Köyleri
dolaşmaya başlayacağız. Sırada Kilyos var! Kumsal Hacı Ömer Meydanından 151 No.
lu belediye otobüsüne bindik. Otobüs dolu. Ayakta hayli yolcu var. Yaşlı bir
hanım elinde poşetlerle geldi. 12-20 yaş arasında dört beş kişi var oturan. Hiç
kimse oralı olmadı. Hele bir delikanlı ki yanında annesi, kendisi dev misali
yaşı 14-15 boyu belki de 1.80 var, annesi ile gülüşüp duruyorlar. Yaşlı kadın
ayakta! Yaşlı kadına yer veren kimse yok! Ben kalkıp yer versem, oturmayacağı
kesin!* Ona göre yaşlıyım! Ne günlere kaldık. Ne yapalım ağlayacak değiliz ya
yola devam. Kilyos’a gidiyoruz. Yani KİLYA! Malum ya Kilya sözcüğünden
dönüşerek Kilyos ismine karar kılındı. Kilya’nın Rumca karşılığı “Kum” olduğuna göre Kilyos
ismi çuk oturdu diyebiliriz. Ama bir de bakıyoruz Bilge Umar’ın Türkiye’deki
Tarihsel Adlar” kitabına görüyoruz ki bir de Killa sözcüğü var. Sözcüğün aslı
K(uwa)İla olan ve Güzel-Geçit-Boğaz anlamını veriyor. Yani Killa sözcüğü
zamanla Kilyos’a dönüşüyor. Hangisi olursa olsun, Kilyos’un coğrafi durumu
dikkate alındığında verilen ismin uygun olduğu görülmektedir. Çok uzun yıllar
köyün ismi Kilyos olarak kullanıldı ama zamanla bu isim KUMKÖY olarak
değiştirildi. Ne var ki Kumköy tutmadı. Halk arasında hala Kilyos kullanılmakta
Kumköy ise resmiyette dikkate alınmaktadır. Varsın öyle olsun ne yapalım? Bir
şey yapacak halimiz yok! İsim değiştirme komisyonunda olsak bile değişikliğe
gitmeyiz zira Kilyos’u benimseriz. Tabii Kumköy’ü de yabana atmayız.
Kilyos’a kadim dostum Suat’la gidiyoruz.
Uskumruköy sapağından sağa dönüyoruz. Çay bahçeleri, kır lokantaları ve
villalar. Solda Kuzey Konakları… Cici cici villalar. Boş villa arasan da
bulamazsın… Biraz daha ilerliyoruz. Sağda aynı kişiye ait Vip Konakları… Sahibi Sarıyer Belediye Meclis Üyesi… Ensesi
kalın diyorlarsa da duyuma göre uçan kuşa borcu varmış… Demek ki haddinden
fazla açılmış! Denize, dalgalar aldırmadan açılmanın sonu boktur ve çok kez
boğulma ile sonlanır. Neyse bizi hiç ilgilendirmiyor, ilerliyoruz. Uskumruköy
Mezarlığı karşımıza çıkıyor. Bu mezarlığa Şehitlikte denilmektedir. Av. Fikret Canlı aklımıza geliyor, ruhu için üç
İhlâs bir Fatiha okuyor ve yürümeye devam ediyoruz.
Hayret be
Kilyos’tan bahsediyor bir türlü Kilyos’a gelemiyoruz. Olacak iş mi? Ne olursa
olsun, önümüze Kilyos ismi çıkıyorsa da oraya ulaşmada zorlukla karşılaşıyoruz.
Gel de şaşırma! Efendim Kilyos Mezarlığı benim bildiğim kadarı ile Türkiye’nin
en büyük mezarlığı. Nurettin Sözen’in Belediye Başkanlığı döneminde yapıldı ve
gömüye açıldı. Bu kadar büyük hizmet İstanbul’a yapan ikinci bir adam tanımam.
Eğer Sözen, eski başbakanlardan Tansu Çiller’in isteklerine uyup da bu
mezarlığı yaptırmasaydı, büyük bir ihtimal ölüler diklemesine gömülürlerdi
yersizlikten! Prof. Dr. Nurettin Sözen kimseyi dinlemedi ve bu büyük mezarlığı
yaptı. Mezarlığa Kilyos Mezarlığı deniyor. Oysa bu büyük mezarlık Uskumruköy
sınırları içinde bulunuyor. Madem ki resmi kayıtlarda Kilyos Mezarlığı
görülüyor biz de aynı yolu takip edeceğiz. Bir zamanla birlikte siyaset
yaptığımız Nurettin Sözen her şeyi ince eleyip sık dokumuş ve düşüncelerini
gerçekleştirmiş. Sadece Müslümanlara değil, diğer inanç sahipleri için de yer
ayırmış. Efendim Batinilerin gömü yeri olduğu gibi, Yehova şahitleri’nin de,
Mecusilerin de kimsesizlerinde gömü yerleri var… Hanefi, Alevi ayrılığı yok
hepsi yan yana gömülüyorlar. Yani sizin
anlayacağınız Kilyos Mezarlığı Birleşmiş Milletler gibi… Herkes bir arada…
Burada da, aynı Birleşmiş Milletler gibi güçlü olanın sözü geçiyor. Fakir
öldüğü anda kendisine bir yer bulabiliyor, parasız ya da çok az bir para ile…
Ama zengin olanlar istediği anda bastırıyor parayı istediği kadar mezar yeri satın
alabiliyor! Yani sizin anlayacağınız gibi burada da eşitlik yok. Mezarlıklarda
da emperyalizmin ve kapitalizmin borusu ötüyor… Bahsi kapatmadan yazmalıyım
galiba Türkiye’nin en uzun Caddesi Şişliden başlayan Kefeliköy-Çayırbaşı
kavşağında sona eren Büyükdere Caddesidir. İkincisi ise öyle inanıyorum ki
Maden mahallesinden başlayan ve Kilyos’ta sona eren Kilyos Caddesi olmalıdır.
İşe bakın be! Neye dikkat etmişiz. Yine hangisi büyük diye earaştırmak gerek,
benimkisi duyum ve tahmin!
Aklımca
düşündüm ve buldum Türkiye’nin bu en büyük mezarlığında bir noksanlık gördük.
Mesela, bu mezarlıkta bir küçük cami, bir cem evi ve bir gasılhane olmalıydı
diye düşünüyorum. Hatta Batiniler,
Mecusiler ve Yehova Şahitleri için de! Ama yok, kim bilir bizim gibi düşünen
bile olmamıştır. Her neyse bizim düşüncelerimiz gerçekleşmez, ilgililerin
düşünmesi gerekir.
Yola
koyulmamız gerek, “yürü çıkalım” diyorum Suat’a basıyoruz tabanvaya
ilerliyoruz. Hava sıcak, buram buram terliyoruz ve Ağlamış Baba Mezarlığından
içeri dalıyoruz. Aslında mezarın ismi
Ağlamış Baba değil “Ağlamalı Ahmet Baba”dır. Zira bu zatın mezar kitabesi
okunduğunda isminin “Ağlamalı Ahmet Baba” olduğu anlaşılıyor. Bu şahıs tekke
şeyhidir. Aynı zamanda Alevi’dir. Yeniçeri ocaklarının kaldırılması sırasında
(1826) yeniçeriler kıyıma uğrar. En çok kıyıma uğrayan Ağlamalı Ahmet Baba
tekkesine mensup olan yeniçerilerdir. Aslında burası tekke değil zaviyedir.
Yahu ne kadar da durduk üzerinde. Madem öyle, Ağlamalı Ahmet Baba’nın 1824 de öldüğünü de
belirtelim. Hani, bu mezarlıkta büyüdükçe büyüdü. Eski dağınıklığı yok, gayet
iyi bakılıyor. Belli usta elinin değdiği… Ülkenin kalkındığı bu mezarlıktan az
çok anlaşılıyor. Çünkü kim ölmüşse üç beş ay sonra mezarı mermerden yapılıyor,
mezara bir güzel çeki düzen veriliyor… Sağlığında merhum ve merhumelere ilgi
göstermeyenler öldüğü zaman iyilik meleği oluveriyorlar… Belki de kurtulduklarından
olacak, görkemli cenaze töreni yaptığı gibi göz alıcı mezarlar da yapıyorlar…
Bu mezarlıkta da pek çok dostumuz, çocukluk, gençlik arkadaşımız yatıyor. İsimlerini saymaya kalksak sayfalar dolar.
Fatiha okuyoruz ve mezarlıktan çıkıyoruz.
Kilyos
yolundayız! Kilyos’a vardığımızda kimlerle görüşeceğiz, kimler bize geçmiş
dönemlerden hafızalarında kalan anı kırıntılarını aktaracak onları bulmaya ve
onlarla konuşmaya çalışacağız. Elbette ki dostlarımız, arkadaşlarımız var.
Sakal Dursun’u, A. Oktay Çevik’i, Altay Unan’ı bulmaya çalışacağız. Ama mutlak
görüşmemiz gereken isin Kahyaoğlu Yılmaz olacak! Yılmaz’la sohbetimiz
koyulaştıracak tarihin derinliklerine inmeye çalışacağız. Bulabilirsek eğer çok
eski dostlardan Ömer’le Kemal kardeşleri bulacağız. Onlar uzun zamandan beri
otel sahibi! Otellerle pek işim olmadığından uzun yıllardan beri görüşemedik.
Bu vesile ile görüşürsek yılların özlemini de gideririz. Ama tabii ki benim ilk
bulacağım kişi Kilyos’un tanıtılması ve markalaştırılması hususunda ölümüne bir
mücadele veren Güler Sönmez olacak. Kahvemizi içerken bugüne kadar Kilyos’u
tanıtma yolunda verdiği mücadeleyi kendi ağzından dinleyeceğiz. Tabii kendisini
bulabilirsek! Kilyos’a gidince sohbet
yuvasına gitmemek ayıp olur. Bu yuvada anıların tekrarını, şiirin en yenilerini
dinlemek kabil! Emine Ataman Koç Hanım ile Emine Topçu Hanımların sohbetinde
bulunmak kim istemez. Hele işlek bir sokakta ve bir dükkânın oturup gölgelenen
Sakal Dursun’u (Hutoğlu) kablo vurarak konuşturup dinlemek zor ama çok keyifli
bunu da biliyoruz. O halde Kilyos içinde çarşı Pazar dolaşmaya devam edeceğiz…
Kilyos’a
indik. Hava nefis, gelişi güzel ilerliyoruz. Nereden başlayacağız? Karşımıza
köy ortasında yapılmakta olan yeni park çıktı. Bitirilirse güzel bir park
olacak gibi! Buradan yeni yapılan stadı gördük, o tarafa yöneldik. Karşımıza
muhtar Erdoğan Bezeroğlu’nun kardeşi çıktı. Ayaküstü konuştum. Stadın yeri
köyün mülkiyetinde, stadı yaptıran ise İstanbul Özel İdaresi, kullanımı İst. Gençlik ve Spor
Müdürlüğünde. Stat çok amaçlı, zemini suni çim. Tek yanlı tribünü 1500 kişilik.
200 kişilik şeref tribünü var. 60x90 ebadında gençler ve amatör müsabakalar
oynanabilir. Stadın altında dört soyunma odası ve Kilyos Kulübüne ait odalar
var. Olsun tabii, gençlik hizmet ister!
Kilyos’ta dolaşmaya
başladık, aklımıza su terazileri geldi. Gidip görmeliyiz tekrar diyerek yola
düştük. Aralıklı olarak üç adet su
terazisi! Anlaşılan Kilyos’a çok uzaktan su getirilmesinde kullanılmış bu
teraziler. Ne zaman kimler tarafından yapıldığını bilen yok. Bugüne kadar haklarında
yazılan belge ya da yazı bulamadım. Kime sordumsa ”Su terazisi” deyip çıktılar.
A be arkadaşlar su terazisi olduğunu biliyoruz. Bizim istediğimiz daha geniş
bilgi. Yani; Hangi dönemde, hangi tarihte ve kim tarafından yaptırılmış olduğu,
bunu öğrenmek. Ama ne kadar sorup soruşturduksa söylenen “Cenevizlilerden
kalma” olduğudur. Ama “Osmanlılar”
tarafından yapıldığı da söyleniyor. Hangisi akla yakın buna herkes kendi
karar versin daha iyi! Benim kanım ise “Cenevizliler” den yana! Her ne ise! Kim
yaptırmışsa iyi şey yaptırmış! Zamanı geçmişse de teşekkür etmeyi borç biliriz.
Üç terazinin bilmem kaçıncı kez fotoğraflarını çektik!
Kilyos köy
içinden doğu tarafına yani eski camiye doğru giderken son su terazisi ile
karşılaşırız. Hemen ilerisinde ve solda Kilyos kalesi. Son gidişimde kale tertemiz,
bakımlı ve sanki yeni yapılmış gibiydi. Bu kez berbat gördük. Kale uzun süre
askeri gazino olarak kullanıldı. Bir iki yıldan beri terk edildi. Sadece cümle
kapısında nöbetçi vardı. İçeri giriş çıkış yasaktı. Bu kez kaleyi çok bakımsız
ve harap vaziyette gördük. Nöbetçi de yoktu. Sanki adeta boynu bükük, mahzundu!
Her neyse biz bildiklerimizi yazalım. Kalenin 4 ve 5’cü yüzyılda Doğu Roma yani
Bizanslar tarafından yapıldığı söylemi yaygındır. Kalenin savunma amaçlı
kullanıldığı biliniyor. Evliya Çelebi, sanki hiç işi yokmuş gibi Sarıyer’e
gelmiş ve bıkmadan usanmadan köylerini gezerek Kilyos içinde kayıt düşmüş.
Evliya Çelebi’ye göre Kilyos kalesi boğazı kontrol ve gözlem kalesi olarak
yapılmış. Aynı şeyleri seyyah Comte Dores Sery (19’cü yy) de yazmaktadır.
Efendim, Bizansların zayıf düştüğü bir dönemde Cenevizliler kaleyi işgal etmiş
ve uzun süre burada kalmışlar. Bu nedenle de kalenin Cenevizliler tarafından
yapıldığı zannedilmiş! Ya da öyle kabul edilmiş! Bu bilgi bazı eserlerde mevcut
olduğu için kayda geçmeyi ihmal etmedik. Kale zaman zaman Rusların ve Don
Kazaklarının saldırısına uğramış ve hasar görmüş. Sultan I. Abdülhamit ve
Sultan II. Mahmut dönemlerinde, 1782 ve 1826 yıllarında iki kez büyük onarım
görmüş. 1833 yılında Hünkâr İskelesi
Anlaşması ile Boğazlara yerleşen Ruslar, 1841’deki Londra Anlaşması ile
Boğazlardan çıkarılırken kale Türk ve İngiliz askerler tarafından birlikte
kullanıldı. O yıllardan İngilizlerin getirdiği toplar hale kalenin arenasında
muhafaza edilmektedir. I. Dünya Savaşı sırasında ise kaleye Almanya’dan
getirilen toplar yerleştirilmiştir. Kırım Savası (1856) sırasında kale hastane
olarak kullanılmış ve yaralılardan şifa bulamayan ve şehit olanlar Uskumruköy
mezarlığına gömülmüşlerdir.
Kilyos
kalesi içindeki Çınar ağacı anıt ağaçlardan biridir. Üzerindeki künyesine
yazdığına göre boyu 28 metre, çevresi 34 metredir. 2012 itibariyle yaşının 557
olduğu anlaşılmaktadır. Bu ağacın İstanbul’un fethi anısına dikildiği dikkate
alınarak künyenin oluşturulduğunu hatırlatmayı da kendime görev sayarım. Zira
yaşta bir terslik olacak, benim tahminim bu ağacın yaşının 300 – 350 civarında
olduğudur. Az mı diye sual edeceklere güleriz ve elbette ki az değil, keşke bu
ağaç kadar yaşasak ama insan olarak yaşasak derim.
Kilyos’un en
faal resmi dairesi öteden beri tahlisiyesidir. Deniz sahilinde bulunan iki
taşiskele tarihi özellikleri taşır ve 18. yy yapısıdır. Keza tahlisiye binaları
ve kayıkhane de tarihi eserlerdir.
Kilyos’da
iki cami var. Biri eski cami. Yapımı 1931 yani yeninin eskisi. Yeni cami ise
sadece üç beş yıllık bir maziye sahip! Ama Kilyos için çok büyük bir cami! Cuma
namazında bile dolmaz. Nerde kaldı k vakit namazlarında dolacak. Dolar
dolmasına da önce cebin dolması gerekir. Zira Başkanımız en az üç çocuk yapın
derken fakirin-fukaranın durumunu aklına getirmiyor!
Kilyos
Sarıyer’in turizm bölgesi. Daha 1950 li yıllarda turizmle buluştu Kilyos. Küçük
bir yerleşim bölgesi, sahili boydan boya kum, köyün üst kısımları ile kumsalın
arka tarafları ormanlık. Yani yeşil ile
deniz mavisinin birleştiği ve gök mavisi ile kucaklaşan bir sayfiye yeri. Güneş
batarken, ay doğar. Mehtabın çıkışını Kilyos’tan seyretmenin zevkine varmak
için burada konaklamak insana hayat verir.
Kilyos’u Kilyos
yapan havası, kumu, yeşilliği ve Turban tesisleridir. Elbette ki turiste
hoşgörü ile bakan ve turizmi benimseyen halkıdır! Kilyoslular turizme öyle
inandılar ki altmış yıldan beri turizm sektörünün gelişmesi için her türlü
çabayı gösterdiler. Tabii ki kazanlar da Kilyoslular oldu.
Kilyos
Turban Tesisleri 1956 yılında tesis edildi. Özelleştirme İdaresi 389 dönümlük
alanda kurulan Turban Tesislerini Sarıyer Belediyesine tahsis etti. Halen
Sarıyer Belediyesinin yönetimindedir. Bildiğimiz ve sık sık gittiğimiz Turban
Tesisleri ilerleyen zaman içinde hayli darbe yedi. Tesis binalarına yeteri
kadar önem verilmedi, bakımı yapılmadı, yapılan ek tesisler de hizmet veremez
duruma gelince, tesisler daha iyi duruma getirilmesi için Sarıyer Belediye’sine
verildi. Belediye’ye ait sosyal tesis dışında yeteri kadar iyi işletilemedi.
Plaj birkaç parçaya ayrıldı, bir kısmı kişilere kiralandı, bir kısmı köye
bırakıldı, bir kısmı da tesis tarafından işletiliyor.
Kilyos
Turban Tesislerinin sahili muhteşemdi. Tabii ki plajı da! Her yaz binlerce
insanın akın akın geldiği Kilyos plajından ayrılmak, eve dönmek istemezlerdi.
Mükemmel denizi sörfçüler için çok iyi bir yerdir. Kıyı sığ ve bol kumluk,
açıldıkça derinleşen ve berraklığı ile göz kamaştıran denize girmenin keyfi
müthiştir. Ama fırtınalı zamanlarda, dalgaların hışımla geldiği anlarda denize
girmemek gerekir. Zira plajın bazı yerleri akıntılıdır. Yüzme bilmeyenler ile
az bilenler için tehlikelidir ve her yıl bir kaç kişi bu girdabın içine düşüp
hayatını kaybetmektedir. Turban Tesisleri ve plaj aynı zamanda Türk film
yapımcılarının her zaman yararlandığı doğal bir film seti ve platosudur.
Unutulmayan Türk filmlerinin pek çoğu burada çekilmiş, çok önemli sinema yıldızları
Kilyos kumsalında dolaşarak isimlerini yazdırmışlardır. Kilyos plajı Kale’nin
altından Gümüşdere’ye kadar uzar gider… Temiz kumu, pırıl pırıl denizi ile
mükemmel. Ama ne var ki son birkaç yıldan beri istenilen kadar kum yok! Eski durumu
aranır oldu. Kumu az, hatta bazı bölümlerinde hiç yok! Bu duruma gelindi.
Nedeni de kum kosterlerinin yıllarca Kilyos’un açıklarından kum çıkarmasıdır.
Zaten güzele ye yapılırsa insanlar tarafından ve bilinçli olmayanlar tarafından
yapılıyor. Böyle giderse Kilyos özelliklerini kaybedecek! En feci şey Kilyos
plajı içindeki gemi batıklarının bulunması ve çıkarılması yolunda her hangi bir
gayretin gösterilmemesi! Bu arada Tırnata, Kulüp Beach, Solar Beach ve Monstep
Beach plajlarını da hatırlatalım.
Kilyos’ta
bir hayli otel var. Turban tatil köyü dışında; Yalı Hotel, Kale Hotel, Yuva Motel, Grup Hotel, Erzurumlu Hotel, Yonca Hotel gibi pek çok
otel ve pansiyonlar var… Köy içinde restauranltar, çay bahçeleri, kafeteryalar
ve büfeler her yaz binlerce insana hizmet vermektedir. Arka kısımlarda bilhassa
köye gelişte sağ tarafta bulunan yeşillik alandaki Posuruk İsmail’in Şömine kır
gazinosu harika! Yüzlerce insana hizmet verecek kapasite, mekân ve elemana
sahip.
Köye
girişteki Ataman sitesi, köyün kuzey tarafındaki yeni yerleşim bölgesi ve buradaki
site ve villalarda yaşamak, yeniden hayata başlamak gibidir. Köy içinden geçen
derenin solundaki tek katlı villa Kemal Karakuş’un! Her yazı burada geçirmenin
zevkini yaşıyor Kemal. Yazın Kilyos’da kışın Sarıyer’de! Oh gel keyfim gel!
Yazdık ama derhal ikaz geldi. Efendim hata yapıyormuşuz. Çünkü Kemal yaz kış
Kilyos’ta kalıyormuş. Sarıyer’deki dairesini de oğluna bırakmış! Bana bırakacak
değildi ya. İyi etmiş, Kilyos’da kafa dinliyor.
Eskiden
Kilyos’da balıkçılıkta bir hayli ileri düzeydeydi. Halen balıkçılıkla geçinen
bir hayli insan var. Eski reislerden Adil Reis ve İbrahim Reis (Çevik), İsmail
Reis, Çavuşların Tahir Reis isimleri unutulmayan reislerdi. Ama Kilyoslu balıkçılar
genellikle volicidir, uzatmacıdır, oltacıdır. Çok uzun yıllardan beri Kilyos
dalyanı kurulmuyor.
Kilyos
öteden beri ilgi çeken bir yerdir. Milli Mücadele döneminde Kilyos’lu Meto
İsmail ile Kâhyaoğlu Mehmet boylarından büyük işlere giriştiler. Ama başardılar
ve alınlarının akı ile çıktılar işin içinden. Sarıyer köylerini haraca kesen,
basan, kasıp kavuran Rum çetelerin temizlenmesinde görev alan İpsiz Recep
Reis’in çetesi içinde yer aldılar. Sarıyer köylerindeki Rum çetelerin
temizlenmesinde kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirdiler.
Tabii bu kadarla kalmadılar. Deniz yolu ile silah ve mühimmat kaçırılmasında
görev aldılar. Korkmadılar, yılmadılar, canları pahasına milli mücadelenin kazanılması
için mücadele verdiler. Başkaları yok mu diye sorulacak olursa, şüphesiz vardır
ama bilgimiz olmadığı için yazamadık deriz! Kilyoslular da kadirbilik çıktı ve
Kâhyaoğlu Mehmet Efendi’nin ismini bir caddeye verdiler, gördüm ve gururlandım. Meto İsmail Efendi’nin de ismini de bir
sokağa verilmesini isterim ama beni kim dinler ki? Kâhyaoğlu Mehmet Efendi Hac
farizesi için hacca gitmiş ve bir daha geri dönmemiş. Orada ömrünü tamamlamış
ve orada hakka yolcu edilmiş. Allah gani gani rahmet eylesin.
Dolaşıyorum
Kilyos köy içinde; yeni camii, yeni yerleşim yerlerini, yeni stadı görüyorum.
Sokaklar pırıl pırıl, dar olanlarda, geniş olanlarda az çok bakımlı. Ama yıllar önce kader birliği yaptığımız
arkadaşları gözlerim arıyor bulamıyor! İsmail Özgönül yok! Soyadı gibi bir
gönül adamıydı. Ne iyi insandı, ne can dostu idi ve ne iyilikseverdi! Allah
rahmet eylesin! Ahmet Çevik bir başka güzel dosttu. Yıllarca arkadaş edindiği
melun hastalığı yenemedi ve teslim oldu. Hala tez canlılığını, gülüşünü
unutamam. Bir de oğlu Oktay’ın kötü oynadığı maçlarda çektiği ıstırabı! Ratip
Unan. Bir başka güzel insan! Ağır başlı, vakur ve her zaman saygılı! Bir gün
kötü söz işitmedim ağzından. Onun da oğlu Altay futbolcuydu. Altay çok uzun
süre Sarıyer’de oynadı. O da babası gibi ağır başlı, vakur adam gibi adam…
Öğrendiklerini ve Spor Akademisinde öğrendiklerini şimdi öğrencilerine
aktarıyor. İsmail Özgönül, Ahmet Çevik ve Ratip Unan üçü de hak yolcusu
oldular. Allah rahmet eylesin…
Kilyos yolu
üzerindeki Aslan Fidanlığı eski özelliğini ve aktivitesini kaybetti. Mimar Ayşe
Ünlü’den öğrendim sahibinin benim eski arkadaşım Tarabya’lı İbrahim olduğunu.
Vay be ne günlere kaldık! Demek ki yıllardan beri arkadaşla görüşememişiz! Olur
ya neden olmasın? Mimar Ayşe Ünlü deyip geçmemek gerek! Hanım ama hani derler
ya “Adam gibi adam” işte öyle bir Hanım! Mimar, işkadını ve siyasetçi! İşlerini
aksatmayan biri! Hazır cevap, sevgi dolu, gözlerinin içi gülen, üzüntüsünü
gülüşü ile yok eden bir güzel hanımefendi.
Başkalarını bilmem ama karşılaştığımda kendimi onun yanında huzur denizi
içinde buluyorum. İkinci işyeri Aslan Fidanlığı içinde bulunuyor. Oyuncak atölyesi
var. Gidip gördük nefis, asistanı da güzel ve müthiş becerikli. Yurt genelinde satışı, yurt dışına ihracı var.
Son marifeti de, Anavatan serüveninden sonra Mustafa Sarıgül’ün Genel Başkanı
olduğu Türkiye Değişim Hareketi’nde (ki aslında bir partidir) Sarıyer İlçe
Başkanı olarak görev almasıdır. Başaracak güçtedir, yeter ki istesin!
Kilyos’ta
dolaşırken rastlamazsak da mutlaka her hangi bir toplantıda karşımıza çıkar
Güler Sönmez. Bu kez Kilyos Muhtarlığı Kültür ve Sanat Evine gidip baktık
yoktu. İki saat kadar sonra tekrar gidip baktık, sorduk yine yoktu! Güler Hanım
çevreci ve çok yaman bir Kilyos savaşçısıdır. Ben ona Kilyos amazonu diyorum.
Kilyos için canını ortaya koymuş mücadele ediyor. Amacı Kilyos’u tanıtmak,
markalaştırmak. Başarıyor da! Girip çıkmadığı resmi daire yok, arşınlamadığı
sokak da kalmadı. Her eve, her iş yerine grip çıkar, Kilyos’a çanlılık katmak
için bir şeyler ister. Son önemli olayı da “Kum Zambakları”. Kaybolmak üzere
olan bu nadir bitkinin tekrar kazanılması için yıllardan beri uğraşıp duruyor.
Nihayet iki yıl önce istediğini başardı ve “Kum Zambakları”nın korunması için
istenilenleri elde etti. Bu yıl yapılan Kum Zambakları festivaline katıldım ve
yapılan güzellikleri yerinde gördüm. Tebrikler Güler Hanım! Bir de Kilyoslu
yazar var; Vural Sözer! Aynı zamanda gazeteci ama henüz kendisiyle tanışmadık. Aradıklarımızdan bir diğeri Sakal Dursun’du.
Erkenden ayrılmış Kilyos’dan. Ancak
akşama yakın Sarıyer’den görüşebildik. Sorduk soracaklarımızı aldık yanıtımızı!
Aradığımız bir diğer kişi Kâhyaoğlu Yılmaz’dı.
Onu da öğle namazını büyük camide eda ettikten sonra çıkarken yakaladım.
Yapıştım yakasına “Ismarla çayları, konuşmamız gerek” dedim. Helin Cafede bir
saate yakın dertleştik, yarenlik ettik, sordum yanıt aldım konu içine
işledim. Mandrası var, hayvancılıkla
uğraşıyor. Çok tedirgin ve üzgün gördüm onu. Sızlanıp durdu; “Anadolu’dan bu
tarafa bayram için hayvan geçirilmeyecekti. Bu karara rağmen geçen geçiyor,
kimse bir şey anlamış değil! Mal sahibi kadı, ona mı şikayet edeceksin! Ota, samana
ve yem’e gelen zamlarla perişanız” diye! Bir vur bin dinle. Bu ağlamalar
sandığa yansırsa vay birilerinin haline!
Spor’dan
bahsetmeden geçemiyoruz! Ne yapalım bu da benim hastalığım, biraz işim. O kadar
yıl sporun içinde bulun ve sonrada pas geç, olmuyor işte! Bunu böyle
belirttikten sonra Kilyos’dan yetişen birkaç futbolcuyu tanıtmak isterim.
Sergen Yalçın Beşiktaş altyapısından yetişti ve üç büyük kulüpte oynayan bir
futbolcu. Defalarca milli takım forması giydi. Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi
sol ayaklardan biridir. At yarışlarının hastası olup, futbol yorumculuğu
yapmakta, ayrıca Acun’un programında jüri üyeliği yapıyor. Bir diğeri
Sarıyer’in alt yapısından yetişen Altay Unan! Yaş gruplarından ter döktükten ve
profesyonel olarak uzun yıllar oynadıktan sonra antrenör ve teknik direktör
lisanslarını aldı. Antrenörlük hayatı devam ediyor. Eşi Ferah ile müthiş bir
ikili, cici kızları ise avukat! İnşallah işimiz düşmez, düştüğünde Avukat hanım
koşar her halde? Yine, bir Sarıyerli
futbolcu A. Oktay Çevik! Oktay’da Sarıyer altyapısında başladı ve uzun yıllar
lacivert-beyazlı formayı giydi. Ayrıca Genç Milli takım formasını da giyme
başarısını gösterdi. Yıllardan beri baba mesleği olan tahlisiye de çalışıyor.
Sergen Yalçın’ın kardeşi Ozan Yalçın’da bir futbolcu! Beşiktaş alt yapısından
yetişti ve değişik kulüplerde futbol yaşamını devam ettirdi.
Kilyos’da
diğer Sarıyer köyleri gibi 93 harbi (1877/78) sırasında yoğun göç aldı. Eski
yıllarda yerli halkı Rum’du. Zamanla Rumlar sadece köyü ve İstanbul’u değil Türkiye’yi
de terk ettiler. Köyde 1960’lı yıllara
kadar üç beş ailenin ağırlığı vardı. Kâhyaoğlu, Sarı Şabanlar, Rıza Çavuşlar,
Muhtar İsmail Ağalar, Tezcanlar Kilyos’un yerlileri ve ağırlığı olan aileleriydi.
Zamanla bu ailelerin büyük kısmı çeşitli nedenlerle köyden ayrıldılar,
ayrılmadılarsa da yeni yerleşim bölgelerinin oluşması üzerine gelen göçlerle
azınlıkta kaldılar. Böylece Kilyos’ta yerli halk değil, çok karmaşık bir
topluluk oluştu.
Eskiden
Kilyos’ta balıkçılık, çiftçilik vardı. Halkın büyük çoğunluğu balıkçıydı. Bir
kısmı da çiftçilik yapıyordu. Rıza Çavuşlar, Ahmet Ağalar, Kâhyaoğlu Mehmet
Efendi, Şaban Ağalar çiftçilikle uğraşıyorlardı.
Uzun uzun
anlatmaktansa bazı konulara kısa kısa değinelim. Bakalım neler varmış: Kilyos’ta Kilyos Botanik Parkı, Abdullah Kaya
Çocuk Parkı ve Muhtar Kamil İlhan Parkı isimlerini taşıyan üç park var.
Kilyos’ta
bir ilköğretim Okulu var. 1952 de açıldı. Okulun yenilenmesi nedeniyle büyük
maddi katkı sağlamaları nedeniyle okulun ismi Kumköy Ferhan Bedii Feyzioğlu
İlköğretim Okulu olarak değiştirildi. Bir diğer okul ise Veysel Vardal Görme
Engelliler İlköğretim Okulu’dur. Bu okul Veysel Vardal Körler Okulu Vakfı
tarafından kuruldu. Kurucular Armatör Veysel Vardal ile çocuklarıdır. Bunlara
da Allah razı olsun deriz ve derneklere geçeriz.
Kilyos’ta;
Kilyos (Kumköy) Köyü Doğal Çevresini Koruma ve Çevre Kültürünü Geliştirme
Derneği (1974); Kilyos (Kumköy)
Balıkçılar Derneği (1991), Kilyos (Kumköy) Okul Yaptırma Derneği, Kilyos Cami
Yaptırma Derneği (1998), Kilyos Spor Kulübü (1989) gibi dernekler faaliyet
gösteriyor.
Aman
atlamayalım Kilyos ana caddeden plaja inerken solda sokak başında “Örs Disco”
levhası göze çarpar. Bizi pek bir enterese etmese de yazın eğlenmeye gelenleri,
tatillerini Kilyos’ta geçirenleri az çok ilgilendirir. Bizim vazifemiz bir
disco olduğunu hatırlatmak.
Kilyos’un
yazlık nüfusu 10 binin üzerinde iken kışın 2500 - 3000 civarında olmaktadır.
Kilyos’ta 6
cadde, yeni geçici sokaklar hariç 43 sokak ve 5 lojman var.
Kilyos’te
saptayabildiğim kadarıyla; Meto İsmail, Niyazi Kâhyaoğlu, İbrahim Çevik, Adnan
Talay, Ali Biçer, Cihat Sevim, Kemal Mavisu, Fuat Bostan, Şevki Bezeroğlu,
Seyhan Ergin, Kamil İlhan, ve Erdoğan Bezeroğlu (halen görevde) muhtarlık
yaptılar. Erdoğan Bezeroğlu beşinci kez muhtarlığa seçilerek büyük başarıya
imza attı. Yeni bir seçim olsa yine seçilebilir, bundan kimsenin şüphe etmediği
izlenimini aldım ama istekli de olmadığını öğrendim. Yine de kendisi bilir.
Muhtarlığını sonuçlandırmadan köye bir kaynak suyu getirterek hayrat yaptı. Çeşmenin
kitabesi “İçme Suyu Hayrattır. E. Bezeroğlu tarafından getirilmiştir.
29.Ekim.2003”. Allah razı olsun deriz.
Bir tam
günümüz Kilyos’ta geçti. Eşi dostu gördük, yarenlik ettik, hasret giderdik.
Akşama yakın ayrıldık Kilyos’tan. Bundan sonra yolumuza bakalım neresi çıkacak?
Ne çıkarsa çıksın bahtımıza diyoruz, o günü bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder