18 Ağustos 2012 Cumartesi

GÜNBOYU SARIYER’DE DOLAŞMAK! -8

Sabah güneşi tepemize inerken biz de otobüsten iniyor ve Kireçburnu limanı önünden Kefeliköy’e doğru yürümeye başlıyoruz. Yol boyu ağaçlık ve bodur park bitkileri… Sahil boydan boya rıhtım. Yollar temiz, yeşil örtü eh işte fena değil! Anlaşılan gece çay içmek için Kireçburnu-Kefeliköy sahil boyuna kilim serenler, kahvaltılarını yapıp çaylarını içtikten sonra pisliklerini de temizlemişler. Ya da Belediyenin çöp arabaları çok erken mesaiye başlayarak tüm pislikleri ortadan kaldırmış. İşte böyle olmalı diyoruz ve yürümeye devam ediyoruz. Solda lokanta ve birkaç yeni bina! Nasıl yapıldı tartışmaya gerek yok! Zengin olan yaptırır! Birinde çok önemli bir sigorta şirketi konuşlanmış, iyi etmiş, buradan iyi yer bulamazdı! Kefeliköy sahil boyunun en önemli yeri Dalyan yeri ve Dalyan Korusudur.


Dalyancılık Boğaziçi balıkçılığının önemli iş kollarından biriydi. Hemen her semtin bir veya birkaç dalyan yeri ve dalyanı olurdu. Kefeliköy’ün dalyan yeri de burasıydı. Dalyan burada kurulurdu. Dalyan evi ise Dalyan koruluğunun içindeydi. Dalyan Koruluyu bu yörenin çok önemli bir sayfiye yeri idi. 1960 lı yıllara kadar İstanbul halkının çok rağbet ettiği bir yerdi. Zamanla bu özelliğini kaybetti ama koruluğu kaybetmedi. Gözü doymak bilmeyen inşaatçılara inatla direniyor. Bakalım nereye kadar?

Kefeliköy’de aynı ismi taşıyan bir otelin olduğunu okuduğumuz kitaplardan anlıyoruz ve doğrudur diyoruz! Gerçekten büyük olmalıdır. Bu otel yanmış, kül olmuş. Bazı kayıtlardan 1962 yandığını öğreniyoruz. Doğruluğundan şüpheliyiz. Bazı kayıtlarda tarih verilmemiş olmasına yangın olayının çok eski tarihlerde olduğu belirtiliyor. Hangi tarihte olursa olsun otelin sahipleri gayet güzel çalışmışlar ve gereken işlemleri yapıp inşaat ruhsatı alarak bu büyük ve devasa binayı otelin yerine yapmışlar! İş bilenin, kılıç kuşananın! Helal olsun, cepleri para dolsun? Gözümüz yok! Ama biraz aydınlatmanın yararı var. Kefeliköy Oteli aslında 19 yy. da mevcuttu. Boğaziçi’nin ilk otellerinden biriydi. Bu otel çok önceleri yandı. Bu otelin müştemilat binalarından biri Çayırbaşı’nda ana cadde’nin tam ortasında (iki cadde arasında)bulunuyor. Bunu karıştırmadan, bahse konu olan Otel çok sonraları işletmeye açılmış ve 1962 yanarak ortadan kalkmış!

Önemli yalılardan biri Bayçu Yalısıdır. Yalı ismini taşıyan aileye aittir. 1882 de inşa edilmiş! Buna göre tam 130 yaşında! Yalıya çok iyi bakılmış; onarımı yapılmış, boyası, badanası yerinde. Yalıda “Villa Rebii!” yazısı dikkat çeker. Koruma kararı belgesinde ise 1962 yılında yanan Kefeliköy Otelinin müştemilatıdır yazıyor. Güle güle otursunlar!

Bu yalıdan sonra üç yalı daha görüş için sıraya girer. Üçü de birbirine bitişik inşa edilmiştir. Birinci yalının kime ait olduğunu öğrenme savaşı vermedim ama ikincisinin isminin Dikranyan Yalısı olduğunu bilirim. Daha doğrusu bu isimle anılsa da esas sahibi bizdeki kayda göre Mehmet Yörük olup bu isimle anılan bir sahilhanedir. Yapılış tarihli 1895 olduğuna göre hayli eski ve tarihi bir eserdir. Bu yalının üçte birlik bölümü kayıtlara göre Hamparsun Çolakal’e ait. Dikranyan ve Hamparsun! Desene Balcı sen ne anlarsın! Nerede kıymetli bir şey varda orada Ermeni, Yahudi ve Rumlar var!

Bu sıradaki üçüncü yalı görünümündeki bina ise uyduruk yalı! Böyle demek gerekir. Zira daha evvel burada boktan bir baraka vardı. İş bilenler inatla direndiler ve burayı yalı haline getirip güzel bir işyeri yaptılar. Hayrını görsünler!

Kefeliköy, eski tarihlerde müstakil bir yerleşim bölgesiydi. Bir zamanlar Büyükdere, sonra Kireçburnu, daha sonra Çayırbaşı’na birkaç yıldan beri de yeni kurulan Cumhuriyet Mahallesine bağlandı. Kireçburnu ve Kefeliköy’ün üst kısımlarındaki arazilerin parsellenerek satıldığı ve burada büyük bir gecekondu mahallesi oluştuğu,buraya da Cumhuriyet Mahallesi denildiği bilinmektedir. Bu ne kadirbilmezlik be! Beş yüz yıllık bir Kefeliköy varken, mahalle adı yeni kurulan Cumhuriyet Mahallesi oluyor. Yahu Kefeliköy Mahallesi de çıkıver işin içinden! Olmaaaaaaaz! Olur mu? Doğruya gelmenin, doğruları bulmanın en anlamı var ki?

Kefeliköy yerli halkı 1475 de Kırım’ın Osmanlılarca feth edilmesi üzerine Kefe’den getirilen göçmenlerden oluşur. Sonraki Kırım Savaşı (1853-1856) sonunda da hayli göçmen getirilip yerleştirildi. Ne var ki aradan bunca yıl geçmesine rağmen Kefeliköy fazla gelişme göstermedi ! Kefeliköy Sarıyer’in en sakin yerlerinden biridir. Evleri bakımlı, insanları sakin tabiatlı ve daha ziyade yaşlı ve emeklilerden oluşur. Son zamanlarda cadde üzerinde yapılan bazı işyerleri ile canlılık kazanma sına rağmen, eski tip konakları ve yalıları ile dikkat çeker ve küçük bir dinlence ve sayfiye yeri olarak bilinir.

Kefeliköy’de çok fazla tarihi eser yok. Buradaki en önemli eser 16. yy. sonlarında yaptırılan Kaptan-ı Derya Uluç Hasan Paşa Mescidi idi. Bilahare Şeyhülislam Damatzade Abdülhayr Mehmet Efendi mescide bir minber yaptırarak bu ibadethaneyi cami haline getirdi. Ne var ki büyük Sarıyer selinde hem cami ve hem de çevresindeki köşkler, yalılar evler sele kapılarak denize sürüklendi ve kaybolup gittiler. İşte bu olaydan sonra anlıyoruz ki; Kaptan-ı Derya Uluç Hasan Paşa’nın yaptırdığı mescide Şeyhülislam Damatzade Abdülhayr Mehmet Efendi minber yaptırmakla hata etmiş1 Zira mescit cami olduktan sonra kimseye hayretmedi ve bir selle denize gitti. İnanmayanlara bu camiin fotoğrafını arşivimizden çıkarıp gösterebiliriz. Yalan yazacak halimiz yok, inanan inanır.

Kefeliköy’ün renkli simalarından biri Güner Güneş’ti. Aslen Büyükdereli olmasına rağmen uzun yıllardan beri ablası ile beraber Kefeliköy’de yaşıyordu. Bu yerleşim bölgesini çok iyi tanıyan bir kişiydi. Büyük Sarıyer selinden bahsedildiğinde Kefeliköy’deki cami ile bazı evlerin selle birlikte denize sürüklendiğini konuşurken; “Kefeliköy’de sel felaketini ve o günleri yaşayan bir yaşlı hanım var” demiş ve bu hanımla birkaç kez konuşarak aldığı bilgileri bana aktarmıştı. Aradım Güneri, üzücü haber aldım. Meğer Güner son yıllarda alkole vermiş kendisini, Kefeliköy sahili boyunca ve Kefeliköy Parkında gün geçirmeye başlamış. Bu tür yaşam ne getirecektiyse onu getirdi ve Güner Güneş üç yıl önce siroza yenik düşerek ayrılıp gitmiş dünyamızdan.

Kefeliköy’de iki tarihi çeşme vardı. Hasan Paşa (Kaptan Gazi) çeşmesi (1897) yol yapım çalışmaları sırasında ortadan kaldırılırken, diğeri Hacıosman Bayırındaki Kethüda Bey Çeşmesidir (1803). Ne var ki bu çeşmenin hem suyu yoktur ve hem de kitabesi yarı beline kadar toprağa gömülüdür. Sanki bir mezar taşı kitabesi!!! Yok desek daha yerinde olur!

Böbrek ağrısı, idrar yolları iltihabı gibi can sıkıcı hastalıkların tedavi merkezi Kefeliköy’dü birkaç yıl öncesine kadar. Kefeliköy’ün üst kısımlarında bulunan Kefeliköy Kumdöken suyu az akardı ama şifa dağıtırdı. Rahatsızlığı olanlar sabahın erken saatlerinde gelip bidon bidon su alıp gider, aynı şey akşamın geç saatlerine kadar devam ederdi. Kefeliköy Kumdöken suyu şifa dağıtırdı. İki üç bardak içildikten sonra rahatlama görülür, sancısı olanlar sancıdan kurtulur, kum sancısı çekenler kum dökmeye başlar, taşı olanlar da bir iki gün içinde taşını düşürürdü. Böylesine içimi güzel ve şifalı bir suyun yok olmasına göz yumulması ya da göz göre göre terk edilmesine üzülmemek, insanlıktan nasip alınmamış demektir. Her yerleşim bölgesinde olduğu gibi Kefeliköy’ün de yamaçlarına gecekondu yapılınca, doğrudan fosseptik çukurlarının kullanılması, memba suyuna atık pis suların karışmasına neden olmuş ve bu nedenle de şifa dağıtan Kefeliköy suyu hastalık yayan bir su olanca da terk edilmiştir. Yuhhhh beeee!

Kefeliköy’ü bağlı olduğu Cumhuriyet mahallesinden ayrı tadat ettik. Zira Cumhuriyet Mahallesi çok yeni bir muhtarlık! Ne fazla gitmişliğimiz var ne de gezmişliğimiz! O nedenle bu ayıp da bize yeter der ve etrafımızı kolacan eyleyerek yürür gideriz. Hem yürüyüp gideriz hem de mırıldanırız:

Tüketti her şeyi bir şey kalmadı cepte, Git dinlen, hayatını yaşa Kefeliköy’de…

Yazan İbrahim BALCI

Hiç yorum yok: