyaz Park arası rıhtım çalışması yapılırken oldu ve hayli değişikliğe uğradı. Zamanla bakım ve onarımı ısrarla devam ettirildi ve Orduevine kadar geldi.
Son onarım ve yapımdan sonra itiraf etmek gerekir ki rıhtım güzel oldu. Zemin ise harika, kaymak gibi!  Kışın buzlanması dışında her şey mükemmel!
Şöyle bir hava alalım, en iyisi piyasa caddesini turlayalım dedim Suat Uysallar’a. “Tamam”  deyince düştük yollara.  Kumsal, Vapur iskelesi ve ordu evini geçtikten sonra biraz soluklandık. Baktık etrafımıza, Sarıyer Vehbi Kaç Vakfı Lisesi, eski Gezi Sineması ve sahil boyunda büyük birkaç ağaç ve sonra küçük bir kaç ağaç ve kesilen ağaçların boş kalan dikim yerleri… “Şimdi tespit edelim, dönerken yazar kayda geçeriz dedim Suat’a”. “Tamam” dedi. Yavaş yavaş ilerliyoruz… Koskoca Mesarburnu Caddesini arkada bıraktık,  aşina bir yüze rastlamadık. Hayret değil mi? Yirmi yıl öncesine kadar piyasa yapanlar en azından on onbeş tanıdığa rastlarlardı. Kocataş ve Ferah Parkı geçtikten sonra Fahrettin Serdaroğlu’na rastladım. Arkadaşı ile Belediye’nin bir etkinliğinden geliyorlar. Selam sabah ve lafladık biraz… Kesilen ağaçların diplerini gösterdim. “Çürük”! Çürük olmadığını, yaş tespiti için gerekli olan halkaların özünden dışa doğru fevkalade sayıldığını söyledim. Dallardan kuruma olmuş, yada bilinçsizce Belediye tarafından kesilmiş…. “Yoooo bizim belediye karışmaz” itirazı geldi. Büyükşehir Belediyesi karışıyormuş. Doğrudur ama yapılan yanlıştır ikazında bulundum. Yapılacak olanları anlattım… Ayrıldık!
Yürümeye devam ettik. Sadberg Hanım Müzesi önünden geriye döndük. Varış noktamız müze önündeki Fenerdi! Rıhtım üzerindeki ağaçları sayarak ilerleyeceğiz. Ben sağlam ya da yarı arızalı ağaçları sayacağım irili-ufaklı, Suat da kesilmiş ağaçları. Sarıyer’e kadar 65 ağaç saydık. Genç ağaç sayısı 25 kadar var. 10’u küçük. Büyüklerin bir kaçı hayli yaşlı! Yani 1923 de dikildiği varsayılırsa 90 yaş veya bu yaşa yakın.. Bir kısmı belki biraz daha yaşlı! Büyük ağaçlar bakımlı değil. Her ne kadar zamanında onarım yapıldı ise de yeteri özen gösterilmediğinden yok olmaya mahkûm. Kuruyorlar…  İlgililer neden kuruduklarını araştırmıyor bile… Yahu neden kurumasın. Ağaçların kökleri denizle kucaklaşmış. Deniz suyu ile besleniyor. Ağaç dipleri havuz haline getirilmişse de hayli dar ve küçük tutulduğundan yeteri kadar yağmur suyu almadığından çürümeye mahkûm. Eeeee sulayan da olmadığından çürümesi, kuruması mukadder. Buna bir de hayvan severlerin gezdirdikleri evcil hayvanlarla, sokakta başıboş gezen hayvanların (köpek kedi) çişleri eklenince, asitle baş edemeyen ağaçlar kurumayacakta ne olacak? Buna bir de gece geç vakit içkili iki ayaklı hayvanların çişlerinin eklendiği düşünülürse ağaçların dayanacak gücü kalır mı?
Büyük Şehir Belediye Başkanlığının derhal duruma müdahale etmesi gerekiyor. Ellerinde yeterli Orman mühendisi ya da ziraatçı yok mu? Orman ve ziraat teknisyeni olsa bile sorunu hallederler… En azından ağaç dipleri biraz açılsa, hafta da bir gün diplerine su verilse ağaçlar tahrip olmaktan kurtulur.
Yahu neden Sarıyer Belediyesi duruma müdahale etmez? Ekibi yok mu? Benim bildiğim Park Bahçeler Müdürlüğü var, gerekli elamanı var. Bu işle görevlendirsin, çalışmaya başlasınlar. Büyük Şehir Belediyesi müdahale edecekse varsın etsin. Biraz münakaşa, biraz tartışma olur, olayı yoldan gelip geçenler görür, yerel ve ulusal basına yansır o zaman kim haklı kim haksız vatandaş da görür! Benim bildiğim Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç bunu yapmasına yapar da bir bildiği olmalı! Belki denge politikası, belki her şeyi iyilikle halletme isteği! Adliyeyi Büyükdere’den, Kaymakamlığı Sarıyer’den kaldıranlar Sarıyer ve Büyükdere için iyi rüya görür mü? Hiç zannetmiyorum. Ağaç diplerine kazmayı vurun, gelenler gelsin! Her neyse boyumuzdan büyük işlere girdik galiba. Buna düpedüz siyaset denir! Varsın o kadar da olsun be!
Cafe Liseliler önünde biraz durdum. Suat ilerledi… Not aldı m “Cafe Liseliler” i defterime. Hiç de memnun olmadım. Türkiye’nin başına, yani yozlaşmasına ne gelmişse, Türkçenin terk  edilmesinden gelmiş ama bunu bizim liseliler ve Liseliler derneğini yönetenler maalesef anlamamış! Dilini ve kültürünü yok ettikten sonra bir ülkeyi batırmak çok kolay., Bunu ABD ve AB ülkeleri çok iyi biliyor. Bizim, gözleri paradan başka hiçbir şey görmeyen işadamlarımız da buna çanak tutuyor, teşvik ediyor. Saftorik esnafımızda aynı yolu takip ediyorlar. Artık ne berberimiz kaldı, ne lokantamız ve ne de bakkalımız. Biri Kuaför, biri restaurant, biri de mini/hiper/süper market olmuş! Herkes hayrını görsün ne diyelim.
Beyaz Park, yani Cafe Liselilerin karşısındaki yalıları geçiyoruz. Deniz tarafımızda nokta! Eski polis noktası. Sosyalizmin ürküttüğü, komünizmin şafak attırdığı zamanlarda bu noktada polis bulunuyordu. Görevi Rusların Yazlık binasına yapılacak saldırıyı önlemekti. Bu noktanın yanı başında bir de eski püskü giyinen bir yaşlı tartıcı vardı. Nice yıllar sonra MİT’in adamı olduğu haberi çıktı. Rus Sefareti yazlık binası perişan! Ha çöktüm, çökeceğim der gibi. Oymalar, işlemeler döküldü, dökülüyor. Görkemini bir tek cümle kapısının önündeki çakıl taşından işlemeler koruyor. Bu yazlık binanın Sarıyer tarafındaki müştemilat binası birkaç yıl önce onarıldı, orada ikamet ediyorlar. Kıyıda deniz hamamı var. Yazın kullanılıyor, iyi de yapılıyor. Dikkatimizi çeken bir şey de Rus Sefaretinin yazlık binasının bahçesindeki ulu ıhlamur ağaçlarının garipliği oldu. Yahu bu ağaçlar ne hale getirildi. Hangi hoyrat el bu ağaçları bu kadar kötü şekilde budadı. Ağaç değil, sanki birer takoz! Ayıp yahu, ayıp! İnsan yapar ama biraz uygun şekilde yapar.  Demek ki koca yaz mevsimi bu ıhlamurların kokusundan gelip geçenler mahrum kaldı. Yuhhh olsun bunları budayanlara!
İlerlemeye devam ediyoruz. Ben durup durup sağa sola bakıyorum. Gelip geçenler belki de içlerinden “Ne salak adam, iki adım gidiyor duruyor, bir adım gidiyor, geri dönüyor, bakıp bakıp bir şeyler yazıyor” diyordur. Olsun desinler. Ben işime bakarım. Yusuf Ziya Öniş’in yalısı önündeyim. Mermerler ailesi tarafından satın alınmış, bir iki yıl öncesine kadar hali iyi durumda idi. Şimdi ki durumu iyi değil, adeta terk edilmiş gibi havası var. Ağaçlar bile bakımsız, budanmamış, çiçeklerin perişan… Yanında Arşimet dershanesi var. Eskiden burada Türkiye’nin en önemli kaçakçılarından Bekir Çelenk oturuyordu. Alt katı ona aitti. Orta katta ise Sarıyer S. K. nün Başkanı ünlü işadamı Erdal Aksoy kalıyordu. Rıdvan Dilmen’in transferini gerçekleştirdiği zaman evin önü panayır gibi insan kaynıyordu. Hemen yanı başıda Vehbi Koç’un hanımı Sadberk Hanıma doğum günü hediyesi olarak aldığı yalı. Yalı hayli iyi durumda ve bakımlı! Yalı güzelde arka tarafındaki korkuluğu çok daha güzel! İçerisinde ne ararsan var. Bir de nefis içme suyu!  Başrollerini Beren Saat ile Kıvanç Tatlıluğ’un oynadığı Aşk-ı Memnu filmi bu yalıda çekildi.  Yanı başında Dalyancı Sabih Bey’in oturduğu yalı. Ama terk edilmiş. Sahibi kim belli değil. Bellidir de ben bilmiyorum. Ev boş ve harap! Etrafı sarmaşıkla sarılmış, yemyeşil. Bir kaç metre ilerde ama karşısında Bülbül Dalyan’ı yeri. Şimdi dalyan kurulmuyor ama dalyan sahibine ait deniz evinin taban kısmı hala duruyor. Yüksekliği az yapay bir ada gibi. Üzerinde üç adet fiberglas tekne yüzükoyun yatmış güneşleniyor. Güneşlensinler bakalım! Biz yararlanamadıktan sonra! Dalyan direklerinin muhafaza edildiği çıkıntılar hala rıhtım kenarında duruyor. Dalyan olmadığı için dalyan direği de yok o nedenle kullanılmıyor. Ama küçük bir merdiven yapmışlar, gezi kayıkları kullanıyor. Karşı tarafta Ferah sineması ve gazinosu vardı. Epey zamandır yerlerinde yeller esiyor. Sonraları bu iki yer balık lokantası yapıldı ise de tutmadı ve neticede satılarak elden çıkarıldı. Bu büyük alanı alan hiçbir şey yapmamış. Koca alanın ön kısmını Sarıyer Belediyesi reklam yeri olarak kullanıyor.  Rıhtımdaki tekneleri de pas geçmeyelim. Büyükdere’den Sarıyer Orduevine kadar rıhtıma dizi dizi gezi teknesi ve balıkçı teknesi bağlı. En önemlisi de Köksal Tur’a ait gezi teknesi, Köksal Kaptan gerçekten çok titiz ve hayli çalışkan. Çiçek gibi bakıyor teknesine, tekne ve hizmeti göz kamaştırıyor. Daha ileri de Civelek 2 ve diğerleri… Hepsi de Piyasa Caddesinin güzelliği…
Yahu yine sola geçelim! Solda Gazoz Fabrikası… Fabrika uzun süre çalıştı, sonra suya döndü yine çalıştı ama sonunda kiralandı. En son kiralayan her halde bir Arap’tı. O da başaramadı ve kapandı. Fabrika Necmettin Molla’nın (Kocataş) eseriydi. Yanı başında Kocataş Menba Suyu! Belki de Boğaziçi’nin, içimi en güzel olan suyu idi. Yıllarca bu sudan nasiplendi yöre halkı ve dışarıdan gelenler. Ama zamanla bu su da yalı gibi tarihe karıştı. Çeşmenin önce suyunu kestiler, sonra tarihi eser olması nedeniyle yalağını çaldılar daha sonra da kitabesini. Allah kahretsin! Ne isterler çeşmeden, yalaktan ve kitabeden. Kitabesinde şöyle yazıyordu: “Böyle bir ab-ı hayatın koşar insan sesine/Nice malule şifa sundu bu mermer sine/Suya tarihi düşürdüm getirip bin dereden/Nuş eden Hayri dua eyleye Necmeddi’e”. Bu güzel şiiri aruz vezni ile yazan, Necmeddin Molla’nın torunu Şair Yusuf Mardin’in bir de “Kocataş Yalısı Anılarım” isimli kitabı var.. Aman unutmadan devam edelim Kocataş Yalısı fakirin fakiri bir zata satılmış! Yalı viran, perişan, belli bir kısmı bile kalmamış yazık. Alan kişi her halde iyi bir şey yapacak dört gözle bekliyoruz. Yalının önü boydan boya Sarıyer Belediyesi tarafından reklam panosu olarak kullanılıyor ve böylece pislik de kapatılmış oluyor. İyi bir şey!
Sarıyer Vehbi Koç Vakfı Lisesi darbe yedi. Anadolu Lisesi olması beklenirken, Sarıyer Turizm ve Meslek Lisesi yapılıverdi. Hiçbir Allah’ın kulu karşı çıkmadı, itiraz edilmedi. Nerde Okul aile birliği? Nerde Lisenin Mezunları Derneği? Hiç birinden ses çıkmayınca olan oldu. Böyle olunca eski ortaokul, yani öğretmen evi olarak kullanılan tarihi yalı da okulun uygulama binası olacak! Uyar diyoruz ve ilerlemeye devam ediyoruz Okul bahçesi ve bir içerlek apartmandan sonra gelen Yalı Berk Dershanesi oldu. Maşallahı var, hayli öğrenciye hitap ediyor. Yanındaki yalı boş ve viran, sahibi Prof. Dr. İbrahim Bakır (soyadını yanlışsa özür…)! Petek sürücü kursu sahibi! Yanındaki bina da eskiden Tecimer ailesi otururdu. Şimdi kızları Dilek Hanım oturuyor beyi ile beraber. Ağabey’i Candaş Beşiktaş’a kapağı atmış!
Sarıyer’in ilk modern Sineması sıradaki yalı idi. Sencer ailesi yalıyı satınca, yeni sahibi müthiş masrafla yalıyı yeni baştan yarattı. Ama fazla kullanamadı satışa çıktı ve el değiştirdi. Yeniden bazı önemli onarımlar yapıldı ve kapısına “İstanbul Kulüp” yazılıverdi. Bu yazıyı okuyanlar yeni bir kumarhane ya da gece kulübü açıldığını sandılar. Ama yılanı deliğinden çıkarmayı bilen Sakal Dursun tılsımı çözdü. Bir hızla kapağı oraya attı ve kapıda nöbetçi gibi duran iki tığ gibi yakışıklı delikanlıya sormuş “Çocuklar Gece Kulübü kaçta açıyor, kaçta kapanıyor, hangi içkiler veriliyor…” sözü bitmeden yanıt verdi çocuklar. “Olur mu abi? Burası gece kulübü değil cemaat evi. Burada Fettullah Hoca’nın talebeleri eğitim veriyor gençlere”. Öp babanın elini. İşte ülke böyle feth ediliyor. Siyasiler uyuyor. Sarıyerliler uyumuyor mu? Uyumasa ne yapacak? Hiç! Burada fazla durmaya gerek yok, ilerliyoruz yeni binanın altında iki iş yeri. Birinin adı Rhino Cafe diğerinin City İstanbul Perde…. Ne iştir be! Ulan Sarıyerli ne bilir Rhino nedir diye! Hadi İstanbul Perde’yi anladık “City” si nerden çıktı? İstanbul şehir değil mi? Siz halkı hepten salak mı sandınız yoksa aptal mı? Yanı başında yine açılan Petrol Ofisi, karşısında ordu evi, bitişinde tekrar bir ordu evi daha ve vapur iskelesi… İskele yanında Mehmet Akif Ersoy Parkı! Parkın kapısında “Gökkuşağı Eğlence Merkezi” yazıyor. Oysa bu merkez kaldırıldı ama yazı hala yerinde. Ne yapalım yazıyı kaldıracak halimiz yok ya, duracaksa dursun! Parkın karşısında yalılar ve en görkemlisi Sözen yalısı, bütünü ile yeniden yapıldı.  Kumsal’a yani Hacı Ömer Meydanına kadar gidiyor yalılar dizi dizi. Karşısında Sarıyer İDO vapur iskelesi ve biz de burada noktamızı koyuyoruz yazımıza…
            Şöyle Sarıyer-Büyükdere arasına kısa bir tur attık Suat Uysallar ile beraber.  Gördüklerimizi yazmaya çalıştım, iyi kötü bir şeyler ortaya çıktı ise, eskinin özlemi içinde olanlar okur, rahatlayan olursa bizde mutlu oluruz, keyifleniriz o günleri yaşadığımız ve   yaşattığımız için!
                                                                       

Hiç yorum yok: