Demirciköy’e
gitmeye karar verdim. Eeee ne yapalım “davet” var. Davete “Yok” demek lüksümüz
yok! Davete icabet etmek hem yerinde bir hareket hem de davet edeni sevindirmek,
mutlu kılmaktır. Hal böyle iken “Fatoş’u” mu kırabilir miyim? Asla! Geliyorum
haberini uçuracak sonra da kahvelerimizi içeceğiz.
Sabah 11.30
Şehit Mithat Caddesinde otobüs durağındayız. Yarım saatten fazla bekledik. 151
No.lu Belediye otobüsü geldi ama bizde güneş altında piştik. Bu arada
ortaokuldan arkadaşım İsmail Güven’de geldi. Şu Kilyos’ta herkesin tanıdığı
Serdümen İsmail (Güven). O da nereli olduğuna karar vermiş değil ya. Kilyos’lu
mu, R. Fenerli mi, Sarıyerli mi? Neyse! Durakta otobüs beklerken eski günleri
andık. Benden iki yaş küçük “Aynı sınıfta okuduk” dedi. Doğrudur, ben iyi
öğrenmek için her sınıfı iki sene okudum da ondan olabilir (!). Kilyos’ta
ayrıldık. Biz yola devam. Demirciköy Caddesine girdi otobüs. Karşımıza bir
Disco çıktı. Kilyos bahsinde bunu görmemişiz. Bu demektir ki Kilyos’da bir
değil iki disco var.
Demirçiköy
Caddesinden hızla ilerliyoruz. Yeni yeni villalar, binalar. Cadde bakımlı,
asfaltlı yerinde ve tertemiz! En önemlisi de sağımız solumuz çam ağaçları ile
kaplı. Köye girişte Kumsuyu çeşmesinin bulunduğu yeri aradı gözlerim. Yok! Bu
mevkii Altınbaş ailesi tarafından satılmış ve burada Kumsuyu Evleri isimli site
yapılmış. Kumsuyu ise artık yok! Aynı yol üzerinde eski Muhtar Orhan Erkan’ın
evini aradı gözlerim. Bulamadım. Belki vardı ama büyük bina ve villalar
arasında sıkışmış olmalı! Hemen detaya girmemek gerek. Öyle ya önce
Demirciköy’ü tanımaya gayret edelim. Demirciköy bugünkü yerde değildi önceleri.
Bunu belirtmeliyim. Bulunduğu yer, yani ilk Demirciköy, Uzunya deresinin
kıyısında ve deniz sahilinde bir yerdeydi. Hıristiyan mezarlığının denize yakın
ve Uzunya deresi kenarında olması bunu doğrulamaktadır.
Demirciköy’ün
bu ismi almasına neden, köy halkının demircilikle uğraşmasındandır. 17. yy da köye
gelen ailelerin bir kısmı deniz sahilindeki köye yerleşmiş, bir kısmı da
bugünkü Demirciköy’e konmuştu. Zamanla Rumların köyü terk etmeleri, köy
halkının ziraatla uğraşmaları nedeni ile aşağıdaki topluluk da yukarıya kaymış
böylece bugünkü Demirci Köy meydana gelmiş.
Demirciköy
Osmanlı döneminde hayli ilgi görüyordu. Padişahların, paşaların ve zenginlerin
avlandıkları yerlerden biriydi. Buradaki Bilecik Çiftliği çok ünlü idi. Bu
çiftlik birkaç kez el değiştirdikten sonra çiftlik olarak özelliğini kaybetti.
Fransız
Devrimi (1793) sadece Fransa için değil dünyaca çok önemli olaydı. Fransız
Devriminden kaçak Alyon Ailesi İstanbul’a gelmiş ve kendilerine Büyükdere’yi
mesken seçmişlerdi. Alyon ailesi piknik için geldikleri Demirciköy’ü beğenince
yaz aylarını burada geçirmeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu ailenin
gelmesiyle Demirciköy, zenginlerin ve şöhretli insanların sık sık uğradıkları
bir yer oldu.
Demirciköy’e
“Paşalar Köyü” de denilir. Bunun nedeni Dönme İbrahim Paşa (Abraham Paşa) ile
Damat Mehmet Paşa’nın köyde kışın avlanmaları, yazın dinlenmeleri ve uzun süre
ikamet etmeleriydi.
Yahu
aklımıza gelmişken yazalım da kurtulalım.
Balyoz Davası sonucu TSK nin güzide subayları ile daha önce emekli olmuş
kuvvet komutanlarının ceza aldığı bir günün ertesinde Demirciköy’ü gezdiğimize
göre bu köyden çıkan bir kuvvet komutanından bahsetmezsek görevi ihmal etmiş
oluruz. Efendim, Allah uzun ömür versin,
Süleyman Demirel’in çok güçlü olduğu ve başbakan olarak görev yaptığı dönemde askerle
ters düşer. Yapılan YAŞ toplantısında terfiler konuşulur ve Hava Kuvvetleri
Komutanı emekli olunca yerine, yeni bir Orgeneral komutan ataması yapılacaktır.
Başbakan direnir, direnir ve istediğini yapar. Kuvvet Komutanı olmasını İstemediği
Orgeneralin yerine Korg. Cemal Ergin’i Hava Kuvvetleri Komutanlığına atar.
Korgeneral, Orgeneralin komuta edeceği görevi de severek kabul eder! Böylece daha
o zaman TSK lerinde teamüller yıkılır adamsendecilik ve post kavgası başlamış
olur. O örnek olmasaydı, günümüzde Jandarmadan Genel Kurmay Başkanı olur muydu?
Bugüne kadar hiç oldu mu? Hayır! Eeeee koltuk bir başka sevdadır! Korg. Cemal
Ergin Kuvvet Komutanı olarak görev yaptı ve devrini tamamlayarak hakka yolcu
oldu. Mezarı Demirciköy Mezarlığındadır. Bir Fatiha da ona okur, âmin deriz.
Demirciköy
tarihi eser bakımından zengin değil. Alyon Ailesinin kendi adlarına
yaptırdıkları çeşmeden eser yok. Tarihi tek eser, Çeşme Sokaktaki Nefise Hanım
çeşmesidir. Çeşme 1896 tarihinde Şakir Efendinin kerimesi (Kızı) Hacı Nefise
Hanım…” adına yaptırılmıştır. Köyde tek kaynak suyu budur. Kullanılmaya devam
ediliyor.
Köye girişte
soldaki büyük villanın yerinde eskiden İbrahim Paşa’nın (Abraham Paşa) büyük av
köşkü vardı. Zamanla yıkılıp gitti. Kalıntıları da son birkaç yıl içinde yok
oldu. Köydeki tek cami çok eski tarihlerde yapılmış ama harap hale gelince
yıkılmıştı. Cami 1976 yılında Çarmıklı ailesi tarafından yeniden yapıldı ve adı
“Demirciköy Hacı Mehmet Çarmıklı Camii” oldu. Bu cami de zaman içinde viran
hale geldi ve tarihi özelliklerini de kaybetti. Köy camisiz kalamazdı ya! Yerine,
yeni bir cami yapıldı. Ama ne cami? Her halde Sarıyer’deki en görkemli
camilerden biri olarak kabul edilebilir.
Hayırsever bir vatandaş olan mimar Caner Aksüt çizimlerini yaptı, maddi
yardımda da bulunarak inşaatı başlatarak büyük kısmını tamamlamış sonra da köy
muhtarı Ali Kaptan sahiplenmiş olayı ve kendisine yaman yardımcılar bulmuş
İşadamı Hüseyin Bilgin yanında oğlu Sefer Bilgin, yeni Demirciköylülerden Sezai
Büyükdurmuş ve köy halkı müthiş bir uğraş vererek zor işin üstesinden gelmişler.
Helal olsun onlara be! Bu camide namaz kılmamıza, Semih Kurt kardeşimizin
beklenmedik ölümü vesile oldu. Önce öğle namazını ve sonra da Semih
kardeşimizin cenaze namazını kıldık ve defnettik âmin sesleri arasında! Bu
gezimizde de öyle namazı kıldık bu mükemmel ibadethanede. Camii 700 m2 kare
alana sahip. Yazılı belgeye göre 350 kişilik! Bana en az 500 kişilik olabilir,
karar benim değil, söyleyecek sözümüz olamaz! Cami inşaatı 2008 yılında başladı
2011 yılında tamamlanarak ibadete açıldı. Yaptıranlardan, yapanlardan,
yapılmasına katkı verenlerden, köy halkından ve sahip çıkanlardan Allah razı
olsun deriz.
Unutmadan ve
atlatmadan yazmayı da görev biliriz. Köyde ilköğretim okulu yok ama büyük bir
cami var. Var ama neye yarar 350 kişilik camide sadece imam Köksal Bektaş dâhil
7 kişi namaz kıldık!
Hüseyin
Bilgin işlerin koordinatörü, oğlu Sefer Bilgin ise işleteni! Neyse Hüseyin
Bilgin Sarıyerli Genç İşadamları Derneği Başkanı olarak hayli tanınmış. Bir ara
Sarıyer’i temsilen Meclis üyeliği de yapmış. Sefer Bilgin ise hem okumuş hem de
çok aktif ve sosyal yanı oldukça fazla! Sefer Bilgin de birkaç dönem Sarıyer
Spor Kulübünde yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı.
Köyde cami
olur da kilise olmaz mı? Elbette ki vardı. Kilise Kabaklı mevkiinde, Kilisecik
adıyla bilinen yerdeydi. Kiliseden arta kalan hiçbir kalıntı yok.
Çarmıklı
Demirciköy Evleri Kampusu içerisinde eksi yıllarda Damat Mehmet Paşa’ya ait
mükemmel bir köşk vardı şimdi yerinde yeller esiyor, hiçbir kalıntı kalmamış.
Keza Alarko Dört Mevsim Evleri Sitesinin içinde de Bizans döneminde kalma bir
hamam yıkıntısı vardı, o da yok olup gitti. Ayrıca köydeki Zindan Bayırı
mevkiinde bir zindan bulunduğu, Bizanslar döneminde suçluların bu zindanda
cezalarını çektiği söylentisi hala devam ediyorsa da ne kadar sorup
soruşturduksa böyle bir zindana rastlamadık. Zindan villa inşaatlarına kurban
gitmiş olacak! Konuştuğumuz kimseler “Zindan kalıntılarını hatırlıyoruz”
diyorlar, böyle olunca biz de “Vardır” diyoruz.
Demirciköy’de
bahçecilik ve bağcılık yapılır, orman içi işlerde çalışılırdı. Bilhassa
odunculuk ayrı bir işkolu idi bu köyde! 30-40 yıldan beri odunculuk yapılmadığı
gibi bağ ve bahçecilik de tarihe karıştı denilebilir. Araziler, ekilebilir
olsun, biçilebilir olsun hemen hepsi satış gördü. Siteler aldı başını gitti…
Birkaç yıl içinde; Çarmıklı Demirciköy Evleri, Alarko Dört Mevsim Evleri, Doğa
evleri, Nida Park Evleri, Green Country Sitesi, Kumsuyu Evleri, Bizim Tepe
Sitesi ve Sinemköy siteleri ile Demirciköy köy havasından uzaklaştı ve
sitelerden oluşan bir şehir oldu.
Demirciköy’ün
yerli halkı Rum’du. Anadolu’dan göç alınca Rum nüfus çoğunluğu kaybetti. 93
Harbi (Osmanlı-Rus Harbi) nedeni ile de köy fazlaca göç aldı. Osmanlı’nın son
dönemlerinde Rum nüfus tamamıyla köyü terk etti. 1950 yılında başlayan iç göçler
ise dengeleri tamamen alt-üst etti. Yerli halk Sarıyer ve diğer yerlere kaçınca
köyde nüfus azalmış, buna karşın bilhassa Karadeniz’den gelen ve site
sakinleriyle nüfus karışık bir topluluk halini aldı.
Nüfus karışıklığı
elbette ki olacak Sezai Büyükdurmuş Merkez Sarıyer’den yeni yaptırdığı
villasına aktarma olursa, diğer cebi sıcaklar neden olmasın? Sezai Büyükdurmuş İnşaat
Mühendisi, kendi şirketini yönetiyor. Siyasal ve sosyal çalışmaları ile hayli
etkinliği olan biri. İki dönem Sarıyer Belediyesi Meclis üyeliği yaptı. Bir
dönem de İstanbul Büyük Şehir Belediyesinde meclis üyesi olarak Sarıyer’i
temsil etti. Bir dönem Belediye Başkan yardımcılığını üstlendi. Ayrıca, Sarıyer
Spor Kulübünde 8 dönem yönetim kurulu üyesi ve asbaşkan olarak görev yaptı.
Demirciköy
yazın sayfiye yeridir. Bu özelliğini 30-35 yıldan beri devam ettirmektedir. Uzunya
koyu ve Plaji mükemmeldir. Denizi tertemiz, kumu iyidir. Zaman zaman kıyılara
yosun vuruyorsa da temizliği yapılıyor. Plajın üst kısımları kamping olarak
değerlendiriyor. Yaz aylarında yüzlerde çadır kuruluyor, adeta bir çadır kent
halini alıyor. Burada her türlü ihtiyacın karşılanması imkânı var. Büfeler,
lokantalar, otopark, günlük balıklar vesaire… Keza Dalya restaurant da
mükemmel. Piknik yerleri, çay bahçeleri harika… Uzunya Plajı Köy’e ait. Köy
tarafından Azem Kayacık’a kiralanmış, o işletiyor.
Her
Demirciköy’e giderim Cemil Dayı (Kurt) aklıma gelir. Cemil Dayı (1325-1994),
yakın dostum merhum Adnan Kurt ile ağabeyi Mustafa Kurt’un dayılarıdır. Biz de
Dayı deriz Cemil Efendi’ye…. Onlarca yıl çocuklarımızı Cemil Dayı’nın köyden
getirdiği süt ve yumurtalarla büyüttük. Kızmayan, hep gülen, yana eğdiği
kasketi ile bir başka köy ağası havasındaydı. Kendisini kaybedeli yıllar oldu.
Allah gani gani rahmet eylesin. Oğlu Ahmet Kurt’ta iyidir. Ağırbaşlı ve çok
efendidir. Her gördüğünde hatır sormadan geçmez! Ahmet köy işlerine değil,
otobüs işletmeciliği yaptı uzun yıllar. Bugünkü sohbetimizde bu yorucu işi
bıraktığını söyledi. Vaktini köyde geçiriyor.
Köy
kahvesinde sohbet ediyoruz. Kahvehane ama modern bir kahvehane! Köyün ihtiyaçlarına
fevkalade yanıt veriyor. Bahçe kısmında oturup sohbet ediyoruz. Ahmet Kurt,
Kadir Durusay ve Sabri Çalıcı… Çok iyi bilgilerle beni bilgilendirdiler.
Konuşmalar tatlı, konuşmalar içten ve konuşmalar yol gösterici. Buradaki
konuşmalardan öğrendik Anıtlar Kurulu tarafından bir taşın koruma altına
alındığını. Ne taşı dedik doyurucu bilgi alamadık. Cenevizlilerden kalma
dediler. Rica ettik dostlara gösteririz dediler. Namaz sonrası İmam Bektaş
Efendi Suat Uysallar ile beni alıp götürdü Mezarlığa. Hayli aradık. Bektaş Hoca
“Taş mezar taşıdır ve bir yeniçeriye aittir” deyince “O zaman kolay” dedim. Zira
mezar taşları hakkında olan bilgime güvendim ve aramaya koyuldum. Çok geçmeden
de taşı buldum. Bektaş Hoca bu taş olmalı dedim. “Tamam” dedi. Kitabedeki bir
kısım yazıyı okuyamadı, silinmiş yada bozulmuş yazı okuyabildiği “…. Yeniçeri
Sadık ruhuna Fatiha. H. 1154, H. 1738) kısmıdır.
Demirciköy,
köy havasından çıkmış! Adeta büyük bir kasaba durumunda! Ancak kasaba için bazı
eksikleri var. Onlar tamamlansa sorun yok ama şimdilik büyük bir köy! Bir iki
dükkân, market, manav, büfe… Başka bir şey yok sayılır. Köy meydanı hayli
büyük! Tam ortada mükemmel ve modern cami, arka tarafında her şeyi düşünülmüş
bir çocuk parkı, hemen bitişiğinde suni çim halı sahası. Maşallah Belediye iyi
hizmet getirmiş köye…
Köyün etrafı
sitelerle çevrili! Köy olarak orta kısım var. Buradan mezarlıklara yöneldik.
Kabirde yatanlara “Selamünaleyküm ya ehli kubur” dedik ve yine selamı biz aldık
“Ve aleyna ve ve aleyküm ya ehli dünya”. Ne yapalım adet ve kural böyle!
Mezarlıkta karşımıza iki okul arkadaşım çıktı karı-koca Sabih ve Güniz Akçay
(2008), Sabih Akçay (2011), Allah rahmet eylesin. Yanı başında ise Em. Korg.
Hava Kuvvetleri Komutanı Cemal Erkin (1919-2003) (Güniz’in amcası) ilerlemeye
devam ediyoruz bu kez karşımızda Çelik Gülersoy’ün mezarı çıkıyor. Hani şu
İstanbul’a büyük tarihi eserler kazandıran Çelik Gülersoy! Turing Kulübü
Başkanı iken mükemmel çalışmalarıyla dikkat çekti. Sarıyer köylerine de çok
yardımcı oldu. Yanı başında annesi Münevver Gülersoy’un (1900-1996) mezarı.
Bunlara da Allah rahmet etsin diyoruz ve ilerliyoruz. Epeydir ziyaret etmemiştik. O nedenle
çekinerek gittik mezarının yanına… Adnan Kurt canım arkadaşımı (1929-2001),
hemen yanında eşi Asiye Kurt (1941-2008), kaynı Mazlum Uysal (1943-2001), kaynanası
Fatma Uysal’ (1914-1987) ve hemen yanında büyük kaynı Yılmaz Uysal (1935-2005’
hepsi yan yana! Allah gecinden versin birkaç kişi daha alacak mezar yeri var!
Oturduk kabristanın başına Suat’la beraber üçer İhlâs birer Fatiha okuyup âmin
dedik. Biraz da dedikodu yapıp ayrıldık.
Adnan Kurt
benim yakın dostum, arkadaşım, ağabeyim. Yıllarımızı aynı amaçların
gerçekleştirmek için birlikte geçirdik. Özü-sözü doğru, ince eleyip sık
dokuyan, duygulu, zaman zaman alıngan, çoğu kez kuşkulu ama ölesiye seven bir
kişiydi. Eşi Asiye de herkesin ablasıydı. Sevmeyeni yoktu. Fatma Teyze iki
çocuğumun ebesiydi, Mazlum garip yaşadı, garip gitti. Çocukluk arkadaşım Yılmaz
ise ölümü hiç reddetmedi, gelirse gelir düşüncesiyle hareket etti ve kanserle
kardeş yirmi yıl geçirdi sonra da ruhunu teslim etti. Hemen arka tarafta
Mustafa Kaptan’ın (Kurt) mezarı! Kaptanlığı yanında yaman bir avcıydı da ama
ecel onu genç yaşta avladı. Oğlu Semih’i de (2012) ölüm erken yaşta yakaladı.
Aynı mezarlıkta ama kabri biraz ötede!
Atlamadan
yazalım bir asırdan fazla yaşayıp ölen bir tanrı misafiri var yan mezarlıkta hak
yoluna giden! Taşçı Şükrü Dayı’nın (Yılmaz) annesi Vesile Hanım’ın doğum tarihi
1867 ölüm tarihi ise 1977 yedi… Dikkat ediyor musunuz? Tam tamamına 110 yıl
yaşamış bu dünyada! Sonra hak yolcusu olmuş. Demek ki dünyaya kazık çakmak
yokmuş. O halde nedir bu çekişme, niza, hırs, terslikler, adamsendecilik,
kıskançlık, hile, desise, yalan-dolan ve bin bir türle atraksiyon. Sonumuz bir
avuç toprak değil mi? Ne var ki insanız yani beşer! Ne demişler insan beşer ama
şaşar! Allah mekânını cennet eylesin deriz ve şöyle bir göz atarız kabristana;
Aygünler, Kurtlar, Bilginler, İlkurlar, Altınbaşlar, Şişmanlar, Yetimoğulları,
Yıldırımlar, Aslanlar, Göçenler, Akçanlar, Erginler, Güvenler ve diğerleri…
Herkes yeteri kadar yer satın almış mezarlıktan… Ne yapalım, mezar yeri bulma
kaygısı ağır basıyor, tedbirli olmak gerekir.
Aklıma
gelmişken yazmalıyım. Zekeriyaköy tarafından köye girişte ve solda maden çamuru
çıkarılan büyük alan hala berbat vaziyette. Maden çıkarıldıktan sonra bu alan
doldurulmalı ve ağaçlandırılmalıydı ama yapılmadı. Suni bir göl meydana geldi.
Hayli de derin ama yazın sivrisinek yuvası… Köyde dolaşıyoruz beklediğimiz bazı
yüzleri görmek kabil olmuyor. Mustafa Kaptan’ın evine gidip Hadika Hanım’ın
çayını içmek isterdik kısmet olmadı. Kızları Semra ve Nebahat’i görmek isterdik
ama nafile… Daha kötüsü ise davetine icabet ettik Fatoş’un ama anlaşma ters
döndü, bizim işimizin acilliği, Fatoş’un aynı saatlerde bir başka yerde önemli
bir toplantısı olması buluşmamıza mani oldu. Ne şans be! Demek ki bizi evinde
ya da evin bahçesinde ağırlayacak birilerini bulmak kabil değil! Oysa Adnan Abi
ile o villanın imar muamelelerini yaptırmak için ne uğraştık… Neyse bir başka
gün gider, Fatoş ile Beyi Seyit’in kahvesini içeriz. Hani şunu demek isterim ki Fatoş’la aramıza
kimse giremez! Boşuna aramıza açmaya çalışmasın kimse! O bana yadigâr. Ağabeyi,
Bülent Sarıyer’den uzaksa da aramayı ihmal etmiyor. Hadika Hanım’da az meşakkat
çekmedi ama herkes gibi o da direniyor. Önce koca ve sonra da evlat acısı ne
demek! Yapacak bir şey yok, Nebahati, Semra’yı beylerini ve Hadika Hanım’ı da bir
daha gelişimizde görürüz.
Sordum
Demirciköy’de kimlerin ağa olduğunu… Sadık Çavuşlardan Kadir Durusoy anlattı.
Maşallah Kadir hayli donanımlı, köyü, köylüleri çok iyi tanıyor… Muhtar Ali
Kap’tan olmayınca, kurtarıcımız Kadir Durusoy ile Ahmet Kurt oldu. Köyün
ağalarını sorduk; Üç önemli ismi işaret ettiler; Hüseyin Ağa, Sadık Çavuşlar ve
Hurşit Ağalar. Ahmet Kurt “Bu isimleri ağa olarak biliriz biz” diyerek Kadir
Durusoy’u tastikledi! Yeni dönem ağalarını sorduk duraksamadan yanıt verdiler.
“Ne ağası be! Günümüzde ağa mağa kalmadı! Villalar, siteler varken ağa mı
aranır. Türkiye’nin nerede ise tüm zenginleri burada”. Doğru söze ne denir. Bu
arada elimizdeki belgede “Mektepli Mehmet Efendi, Eşraftan, Demirciköy”
yazıyor. Mustafa Kemal emriyle 1336 (1920) de Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Rumeli Feneri mıntıkası için gösterilen heyette yer alıyordu. Mektepli
Mehmet Efendi ismini duymuşlar ama kimlerden olduğunu bilmiyorlar!
Köyün saygın
isimlerinden biri de eski dönemlerde Atatürk’ün silah arkadaşlarından Muharrem
Çavuşmuş! Mustafa Kemal’in emrinde olmuş savaş dönemlerinde. Muharrem Çavuş
oğlu İdris Pehlivan ve Onbaşının Mehmet hatırda kalanlardan…
Bir tur
atalım dedik köy meydanında, dolaşalım sağı solu dedik, yürüdük… Güllü evi
gördük. Harika bir ev! Meşhur Muharrem Çavuş’un kızı Sabiha ile evlenen Şükrü
Andaş’ın yaptırdığı bahçe içinde bir ev… Villalar halt etmiş yanında. Tüm bahçe
güller içinde! Evin kızı Aysun, yoldaşım
Suat’ın oğlu Ahmet’le aynı yastığa baş koydular ama birkaç yıl evvel bu mutlu
evliliği noktaladılar. Çocukları Ayşın iki arada bir derede… Annesini terk
etmiyor, babasını ihmal etmiyor, Başka ne yapabilir ki?
Her yerde
bir sürpriz yaşarız bu köyde de yaşadık. Ahmet Kurt ile konuşurken biri aramıza
girip yanıt verdi. Adını sordum “Sabri
Çalıcı” dedi. Şaşırdım ve “Sen Çalıcı Ahmet’in neyisin?” diye sordum. “Büyük
oğluyum” yanıtını aldım. Bu kadar olur be! Babasını sordum yaşı 86 yaşam
savaşını devam ettiriyormuş. Her gün değnek elinde ama iki büklüm bahçeye gidip
geliyormuş. Çalıcı Ahmet çok yaman bir CHP’li idi. Birlikte yıllarca aynı amaç
doğrultusunda hizmet ettik. Uzun zamandan beri karşılaşmıyorduk. Zekeriyaköy’e
aktarma yaptığımızda mutlak gereceğim kendisini. Söz mü söz hem de Balcı sözü!
Müthiş sıcak
altında hayli dolaşıp durduk. Hata ettik, takım elbise giydik. Böyle olunca da
buram buram terledik. Burada yatacak halimiz yok. Çekip gideceğiz. Sezai
Büyükdurmuş’un acil işi vardı gitti. Biz de otobüs bekliyoruz. Otobüs gelene
kadar gözden geçirdik notlarımızı şunları da kayda düşelim dedik.
Köydeki üç kaynak
suyundan Hafize Hanım suyu hala halkın hizmetinde, ama diğer iki kaynak suyu
yani Kumsuyu ile Kadıbaba suyu site inşaatlarına kurban gitti. Çok yazık!
Köyde ilkokul
yok, öğrenciler Kilyos İlköğretim okuluna gidiyorlar. Yaz kış bunca insanın
oturduğu (en az 2 – 3 bin kişi) köyde okul yok, sağlık ocağı yok yani resmi
daire yok. Ne kadar tuhaf!
Yine
Demirciköy’de her hangi bir dernek de yok. Köyde 2 cadde, geçici sokaklar hariç
8 sokak ve 8 site bulunuyor.
Demirciköy’de
saptayabildiğimiz kadarıyla; Hacı Baba, Sadık Kenarcı, Mustafa Şişman,
Burhanettin Erkan, Orhan Erkan, Mehmet Saral, İbrahim Bilgin ve Ali Kaptan
muhtar olarak görev yaptılar. Ali Kaptan dört dönem arka arkaya kazandı
muhtarlığı, halen görevine devam ediyor, tekrar aday olsa karşısına başka aday
çıkmaz, çıksa da yine kazanır diyorlar, bize durumu belirtmek düşer, o kadar!
Sıcak bunalttığı
anda otobüs imdadımıza yetişti. Tekrar yola düştük… Sarıyer’deyiz. Bakalım
bundan sonra yolumuz nereye düşer?
Yahu ne kadar da unutkan oldum. Bari şimdi
hatırlatayım: Bakın, Aşiyan’dan Kısırkaya’ya kadar bu coğrafya’da oturanlara
“Sarıyerli” deniliyor. Üstelik “Sarıyerli olmak ayrıcalıktır” söylemi dilden
dile geziyor. Bu demektir ki Sarıyerli kendi değerlerine sahip çıkacaktır.
Sarıyer Spor Kulübü, Sarıyerlilerin sahip çıkacağı bir kuruluştur. İlçenin
Türkiye Liglerinde oynayan tek profesyonel kulübüdür. Her Sarıyerlinin kulübüne
destek olması gerekir diye düşünüyorum. Bunun da kolayı var. Şöyle ki: İş
Bankası’nın kulüple anlaşarak çıkardığı Maxsimum Kart (Kredi kartı) isteklilere
verilmeye başlandı. İş Bankası Sarıyer Şubesinden, Sarıyer Spor Kulübü amblemini
taşıyan Maxsimum Kredi kartı alarak kulübe destek verebiliriz. Ben aldım, size
de öneriyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder