13 Kasım 2012 Salı

GÜNBOYU SARIYER’DE DOLAŞMAK- 18 (Demirciköy)


Demirciköy’e gitmeye karar verdim. Eeee ne yapalım “davet” var. Davete “Yok” demek lüksümüz yok! Davete icabet etmek hem yerinde bir hareket hem de davet edeni sevindirmek, mutlu kılmaktır. Hal böyle iken “Fatoş’u” mu kırabilir miyim? Asla! Geliyorum haberini uçuracak sonra da kahvelerimizi içeceğiz.
Sabah 11.30 Şehit Mithat Caddesinde otobüs durağındayız. Yarım saatten fazla bekledik. 151 No.lu Belediye otobüsü geldi ama bizde güneş altında piştik. Bu arada ortaokuldan arkadaşım İsmail Güven’de geldi. Şu Kilyos’ta herkesin tanıdığı Serdümen İsmail (Güven). O da nereli olduğuna karar vermiş değil ya. Kilyos’lu mu, R. Fenerli mi, Sarıyerli mi? Neyse! Durakta otobüs beklerken eski günleri andık. Benden iki yaş küçük “Aynı sınıfta okuduk” dedi. Doğrudur, ben iyi öğrenmek için her sınıfı iki sene okudum da ondan olabilir (!). Kilyos’ta ayrıldık. Biz yola devam. Demirciköy Caddesine girdi otobüs. Karşımıza bir Disco çıktı. Kilyos bahsinde bunu görmemişiz. Bu demektir ki Kilyos’da bir değil iki disco var.  
Demirçiköy Caddesinden hızla ilerliyoruz. Yeni yeni villalar, binalar. Cadde bakımlı, asfaltlı yerinde ve tertemiz! En önemlisi de sağımız solumuz çam ağaçları ile kaplı. Köye girişte Kumsuyu çeşmesinin bulunduğu yeri aradı gözlerim. Yok! Bu mevkii Altınbaş ailesi tarafından satılmış ve burada Kumsuyu Evleri isimli site yapılmış. Kumsuyu ise artık yok! Aynı yol üzerinde eski Muhtar Orhan Erkan’ın evini aradı gözlerim. Bulamadım. Belki vardı ama büyük bina ve villalar arasında sıkışmış olmalı! Hemen detaya girmemek gerek. Öyle ya önce Demirciköy’ü tanımaya gayret edelim. Demirciköy bugünkü yerde değildi önceleri. Bunu belirtmeliyim. Bulunduğu yer, yani ilk Demirciköy, Uzunya deresinin kıyısında ve deniz sahilinde bir yerdeydi. Hıristiyan mezarlığının denize yakın ve Uzunya deresi kenarında olması bunu doğrulamaktadır.
Demirciköy’ün bu ismi almasına neden, köy halkının demircilikle uğraşmasındandır. 17. yy da köye gelen ailelerin bir kısmı deniz sahilindeki köye yerleşmiş, bir kısmı da bugünkü Demirciköy’e konmuştu. Zamanla Rumların köyü terk etmeleri, köy halkının ziraatla uğraşmaları nedeni ile aşağıdaki topluluk da yukarıya kaymış böylece bugünkü Demirci Köy meydana gelmiş.
Demirciköy Osmanlı döneminde hayli ilgi görüyordu. Padişahların, paşaların ve zenginlerin avlandıkları yerlerden biriydi. Buradaki Bilecik Çiftliği çok ünlü idi. Bu çiftlik birkaç kez el değiştirdikten sonra çiftlik olarak özelliğini kaybetti.
Fransız Devrimi (1793) sadece Fransa için değil dünyaca çok önemli olaydı. Fransız Devriminden kaçak Alyon Ailesi İstanbul’a gelmiş ve kendilerine Büyükdere’yi mesken seçmişlerdi. Alyon ailesi piknik için geldikleri Demirciköy’ü beğenince yaz aylarını burada geçirmeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu ailenin gelmesiyle Demirciköy, zenginlerin ve şöhretli insanların sık sık uğradıkları bir yer oldu.
Demirciköy’e “Paşalar Köyü” de denilir. Bunun nedeni Dönme İbrahim Paşa (Abraham Paşa) ile Damat Mehmet Paşa’nın köyde kışın avlanmaları, yazın dinlenmeleri ve uzun süre ikamet etmeleriydi.
Yahu aklımıza gelmişken yazalım da kurtulalım.  Balyoz Davası sonucu TSK nin güzide subayları ile daha önce emekli olmuş kuvvet komutanlarının ceza aldığı bir günün ertesinde Demirciköy’ü gezdiğimize göre bu köyden çıkan bir kuvvet komutanından bahsetmezsek görevi ihmal etmiş oluruz.  Efendim, Allah uzun ömür versin, Süleyman Demirel’in çok güçlü olduğu ve başbakan olarak görev yaptığı dönemde askerle ters düşer. Yapılan YAŞ toplantısında terfiler konuşulur ve Hava Kuvvetleri Komutanı emekli olunca yerine, yeni bir Orgeneral komutan ataması yapılacaktır. Başbakan direnir, direnir ve istediğini yapar. Kuvvet Komutanı olmasını İstemediği Orgeneralin yerine Korg. Cemal Ergin’i Hava Kuvvetleri Komutanlığına atar. Korgeneral, Orgeneralin komuta edeceği görevi de severek kabul eder! Böylece daha o zaman TSK lerinde teamüller yıkılır adamsendecilik ve post kavgası başlamış olur. O örnek olmasaydı, günümüzde Jandarmadan Genel Kurmay Başkanı olur muydu? Bugüne kadar hiç oldu mu? Hayır! Eeeee koltuk bir başka sevdadır! Korg. Cemal Ergin Kuvvet Komutanı olarak görev yaptı ve devrini tamamlayarak hakka yolcu oldu. Mezarı Demirciköy Mezarlığındadır. Bir Fatiha da ona okur, âmin deriz.
Demirciköy tarihi eser bakımından zengin değil. Alyon Ailesinin kendi adlarına yaptırdıkları çeşmeden eser yok. Tarihi tek eser, Çeşme Sokaktaki Nefise Hanım çeşmesidir. Çeşme 1896 tarihinde Şakir Efendinin kerimesi (Kızı) Hacı Nefise Hanım…” adına yaptırılmıştır. Köyde tek kaynak suyu budur. Kullanılmaya devam ediliyor.
Köye girişte soldaki büyük villanın yerinde eskiden İbrahim Paşa’nın (Abraham Paşa) büyük av köşkü vardı. Zamanla yıkılıp gitti. Kalıntıları da son birkaç yıl içinde yok oldu. Köydeki tek cami çok eski tarihlerde yapılmış ama harap hale gelince yıkılmıştı. Cami 1976 yılında Çarmıklı ailesi tarafından yeniden yapıldı ve adı “Demirciköy Hacı Mehmet Çarmıklı Camii” oldu. Bu cami de zaman içinde viran hale geldi ve tarihi özelliklerini de kaybetti. Köy camisiz kalamazdı ya! Yerine, yeni bir cami yapıldı. Ama ne cami? Her halde Sarıyer’deki en görkemli camilerden biri olarak kabul edilebilir.  Hayırsever bir vatandaş olan mimar Caner Aksüt çizimlerini yaptı, maddi yardımda da bulunarak inşaatı başlatarak büyük kısmını tamamlamış sonra da köy muhtarı Ali Kaptan sahiplenmiş olayı ve kendisine yaman yardımcılar bulmuş İşadamı Hüseyin Bilgin yanında oğlu Sefer Bilgin, yeni Demirciköylülerden Sezai Büyükdurmuş ve köy halkı müthiş bir uğraş vererek zor işin üstesinden gelmişler. Helal olsun onlara be! Bu camide namaz kılmamıza, Semih Kurt kardeşimizin beklenmedik ölümü vesile oldu. Önce öğle namazını ve sonra da Semih kardeşimizin cenaze namazını kıldık ve defnettik âmin sesleri arasında! Bu gezimizde de öyle namazı kıldık bu mükemmel ibadethanede. Camii 700 m2 kare alana sahip. Yazılı belgeye göre 350 kişilik! Bana en az 500 kişilik olabilir, karar benim değil, söyleyecek sözümüz olamaz! Cami inşaatı 2008 yılında başladı 2011 yılında tamamlanarak ibadete açıldı. Yaptıranlardan, yapanlardan, yapılmasına katkı verenlerden, köy halkından ve sahip çıkanlardan Allah razı olsun deriz.
Unutmadan ve atlatmadan yazmayı da görev biliriz. Köyde ilköğretim okulu yok ama büyük bir cami var. Var ama neye yarar 350 kişilik camide sadece imam Köksal Bektaş dâhil 7 kişi namaz kıldık!
Hüseyin Bilgin işlerin koordinatörü, oğlu Sefer Bilgin ise işleteni! Neyse Hüseyin Bilgin Sarıyerli Genç İşadamları Derneği Başkanı olarak hayli tanınmış. Bir ara Sarıyer’i temsilen Meclis üyeliği de yapmış. Sefer Bilgin ise hem okumuş hem de çok aktif ve sosyal yanı oldukça fazla! Sefer Bilgin de birkaç dönem Sarıyer Spor Kulübünde yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı.
Köyde cami olur da kilise olmaz mı? Elbette ki vardı. Kilise Kabaklı mevkiinde, Kilisecik adıyla bilinen yerdeydi. Kiliseden arta kalan hiçbir kalıntı yok.
Çarmıklı Demirciköy Evleri Kampusu içerisinde eksi yıllarda Damat Mehmet Paşa’ya ait mükemmel bir köşk vardı şimdi yerinde yeller esiyor, hiçbir kalıntı kalmamış. Keza Alarko Dört Mevsim Evleri Sitesinin içinde de Bizans döneminde kalma bir hamam yıkıntısı vardı, o da yok olup gitti. Ayrıca köydeki Zindan Bayırı mevkiinde bir zindan bulunduğu, Bizanslar döneminde suçluların bu zindanda cezalarını çektiği söylentisi hala devam ediyorsa da ne kadar sorup soruşturduksa böyle bir zindana rastlamadık. Zindan villa inşaatlarına kurban gitmiş olacak! Konuştuğumuz kimseler “Zindan kalıntılarını hatırlıyoruz” diyorlar, böyle olunca biz de “Vardır” diyoruz.
Demirciköy’de bahçecilik ve bağcılık yapılır, orman içi işlerde çalışılırdı. Bilhassa odunculuk ayrı bir işkolu idi bu köyde! 30-40 yıldan beri odunculuk yapılmadığı gibi bağ ve bahçecilik de tarihe karıştı denilebilir. Araziler, ekilebilir olsun, biçilebilir olsun hemen hepsi satış gördü. Siteler aldı başını gitti… Birkaç yıl içinde; Çarmıklı Demirciköy Evleri, Alarko Dört Mevsim Evleri, Doğa evleri, Nida Park Evleri, Green Country Sitesi, Kumsuyu Evleri, Bizim Tepe Sitesi ve Sinemköy siteleri ile Demirciköy köy havasından uzaklaştı ve sitelerden oluşan bir şehir oldu.
Demirciköy’ün yerli halkı Rum’du. Anadolu’dan göç alınca Rum nüfus çoğunluğu kaybetti. 93 Harbi (Osmanlı-Rus Harbi) nedeni ile de köy fazlaca göç aldı. Osmanlı’nın son dönemlerinde Rum nüfus tamamıyla köyü terk etti. 1950 yılında başlayan iç göçler ise dengeleri tamamen alt-üst etti. Yerli halk Sarıyer ve diğer yerlere kaçınca köyde nüfus azalmış, buna karşın bilhassa Karadeniz’den gelen ve site sakinleriyle nüfus karışık bir topluluk halini aldı.
Nüfus karışıklığı elbette ki olacak Sezai Büyükdurmuş Merkez Sarıyer’den yeni yaptırdığı villasına aktarma olursa, diğer cebi sıcaklar neden olmasın? Sezai Büyükdurmuş İnşaat Mühendisi, kendi şirketini yönetiyor. Siyasal ve sosyal çalışmaları ile hayli etkinliği olan biri. İki dönem Sarıyer Belediyesi Meclis üyeliği yaptı. Bir dönem de İstanbul Büyük Şehir Belediyesinde meclis üyesi olarak Sarıyer’i temsil etti. Bir dönem Belediye Başkan yardımcılığını üstlendi. Ayrıca, Sarıyer Spor Kulübünde 8 dönem yönetim kurulu üyesi ve asbaşkan olarak görev yaptı.
Demirciköy yazın sayfiye yeridir. Bu özelliğini 30-35 yıldan beri devam ettirmektedir. Uzunya koyu ve Plaji mükemmeldir. Denizi tertemiz, kumu iyidir. Zaman zaman kıyılara yosun vuruyorsa da temizliği yapılıyor. Plajın üst kısımları kamping olarak değerlendiriyor. Yaz aylarında yüzlerde çadır kuruluyor, adeta bir çadır kent halini alıyor. Burada her türlü ihtiyacın karşılanması imkânı var. Büfeler, lokantalar, otopark, günlük balıklar vesaire… Keza Dalya restaurant da mükemmel. Piknik yerleri, çay bahçeleri harika… Uzunya Plajı Köy’e ait. Köy tarafından Azem Kayacık’a kiralanmış, o işletiyor.
Her Demirciköy’e giderim Cemil Dayı (Kurt) aklıma gelir. Cemil Dayı (1325-1994), yakın dostum merhum Adnan Kurt ile ağabeyi Mustafa Kurt’un dayılarıdır. Biz de Dayı deriz Cemil Efendi’ye…. Onlarca yıl çocuklarımızı Cemil Dayı’nın köyden getirdiği süt ve yumurtalarla büyüttük. Kızmayan, hep gülen, yana eğdiği kasketi ile bir başka köy ağası havasındaydı. Kendisini kaybedeli yıllar oldu. Allah gani gani rahmet eylesin. Oğlu Ahmet Kurt’ta iyidir. Ağırbaşlı ve çok efendidir. Her gördüğünde hatır sormadan geçmez! Ahmet köy işlerine değil, otobüs işletmeciliği yaptı uzun yıllar. Bugünkü sohbetimizde bu yorucu işi bıraktığını söyledi. Vaktini köyde geçiriyor.
Köy kahvesinde sohbet ediyoruz. Kahvehane ama modern bir kahvehane! Köyün ihtiyaçlarına fevkalade yanıt veriyor. Bahçe kısmında oturup sohbet ediyoruz. Ahmet Kurt, Kadir Durusay ve Sabri Çalıcı… Çok iyi bilgilerle beni bilgilendirdiler. Konuşmalar tatlı, konuşmalar içten ve konuşmalar yol gösterici. Buradaki konuşmalardan öğrendik Anıtlar Kurulu tarafından bir taşın koruma altına alındığını. Ne taşı dedik doyurucu bilgi alamadık. Cenevizlilerden kalma dediler. Rica ettik dostlara gösteririz dediler. Namaz sonrası İmam Bektaş Efendi Suat Uysallar ile beni alıp götürdü Mezarlığa. Hayli aradık. Bektaş Hoca “Taş mezar taşıdır ve bir yeniçeriye aittir” deyince “O zaman kolay” dedim. Zira mezar taşları hakkında olan bilgime güvendim ve aramaya koyuldum. Çok geçmeden de taşı buldum. Bektaş Hoca bu taş olmalı dedim. “Tamam” dedi. Kitabedeki bir kısım yazıyı okuyamadı, silinmiş yada bozulmuş yazı okuyabildiği “…. Yeniçeri Sadık ruhuna Fatiha. H. 1154, H. 1738) kısmıdır.
Demirciköy, köy havasından çıkmış! Adeta büyük bir kasaba durumunda! Ancak kasaba için bazı eksikleri var. Onlar tamamlansa sorun yok ama şimdilik büyük bir köy! Bir iki dükkân, market, manav, büfe… Başka bir şey yok sayılır. Köy meydanı hayli büyük! Tam ortada mükemmel ve modern cami, arka tarafında her şeyi düşünülmüş bir çocuk parkı, hemen bitişiğinde suni çim halı sahası. Maşallah Belediye iyi hizmet getirmiş köye…
Köyün etrafı sitelerle çevrili! Köy olarak orta kısım var. Buradan mezarlıklara yöneldik. Kabirde yatanlara “Selamünaleyküm ya ehli kubur” dedik ve yine selamı biz aldık “Ve aleyna ve ve aleyküm ya ehli dünya”. Ne yapalım adet ve kural böyle! Mezarlıkta karşımıza iki okul arkadaşım çıktı karı-koca Sabih ve Güniz Akçay (2008), Sabih Akçay (2011), Allah rahmet eylesin. Yanı başında ise Em. Korg. Hava Kuvvetleri Komutanı Cemal Erkin (1919-2003) (Güniz’in amcası) ilerlemeye devam ediyoruz bu kez karşımızda Çelik Gülersoy’ün mezarı çıkıyor. Hani şu İstanbul’a büyük tarihi eserler kazandıran Çelik Gülersoy! Turing Kulübü Başkanı iken mükemmel çalışmalarıyla dikkat çekti. Sarıyer köylerine de çok yardımcı oldu. Yanı başında annesi Münevver Gülersoy’un (1900-1996) mezarı. Bunlara da Allah rahmet etsin diyoruz ve ilerliyoruz.  Epeydir ziyaret etmemiştik. O nedenle çekinerek gittik mezarının yanına… Adnan Kurt canım arkadaşımı (1929-2001), hemen yanında eşi Asiye Kurt (1941-2008), kaynı Mazlum Uysal (1943-2001), kaynanası Fatma Uysal’ (1914-1987) ve hemen yanında büyük kaynı Yılmaz Uysal (1935-2005’ hepsi yan yana! Allah gecinden versin birkaç kişi daha alacak mezar yeri var! Oturduk kabristanın başına Suat’la beraber üçer İhlâs birer Fatiha okuyup âmin dedik. Biraz da dedikodu yapıp ayrıldık.
Adnan Kurt benim yakın dostum, arkadaşım, ağabeyim. Yıllarımızı aynı amaçların gerçekleştirmek için birlikte geçirdik. Özü-sözü doğru, ince eleyip sık dokuyan, duygulu, zaman zaman alıngan, çoğu kez kuşkulu ama ölesiye seven bir kişiydi. Eşi Asiye de herkesin ablasıydı. Sevmeyeni yoktu. Fatma Teyze iki çocuğumun ebesiydi, Mazlum garip yaşadı, garip gitti. Çocukluk arkadaşım Yılmaz ise ölümü hiç reddetmedi, gelirse gelir düşüncesiyle hareket etti ve kanserle kardeş yirmi yıl geçirdi sonra da ruhunu teslim etti. Hemen arka tarafta Mustafa Kaptan’ın (Kurt) mezarı! Kaptanlığı yanında yaman bir avcıydı da ama ecel onu genç yaşta avladı. Oğlu Semih’i de (2012) ölüm erken yaşta yakaladı. Aynı mezarlıkta ama kabri biraz ötede!
Atlamadan yazalım bir asırdan fazla yaşayıp ölen bir tanrı misafiri var yan mezarlıkta hak yoluna giden! Taşçı Şükrü Dayı’nın (Yılmaz) annesi Vesile Hanım’ın doğum tarihi 1867 ölüm tarihi ise 1977 yedi… Dikkat ediyor musunuz? Tam tamamına 110 yıl yaşamış bu dünyada! Sonra hak yolcusu olmuş. Demek ki dünyaya kazık çakmak yokmuş. O halde nedir bu çekişme, niza, hırs, terslikler, adamsendecilik, kıskançlık, hile, desise, yalan-dolan ve bin bir türle atraksiyon. Sonumuz bir avuç toprak değil mi? Ne var ki insanız yani beşer! Ne demişler insan beşer ama şaşar! Allah mekânını cennet eylesin deriz ve şöyle bir göz atarız kabristana; Aygünler, Kurtlar, Bilginler, İlkurlar, Altınbaşlar, Şişmanlar, Yetimoğulları, Yıldırımlar, Aslanlar, Göçenler, Akçanlar, Erginler, Güvenler ve diğerleri… Herkes yeteri kadar yer satın almış mezarlıktan… Ne yapalım, mezar yeri bulma kaygısı ağır basıyor, tedbirli olmak gerekir.
Aklıma gelmişken yazmalıyım. Zekeriyaköy tarafından köye girişte ve solda maden çamuru çıkarılan büyük alan hala berbat vaziyette. Maden çıkarıldıktan sonra bu alan doldurulmalı ve ağaçlandırılmalıydı ama yapılmadı. Suni bir göl meydana geldi. Hayli de derin ama yazın sivrisinek yuvası… Köyde dolaşıyoruz beklediğimiz bazı yüzleri görmek kabil olmuyor. Mustafa Kaptan’ın evine gidip Hadika Hanım’ın çayını içmek isterdik kısmet olmadı. Kızları Semra ve Nebahat’i görmek isterdik ama nafile… Daha kötüsü ise davetine icabet ettik Fatoş’un ama anlaşma ters döndü, bizim işimizin acilliği, Fatoş’un aynı saatlerde bir başka yerde önemli bir toplantısı olması buluşmamıza mani oldu. Ne şans be! Demek ki bizi evinde ya da evin bahçesinde ağırlayacak birilerini bulmak kabil değil! Oysa Adnan Abi ile o villanın imar muamelelerini yaptırmak için ne uğraştık… Neyse bir başka gün gider, Fatoş ile Beyi Seyit’in kahvesini içeriz.  Hani şunu demek isterim ki Fatoş’la aramıza kimse giremez! Boşuna aramıza açmaya çalışmasın kimse! O bana yadigâr. Ağabeyi, Bülent Sarıyer’den uzaksa da aramayı ihmal etmiyor. Hadika Hanım’da az meşakkat çekmedi ama herkes gibi o da direniyor. Önce koca ve sonra da evlat acısı ne demek! Yapacak bir şey yok, Nebahati, Semra’yı beylerini ve Hadika Hanım’ı da bir daha gelişimizde görürüz.
Sordum Demirciköy’de kimlerin ağa olduğunu… Sadık Çavuşlardan Kadir Durusoy anlattı. Maşallah Kadir hayli donanımlı, köyü, köylüleri çok iyi tanıyor… Muhtar Ali Kap’tan olmayınca, kurtarıcımız Kadir Durusoy ile Ahmet Kurt oldu. Köyün ağalarını sorduk; Üç önemli ismi işaret ettiler; Hüseyin Ağa, Sadık Çavuşlar ve Hurşit Ağalar. Ahmet Kurt “Bu isimleri ağa olarak biliriz biz” diyerek Kadir Durusoy’u tastikledi! Yeni dönem ağalarını sorduk duraksamadan yanıt verdiler. “Ne ağası be! Günümüzde ağa mağa kalmadı! Villalar, siteler varken ağa mı aranır. Türkiye’nin nerede ise tüm zenginleri burada”. Doğru söze ne denir. Bu arada elimizdeki belgede “Mektepli Mehmet Efendi, Eşraftan, Demirciköy” yazıyor. Mustafa Kemal emriyle 1336 (1920) de Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Rumeli Feneri mıntıkası için gösterilen heyette yer alıyordu. Mektepli Mehmet Efendi ismini duymuşlar ama kimlerden olduğunu bilmiyorlar!
Köyün saygın isimlerinden biri de eski dönemlerde Atatürk’ün silah arkadaşlarından Muharrem Çavuşmuş! Mustafa Kemal’in emrinde olmuş savaş dönemlerinde. Muharrem Çavuş oğlu İdris Pehlivan ve Onbaşının Mehmet hatırda kalanlardan…
Bir tur atalım dedik köy meydanında, dolaşalım sağı solu dedik, yürüdük… Güllü evi gördük. Harika bir ev! Meşhur Muharrem Çavuş’un kızı Sabiha ile evlenen Şükrü Andaş’ın yaptırdığı bahçe içinde bir ev… Villalar halt etmiş yanında. Tüm bahçe güller içinde!  Evin kızı Aysun, yoldaşım Suat’ın oğlu Ahmet’le aynı yastığa baş koydular ama birkaç yıl evvel bu mutlu evliliği noktaladılar. Çocukları Ayşın iki arada bir derede… Annesini terk etmiyor, babasını ihmal etmiyor, Başka ne yapabilir ki?
Her yerde bir sürpriz yaşarız bu köyde de yaşadık. Ahmet Kurt ile konuşurken biri aramıza girip yanıt verdi.  Adını sordum “Sabri Çalıcı” dedi. Şaşırdım ve “Sen Çalıcı Ahmet’in neyisin?” diye sordum. “Büyük oğluyum” yanıtını aldım. Bu kadar olur be! Babasını sordum yaşı 86 yaşam savaşını devam ettiriyormuş. Her gün değnek elinde ama iki büklüm bahçeye gidip geliyormuş. Çalıcı Ahmet çok yaman bir CHP’li idi. Birlikte yıllarca aynı amaç doğrultusunda hizmet ettik. Uzun zamandan beri karşılaşmıyorduk. Zekeriyaköy’e aktarma yaptığımızda mutlak gereceğim kendisini. Söz mü söz hem de Balcı sözü!
Müthiş sıcak altında hayli dolaşıp durduk. Hata ettik, takım elbise giydik. Böyle olunca da buram buram terledik. Burada yatacak halimiz yok. Çekip gideceğiz. Sezai Büyükdurmuş’un acil işi vardı gitti. Biz de otobüs bekliyoruz. Otobüs gelene kadar gözden geçirdik notlarımızı şunları da kayda düşelim dedik.
Köydeki üç kaynak suyundan Hafize Hanım suyu hala halkın hizmetinde, ama diğer iki kaynak suyu yani Kumsuyu ile Kadıbaba suyu site inşaatlarına kurban gitti. Çok yazık!
Köyde ilkokul yok, öğrenciler Kilyos İlköğretim okuluna gidiyorlar. Yaz kış bunca insanın oturduğu (en az 2 – 3 bin kişi) köyde okul yok, sağlık ocağı yok yani resmi daire yok. Ne kadar tuhaf!
Yine Demirciköy’de her hangi bir dernek de yok. Köyde 2 cadde, geçici sokaklar hariç 8 sokak ve 8 site bulunuyor.
Demirciköy’de saptayabildiğimiz kadarıyla; Hacı Baba, Sadık Kenarcı, Mustafa Şişman, Burhanettin Erkan, Orhan Erkan, Mehmet Saral, İbrahim Bilgin ve Ali Kaptan muhtar olarak görev yaptılar. Ali Kaptan dört dönem arka arkaya kazandı muhtarlığı, halen görevine devam ediyor, tekrar aday olsa karşısına başka aday çıkmaz, çıksa da yine kazanır diyorlar, bize durumu belirtmek düşer, o kadar!
Sıcak bunalttığı anda otobüs imdadımıza yetişti. Tekrar yola düştük… Sarıyer’deyiz. Bakalım bundan sonra yolumuz nereye düşer?
Yahu ne kadar da unutkan oldum. Bari şimdi hatırlatayım: Bakın, Aşiyan’dan Kısırkaya’ya kadar bu coğrafya’da oturanlara “Sarıyerli” deniliyor. Üstelik “Sarıyerli olmak ayrıcalıktır” söylemi dilden dile geziyor. Bu demektir ki Sarıyerli kendi değerlerine sahip çıkacaktır. Sarıyer Spor Kulübü, Sarıyerlilerin sahip çıkacağı bir kuruluştur. İlçenin Türkiye Liglerinde oynayan tek profesyonel kulübüdür. Her Sarıyerlinin kulübüne destek olması gerekir diye düşünüyorum. Bunun da kolayı var. Şöyle ki: İş Bankası’nın kulüple anlaşarak çıkardığı Maxsimum Kart (Kredi kartı) isteklilere verilmeye başlandı. İş Bankası Sarıyer Şubesinden, Sarıyer Spor Kulübü amblemini taşıyan Maxsimum Kredi kartı alarak kulübe destek verebiliriz. Ben aldım, size de öneriyorum

Hiç yorum yok: