Hafta
sonları geziyorduk köyleri, bu kez hafta başı düştük yollara. Pazartesi sabahı
bir telefonla kendime geldim. Sarıyer’in renkli isimlerinden Yorgancı Mustafa
Üçer’in eniştesi vefat etmiş. Cenazesi Zekeriyaköy Mezarlığına defnedilecekmiş,
cemaat için iki vasıta ricasında bulundu. Sarıyer Belediyesine telefon ederek
olur aldık. Cenaze namazı Sarıyer Ali Kethüda Camiinden öğle namazından sonra kılınacak
ve mevta Zekeriyaköy mezarlığına defnedilecekti. Hem komşumuz, hem arkadaşımız
ve hem de cami yoldaşımızın acılı gününde yanında olmamız gerekiyordu. Gidecektik.
Madem Zekeriyaköy’e gideceğiz o zaman şu köy söyleşisini yapmak akla yakındır deyip
Suat’la anlaştık ve öyle yaptık.
Zekeriyaköy
mezarlığı çok güzel bu mezarlıkta ruhi bir rahatlık var. Her ne kadar önünden
yol geçiyorsa da pek önemli değil. Üç cephesinde yeni yeni siteler. Mezarlık içi
yaşlı ama dinç ağaçlarla dolu! Meşe, kestane, kayın, gürgen. Şöyle bir göz
attım eski mezar taşlarına Sarıyer’in en eski Türk köyü olduğuna kanaat
getirdim. Mezar taşları da hayli yaşlı! Böyle olunca tarihi de hayli eski
olacak elbette. Ama önce köy ismi nereden gelmektedir önce ona bakalım.
Niçin Ahmet,
Mehmet, Hasan Hüseyin köyü değil de Zekeriyaköy? Elbette bir hikmeti vardır
dedik ve sorup soruşturduk. Efendim köy içinde bir yatır var. İsmi Zekeriya. Bu
yatırın adına izafeten köye Zekeriyaköy denilmiş. Demek ki köy, köy haline
gelmeden önce bu zat vefat edip buraya gömülmüş, daha sonra köy kurulunca bu
zatın ismi köye verilmiş! Olsun ne yapalım! Değiştirecek halimiz yok ya! Bunu
böyle belirttikten sonra şunu da hatırlatalım Zekeriyaköy ilk önce Yerliköy
Çiftliği denilen mevkii de kurulmuş, şimdiki yerine yıllar sonra getirilmiş!
Zekeriyaköy’deki
en eski tarihi eser köy Camiidir. Çelebi Müfti lâkabı ile maruf Şeyhülislam
Hocazade Mehmet Efendi tarafından yaptırılmış. Cami defalarca bakım ve onarım
gördüğü için eski camiden eser kalmamıştır. Sadece yeri aynı yer. Camii
yaptıran Şeyhülislam Hocazade Mehmet Efendi’nin ölüm tarihi 1615 olduğuna göre,
cami belki ölümüne yakın bir tarihte belki de epey önce yapılmış olabilir. Şeyhülislam
Hocazade Mehmet Efendi caminin bakım ve onarımını olduğu gibi imam, müezzin ve
kayyumunu da düşünmüş giderlerin karşılanması için Sarıyer’de bir hamam inşa
ederek vakfetmiş. Vakfiyesinde de hamamın geliri ile camiin ihtiyaçlarının
karşılanacağı yazılıdır ama kim ipler kim dinler. Hamam çok uzun süreli kiraya
verildiğinden Hamamcıoğlu ailesine geçmiş, hala aynı aile tarafından
kullanılmakta ama Zekeriyaköy camiine bir kuruş dahi verilmemektedir. Zekeriköy
sınırları içinde bulunan Kiptaş Sitesi içinde de bir cami var ama tarihi bir
özelliği yok.
Köyde tarihi
çeşmeler var. Köy içindeki ulu çınar ağacının hemen yanındaki çeşme Sultan IV.
Mehmet’in (Avcı Mehmet) Hanımı ve Sultan III. Ahmet’in annesi Emetullah Valide
Sultan tarafından 1745 de yapılmış. Fakat bakım ve onarımlar neticesinde bütün
özelliğini kaybetti. Son onamını 1994 yılında yapıldı. Çeşmenin eski kitabesi
muhtarlıkta koruma altındadır.
Soğuksu Çeşmesi
de önemli tarihi eserlerdendi ama suyu köy içindeki çeşmeye verilince
özelliğini kaybetti ve kaderine terk edildi. Bu çeşmenin 1793 de Ziştovi Ayşe
Hanım tarafından yaptırıldığını kitabesinden anlıyoruz.
Yapacağımız
ilk iş köyün yaşlılarından Faik Topçu ‘yu bulmak! Herkesin sevgilisi, ettiği
küfürlerle insanı değil mandayı bile güldüren şu meşhur Kara Faik’i bulmak!
Kahvehaneye baktık, tanıdıklara gözükmeden kolaçan ettik, yok. Evine gittik.
Bir iki bağırdık, odasında ayağa kalkıp pencereyi açtı. Mutluluk akıyordu
yüzünden. “Gelin be, gelin içeri be!” diyerek buyur etti bizi. “Yalnız mısın?”
diye sordum “Evet” dedi. Aralık kapıdan içeri süzüldük, sarıldık hasretle
birbirimize, yenge göründü. “Yahu hani yalnızdın? Bak yenge buradaymış” dedim.
Güldü ve “Yahu ikimiz kaldık, çocuklar sağda solda, yalnızız işte” dedi.
Yakından tekrar gördük, o eski Kara Faik yok. Hayli çökmüş. Bastonsuz
gezemiyor, aynı zamanda yanında da en azından bir kişi olması gerekiyormuş.
Eskileri konuştuk durduk. Sait Ağabeyimi, Nevin yengeyi sordu, öldüklerini
söylemiştim unutmuş. “Ölen kalan var mı?” diye sordu “Av. Fikret Canlı’yı, Kel
Yakup’u, Haluk Yarar’ı ve Aycan’ı söyledik. “Yapma be!” diyerek içini çekti.
Oysa ölümleri duymuştu ama unutmuş olacak! Olur ya insanlık hali. Yaşını merak
edenlere hatırlatırım 1925 doğumlu yani tam tamamına 87 yaşında. Allah daha
uzun ömür versin. Verir verir uzun ömür verir, çünkü Kara Faik’in ölmeye hiç
niyeti yok, gözlerinin içine bakarak bunu izledim, anladım.
Anlattım
meramımı Kara Faik’e. “Sor ulan soracağını a teres” dedi. Hala eskisi gibi
ağzına geleni söylüyor. Hani bir söz vardır ilk kez ondan duymuş kayda
geçmiştim. Kızdığında peşrev yapar gibi elini salladıktan sonra “Bokla trampa
yap, yarı yarıya yine zarar” diyerek kızdıklarını aşağılardı. Cimri olanları
hiç sevmezdi, onlar içinde şöyle derdi: “Boğazından sıkarsın kıcından bir
dirhem bok çıkmaz”. Fakirin zenginleri diline doladığı zamanlarda yine kızar ve
fakir için “Hergele tavuk olmuş kendisini darı ambarında zannediyor” diyerek
kahkaha ile gülerdi. Yalan konuşanları sevmez onlar içinde “Kabaktan terazi
olursa boktan olur dirhemi” derdi. Yani demek isterim ki; Kara Faik’i anlatmaya
kalksak kitap yazmak gerekir! Yahu unuttuk her şeyi, Kara Faik’i yazıp duruyoruz,
biraz da kendi işimize bakalım.
Zekeriyaköy
yerli halkı Kırım’dan gelen Kırımlı Türklerden oluşmuş. 93 Harbi (Osmanlı Rus
Savaşı) nedeniyle de Doğu Karadeniz ve Balkanlardan gelenlerde olmuş. Köy
1950’li yıllara kadar 50-60 hanelik bir köydü. Köyde bahçecilik, hayvancılık
yapılıyordu. Bilhassa Zekeriköy sütü çok meşhurdu. Sarıyerlilerin vazgeçemediği
süt Zekeriyaköy sütü idi. Bir numara süt hangisi diye sorulduğundan herkes
Zekeriyaköy sütü dermiş! Doğrudur der tasdik ederiz.
Zekeriyaköy’de
yıllar yılı büyüklerin saygınlıkları oranında dostluklar pekişip gelişti. Can
davası, kan davası olmadan, olsa da devam ettirilmediğinden iyi güzel geçinip
gittiler. Sarıyer’e yakın olması nedeniyle köyün gelişmesi, kalkınması daha
kolay oldu.
Zekeriyaköy’de
de sözü dinlenen ve hala daha isimleri dilden dile gezen insanlar vardı.
Bunlara Ağa deyip çıkarlar işin içinden. Her biri yüksek tepe gibiydiler.
Yanlarına kolay varılmaz ama ihtiyaç duyulduğunda kollarını açarak köylüleri
kucaklar ve iyi olmaları için ellerinden geleni yaparlardı. Abdi Ağa deyince
akan sular dururmuş. Adı hala saygınlıkla anılıyor. Hacı Sadık Ağa bir diğer
saygın insan. O dönemlerde hacca gitmek öyle her baba yiğidin harcı değildi.
Gittiğine ve sağlıkla döndüğüne göre saygınlığı da elbette ki olacaktı. Öyle de
oldu. Şakir Ağa (Bingöl) da güçlü ağalardan sözüne güvenilen ağalardan biriydi.
Öyle olmasaydı aile bireyleri köy muhtarlığını yıllar yılı devam ettirebilirler
miydi? Aman Allah’ım İsmail Bingöl muhtar, Nihat Bingöl muhtar ve nihayet
Mustafa Bingöl muhtar. Üstelik Mustafa tam 5 dönem yani 25 yıl bu işi üstlenmiş
bir kişi. Dayallar da muhtarlıktan yana
nasip alanlardan. Dayallardan da Mustafa Ağa, Şerafettin Dayal ve Ahmet Dayal
muhtar olarak hizmette kusur etmediler. Aman, unutmayalım ağaları saymaya devam
edelim Ali Ağa (Koyuncu), Halil Ağa, Mustafa Ağa (Dayal) her biri ağırlıkları, efendilikleri ve saygınlıkları ile isimleri bugüne
sarkan ağalar. Ben de bir eklenti yapayım. Sorduklarımdan bir olumlu yanıt
alamadım. Ağalar arasında bir de Ethem Ağa olacak. Belki çok eski olduğu için
akla gelmedi, olabilir. Kimdir bu Ethem Ağa ona bakalım. Milli Mücadele
başlarken Ankara’da bulunan Mustafa Kemal, Rumelifener mıntıkasında Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulmasını ister (1336-1920). Mustafa Kemal
tarafından kurucu olarak altı kişi göreve tayin edilir. Bunlardan biri
Zekeriyaköy’den Muhtar-ı Evvel Ethem Ağa’dır. Demek isterim ki Ethem Ağa bir
dönem evvelki muhtar idi ve aynı zamanda kendisini milli mücadeleye adayan bir kahramandı.
Zekeriyaköy’de
o dönemlerde bir de Kadir Ağa olduğunu öğreniyoruz. Bu kadir Ağa da çok yaman.
Kitaplar öyle yazıyor. Zira Zekeriyaköy’de sözü geçen, Sarıyer’in sayılı
insanlarıyla da sağlam bağları olan bir ağa. Milli mücadele sırasında Sarıyer
köylerinde haraç kesen Rum çetelerin temizlenmesi sırasında elinden geleni
yapmış. Çeteci İpsiz Recep Reis Rumlara
karşı verdiği mücadele nedeni ile İngiliz tarafından gece gündüz aranırken, kurtuluşu
Zekeriyaköy’e gitmek ve Kadir Ağa’ ya sığınmakta bulmuş. Çete Reisi İpsiz Recep
ile çeteci arkadaşlarını Kadir Ağa misafir etmiş, sabah erken saatte köyden çıkıp
gitmelerine yardımcı olmuş. Gel de böyle bir Ağayı anmadan geç! Olur mu? Olmaz,
biz de nur içinde yatsın diyoruz.
Kara Faik’e
sorduk “Halen ağa var mı? Ağalık kaldı mı” kısa ve kesin yanıt verdi; “Bırak be
insanlık bitmiş, nerde? Kim ağa olacak!”. Devam ettik sormaya “Şimdi, ağa kim
olsun diye sorsalar köylüler ne der? Yani Kara Faik ya bir başkası için olur
derler mi?” “Balcı sen işi gücü bıraktın boktan gıda çıkarmaya bakıyorsun, bu
halk tavuk mu be?” Kara Faik bu sözüne itiraz olur mu? Durduk!
Kara Faik 87
yaşında, Ortanca Faruk (Polis Faruk Dayal) 89 yaşında, Muazzez Hanım köyün en
yaşlısı 91 yaşında… Çalıcı Ahmet de yaşlı ama tam yaşını öğrenemedik, 85’ in
üzerinde olduğunu söylediler. Eeee o da az değil! Pas geçmeyelim zira azar
işitmek mukadderdir. Zekeriyaköy’den Sarıyer’e gelin giden Melek Hanım (Okan) 1921
doğumlu yani o da 91 yaşında, Sarıyer’de yaşamını devam ettiriyor. Akıl sağlığı
ve keyfi yerinde. Muazzez ve Melek Hanımlar aynı yaşta ama şimdi ayrı yerlerde.
Hepsine birden uzun ömürler dileriz, elimizden başka bir şey gelmez! Çalıcı
Ahmet’e bir parantez açmak isterim. 20’li yaşlardaydım kendisini tanıdığımda.
Ben CHP da Ocak Gençlik kolu Başkanı o da Zekeriyaköy delegesiydi. Yaman
partiliydi. Hemen her genel kurulda konuşur, en ağır eleştiriyi yapar, son
sözleri ise “Kırmadım ya sizi. Yine sizi seçeceğiz ama bu sefer iyi çalışın”
olurdu. Eski hızını kaybetti ise de yine de her gün bahçesine gidip geldiğini
öğrendim. O da çok yaşasın.
“Yaz ulan,
köyün düzenini particilik bozdu. Eskiden yoktu dargınlık falan, ne zaman
particilik çıktı, köy bölük pörçük oldu” dedi Kara Faik. Ben de “Emrin olur”
dedim ve söylediklerini aynen yazdım. Ama Kara Faik bu, bir zaman olmuş canı yanmış
askeriyeden. Sadece onun değil pek çok köylünün canı yandı! Efendim Rusya
saldırırsa, İstanbul mahf olur düşünceleri ağır basınca köylülerin yüzlerce
dönüm arazisine sudan ucuz fiyata el konup füze rampaları kurdular. Yıllar yılı
ne Ruslar geldi, ne de Bulgaristan ve Yunanistan saldırdı! Nihayet “Kaldırılsın
rampalar” denildi ve çekip gitti askeriye… Eee araziler ne olacak? Hiç ne
olacak TOKİ denilen kuruluşa verilecek, ev yapacak, villa yapacak fakire
yapıyorum deyip zengine satacak! Ne oldu ise köylüye oldu. Sudan ucuza malını
aldılar ve giderken de para ile de olsa sahiplerine iade etmediler!
Zekeriyaköy
köy olarak aynı. Köy içinde fazla bir değişiklik yok. Olsa da ufak tefek
şeyler. Birkaç yeni apartman, birkaç dükkân ve iş yeri! Ama Zekeriyaköy’i
baştanbaşa dolaşalım diyen olursa o zaman özel vasıtası ile yola çıkacak. Çünkü
artık Zekeriyaköy’ün köy içini değil, köy dışını hesaba katmak gerekir. O zaman köyün ismi şöyle olmadır derim:
Zekeriyakent.
Köy 1970
yılından sonra büyümeye başladı. Büyüme köy içinde değil köy dışında inşa
edilen siteler nedeniyle oldu. Bilhassa 1980 yılından bu yana site yapımları
birbirini kovalıyor. Arsa fiyatları nerede ise altın değerinde! Hal böyle iken
köydeki yeni binalara talep çok fazla! Bir birinden güzel, bir birinden alımlı
ve birbirinden nefis binalar göz boyar. Kesesine güvenen villa aldı, cebine
güvenen siteler içinde işyeri açtı. Sitelerde Türkiye’nin en büyük zenginleri,
devlet adamları, parlamenterler, emekli askerler, üst dereceli bürokratlar,
işadamları, sanatçılar, sanatkârlar, sporcular, ticaret, erbabı gibi değişik
kişiler ikamet ediyor. Siteler içinde, bilhassa Garanti Koza sitesi başlı
başına bir şehir. Her türlü etkinlik yapılabilecek tesise sahip. Çok değişik
alışveriş yerleri, iş merkezleri ve ofisler var. Bankaları, hastanesi, kliniği
ve diğerleri…
Mustafa
Bingöl eski muhtar, yani beş dönem muhtarlık yapmış, köy hakkında çok şeyler
bilen bir aydın kişi. Yanında köyün en eskilerinden, geçmişi Kırım Türklerine
dayanan Mithat Arıoğlu bir saati aşkın konuştuk, dertleştik, sohbeti
koyulaştırdık ve bilgiler aldık. Efendim
Zekeriyaköy sınırları içinde 70’şe yakın site var. Örneğin; Garanti Koza,
Acarlar, Simpaş, Kiptaş, Emlâk Konutları, Yeni Uyum, Eski Uyum siteleri,
Gürgensu, Pelikan, Arıköy (Zekeriyaköy’deki) siteleri, Basın Sitesi, Göl
Evleri, Medya Kent, Park Evleri, Koç Üniversitesi Batı Kampusü, Çinka, Ortanca
Konakları, Flora Evleri, Doğu Evleri ve diğer sitelerle başlı başına bir büyük
kent havasındadır Zekeriyaköy! Garanti Koza sitesi içinde 5 banka olduğu
düşünülürse buranın ne denli hareketli olduğu anlaşılır.
Bu kadar
site olduktan sonra elbette ki köyün nüfusu da ona göre artacaktır. 1970 li yıllarda
250-300 olan köy nüfusu günümüzde 18 bin den fazla. Yani başlı başına ilçe
olabilecek bir köy!
Bahçecilikte
hayli isimli olan Zekeriyaköy’den Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinde Sarıyer
olarak bahseder ve şöyle der: “7000 bağı vardır, cümle dağları bağlarla tezyin
olunmuştur. Lal renkli sulu kirazları meşhurdur. Hisar kirazı adı ile meşhur
olan Gülnar bu Sarıyer’de yetişir ki, her birinden yüzer damla su çıkar methine
söz yetmez…” Aslında bu ifadenin içinde
kirazları ile ünlü Zekeriyaköy vardır. Köyün adı Kirazlı Köy’de olabilirdi ve
daha çok tutardı! Neden tutmasın ki; Zekeriyaköy’ de sultani, dalbastı ve dragaani
(siyah, yazılı ve sarı) gibi değişik türlerde kirazlar fevkalade güzel ve bolca
yetişiyordu. Hemen kayıt düşelim! Hatırlatalım ki kirazı ve karayemişi ile
meşhur Kirazlı Bahçe’de iki çeşme var. İkisinin de su akarı var. Memba suyudur,
suların çok kıt olduğu yıllarda Sarıyer’den gelip su alanların sayımı yapılsa
bir ordu kurulur. Kirazlı Bahçe Suyunun çeşmeye getiriliş tarihi 1927’ dir.
Kirazdan
açılmışken, Kirazlı Bahçe’den bahsetmemek yanlış olur. Kirazlı Bahçeye
gittiğimizde sadece bir hanım gördük damacanasına su doldururken. İçeri girdik
bahçede kimse yok, lokanta kısmına girdik yine kimse yok. Aşağılardan sesler
geldi ise de “Ercan, Ercan” diye bağırmamıza yanıt veren olmayınca geri döndük
ve yine köy içine kapağı attık. Fevzi Bingöl’ü Balaban Hüseyin’in devrettiği
lokantada bulduk. Atıştırıyordu. Buyur etti, durduk, Suat’la birbirimize
baktık. “Sağ ol” dedik. Nedeni biraz evvel kahve içmemizdi. Aç karnına kahve
içilir mi? İçilmez! O halde biz toktuk “Evet” demedik, cezalandırdık kendimizi.
Aslında yakasına yapışacağımız Hüseyin Balaban’dı, onda karar kılmıştık ama
göründüğü gibi kaçması da bir oldu. Olur ya bayram üstü cebi neşeli
olmayabilir.
Atlamayalım
yazmaya devam edelim. Kirazlı Bahçe’nin kurucusu Mustafa Dayaloğlu’dur. Hani
daha önce yazdık ya “Mustafa Ağa (Dayal) aslında kavi bir Kuva-yı Milliyecidir.
Adı tefrikalara kitaplara konu edilmiş, İpsiz Recep Reis çetesinde saf tutarak
köyleri kasıp kavuran Rum çetelerine meydanı dar edenlerdedir. O nedenle de ağalığı hak edenlerden biri olmuştur.
Kirazlı Bahçe’yi işletmeye açtığını, suyu 1927 de bahçe içine çeşme yaparak
aldığını biliyoruz. Oğlu Şerafettin devam ettirdi çay bahçesi ve piknik alanını,
torunu yani Şerafettin Efendi’nin oğlu Ercan daha da geliştirerek, bugünkü hale
getirdi.
Ortanca
Bahçeyi de unutmamalıyız. Emekli polis memuru olan Faruk Dayal, yaşı
doksana dayanmasına karşın hala
bahçesinde çalışıp duruyor. Yetiştirdiği ortancaları ile evin kapısı önündeki
dev açelyayı görüp de içinden “Benim olmalı” demeyen yoktur. Bahçesindeki memba
suyunun da lezzetine şapka çıkarılır şapka… Yıllarca Adnan Kurt’la beraber su
aldık buradan. İçtikçe dua etik Faruk Dayal’ın geçmişine… Oğlu yaman bir makine mühendisi, emekli
olunca bakalım kendisini bahçeye verebilecek mi?
Zekeriyaköy’de
eskiden hayli fazla olan hayvancılık artık en aza indi. Sadece üç kişi
hayvancılık yapıyor. İlhan, Fevzi ve Rafet Efendiler hayvancılığı devam
ettirerek köye köy havasını veriyorlar. İyi de ediyorlar yoksa köy köylükten
çıkacak. Rahmetli Süreyya Tezel de tavukçuluk yapıyordu. Köy yumurtasının en nefisini
sunuyordu meraklılara! Süreyya aslında bahçecilik ve sütçülük yapıyordu. Süt
satışını Sarıyer dışına taşımış ve Şişli’yi kendine mesken tutmuştu. İşini çok
ileri götürmüş ve hatırı sayılı bir sütçü olarak şöhreti yakalamıştı. Ama bir
de bahçeciliği vardı ki sormayın gitsin. Köy içindeki bahçesinde çeşit çeşit zerzevat
yetiştiriyor ve satıyordu. Her şeyi ile mükemmeldi ama yaşlılığında bıraktı
işini… Şimdi gördüğüm kadarı ile sadece çok az bir yerine dikim yapılmış o da
her halde aile ihtiyacı için! Kara Faik’ten alamadığımız sorunun yanıtını Fevzi
Bingöl’den almak istedim o da bana üstüne basa basa,”Zekeriyaköy hakkında ne
soracaksan Kara Faik’e sorun, o her şeyi dobra dobra söyler ve herkesten de iyi
bilir” diyerek bir hakkı teslim etti. Yaşlılık ve bizim de hatırlatmamız
yanılmasına neden olabilir! Yapacak fazla bir şey yok.
Zekeriyaköy’de
muhtar olarak tespit ettiğimiz isimler ise: Ethem Ağa, İsmail Efendi (Bingöl),
Mustafa Efendi (Dayal), Şerafettin Dayal, Hasan Özgen, Celal Balaban, Ahmet Dayal,
Nihat Bingöl, Mustafa Bingöl ve Semra Özkaya! Köyün son muhtarı Semra Özkaya
Hanım olarak verdiği mücadeleyi kazanarak köye muhtar oldu. Bakalım kaç dönüm
devam ettirecek muhtarlığını…
Zekeriyaköy
içinde tur attığımızda gördüklerimizi, bildiklerimizi
ve saptamalarımızı teker teker not ettim. Onları da kayda geçmek gerektiğini
bildiğim için yazmaya devam ediyorum.
Zekeriyaköy
kaynak suyu bakımından hayli zengin. Soğuksu, Molla Suyu, askeriyenin sınırları
içindeki Gürgensuyu ve Olukdere suyu nefis memba sularıdır.
Köy
halkından en az 20-25 aile köyü tamamen terk etti. Köyden gidenler olduğu gibi,
emekli olup da tekrar köye dönenler de var. Zira ne demişler illaki vatan…
Köyünü benimsemiş insan çeşitli nedenlerle uzaklaşsa da yine gözü gönlü köyünde
oluyor ve fırsat bulduğunda köyüne geri dönüyor. Aklı köyde olup da köye
dönemeyen bir kişi varsa o da İlhan Tezcan hocadır. Köy Enstitülerinden yetişen
eskimeyen bir değerdir. Uzun yıllar öğretmen olarak görev yapan İlhan Hoca Sarıyer
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı. Bu görevi sırasında Sarıyer Kaymakamlığına
vekâlet etti ve bu görevini takiben de emekli oldu. Ama köye dönemedi. Hele hanımını kaybettikten
sonra Sarıyer’den de uzaklaşmak zorunda kaldı. Nasıl? Diye sorduğumuzda aklım
hala buralarda demeyi de ihmal etmiyor. Ekliyor peşinden “Köy ve Sarıyer
unutulmuyor. Bu hava hiçbir yerde yok, bu dostluk, bu arkadaşlık her yerde
bulunmaz”. İlhan hocaya aynen katılıyorum.
Zekeriyaköy
damadını da yazmak isterim. İkinci evliliğini Zekeriyaköy’den yapan Mehmet
Salih Büyükdurmuş damat olmanın zevkini yaşadı yıllar boyu. Kan bağı yoksa da
yine de bir hısımlık bağımız var, çok yakınımızdır. 1946 da yılında ağır
hastalık geçirdiğimde Koru tepesinden beni Yenimahalle girişindeki sokak
başında bekleyen Cankurtaran’a sedye ile taşıyanların içinde olan çocuk
arkadaşlarımdan biri de Mehmet Salih’ti. O nedenle onu unutmam, pas geçmem. İyi
de bir Sarıyerlidir. 16-17 yaşlarında Sarıyer A takımında forma giymiş, sonra
da deniz astsubay okuluna girmesi nedeni ile sahalardan uzaklaştı. Şimdi
gençliğini yeni baştan yaşamaya gayret ediyor. Mehmet Salih de çift dikiş
yapanlardan biridir.
Zekeriyaköy’de
bir zamanlar bir hayli pehlivan da yetişti. Kara Hüseyin çok yaman bir başaltı
güreşçisi olarak yıllar yılı Kırkpınar’da kıspet giydi. Zekeriyaköy damadı olan
Hasan pehlivan da başpehlivan olarak yıllarca çayır çayır dolaştı, Kırkpınar’da
elense bağladı.
Zekeriyaköy’de
anıt ağaç kabul edilebilecek iki çınar ağacı var. Biri köy içindeki çeşmenin
yanındaki büyük çınar, diğeri muhtarlık binasının yanındaki çınardır. Çeşmenin
yanındaki çınar ağacının çevresi 11 metre olup yaklaşık olarak 700-750
yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir. Diğerinin çevresi 7,5 metre dir ve
350-400 yaşlarında olduğu kabul edilmektedir.
Zekeriyaköy’de
Rum, Ermeni ve Musevilere ait her hangi bir ibadethane kalıntısı yok. Buradan
bakıldığında köyün tamamen Türklerden oluştuğu ve saf Türk köylü olduğu
anlaşılmaktadır.
Zekeriyaköy’de
bir hayli dernek var. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Zekeriyaköy Şubesi
(ÇYDD), Zekeriyaköy Rotary Derneği, Zekeriyaköy Rotaract Derneği, İstanbul Su
ve Doğa Sporları Kulübü, Zekeriyaköy Spor Kulübü ve okul aile birliği
dernekleri faaliyet göstermektedir. Ayrıca Göçmen Çiftliği ve Göçmen Ranch
(Binicilik) Tesisleri vardır. Zekeriyaköy Spor Kulübü iki yıl içinde mükemmel
tesislere kavuştu. Aynı şekilde şahsın malı yani Göçmen Ailesine ait olup aile
tarafından yönetilen Göçmen tesisleri de mükemmeldir. Sarıyer Spor Kulübü
profesyonel takımının antrenmanlarını yaptığı normal ebattaki çim sahası da Zekeriyaköy’deki
Jandarma Komutanlığının alt kısmında bulunmaktadır. Sahanın bulunduğu alan
toplam 220 dönümdür kadardır. Buranın kulübe tahsis edileceği yıllardan beri
söylenir durur. Hatta seçim malzemesi yapılır. Yusuf Tülün proje çizdirmiş
alanın kulübe vereceğini ilan etmiş ama başaramamıştı. Keza Sedat Özsoy
Belediye Başkanı oldu aynı sözleri söyledi o da başaramadı alanın kulübe
verilmesini. Ne var ki yine de olumlu bir adım attı ve futbol sahası inşaatını
başlattı, hatta yarıladı. Yusuf Tulün ikinci kez seçilmesinde sahayı tamamladı.
Sarıyer antrenmanlarını burada yapmakta ve bazı özel müsabakaları bu sahada
oynamaktadır. Yeni seçim dönemi geldi ve Bel. Bşk. Adayı Şükrü Genç bu alanı Sarıyer
Spor Kulübüne vereceğini üstüne basa basa belirtti ama seçildikten bir süre
sonra buranın kulübe verilmesine imkân yok diyerek tepkileri üzerinde topladı.
Kolay değil söz vermek! Eleştiri de gelir tepki de gelir. Hadi 220 dönümlük
alanı veremediniz bari futbol sahanın bulunduğu 15-20 dönümlük alanı kulübe tahsis
edin. Bu da olmayacak galiba, bekliyoruz göreceğiz. Bir türlü şu politikaya
aklımız ermiyor!
Zekeriyaköy’den
Sarıyer Spor Kulübü altyapısında futbola başlayan ve yaş gruplarını teker teker
geçerek profesyonel takımda oynayan İbrahim Kutluğ iyi bir futbolcu olmasına
karşın hatalı transfer yapması nedeni ile futbol sahalarından çok genç yaşlarda
uzaklaştı.
Zekeriköy
Sarıyer’e bir ilk yaşattı. Zekeriköy Göçmen Binicilik Tesislerinde yetişen
Matador Yaşar isimli at 2012 Gazi Koşusunu kazanarak çok büyük bir başarıya
imza attı. Atın jokeyi Halis Karataş
sahibi ise Göçmen ailesinden genç iş adamı Ahmet (Yusuf) Göçmen’di.
Zekeriyaköy’de
yapılan yeni Zekeriyaköy İlköğretim Okulu mükemmel, inşallah böyle devam eder.
Ayrıca Kilyos Caddesi üzerinde İngilizce eğitim veren British School okulu var.
Acarlar Sitesi içindeki Özel Acarlar Ana Okulu ile Özel Acarlar İlköğretim
Okulu ve Özel Acarlar Lisesi isim değiştirerek bu defa Doğa Okulları oldular.
Zekeriyaköy’de ilkokul 1925 yılında açıldı, okul 1955 yılında yeniden yapıldı,
1975 ve 1987 yıllarında büyük onarım gördü. Bu okul terk edildi ve yeni okulda
eğitim verilmeye başlandı.
Zekeriyaköy’de
Amerikan Hastanesi, bir klinik ve bir de hayvan hastanesi var. Ayrıca 6-7 adet
de veteriner kliniği bulunmaktadır. Ayrıca siteler içinde 4 taksi durağı var.
Köyde resmi
kuruluş olarak PTT, Sağlık Ocağı ve Belediye Hizmet Binası (İletişim Noktası),
Jandarma Komutanlığı bulunmaktadır.
Zekeriyaköy’de
Garanti Koza sitesi içinde hayli büyük ve önemli işyerleri var. Yeni yerleşim bölgelerinde
bu gibi tesislerin bulunması elbette ki gerekli! Ama önemli olan köyün durumu!
Köyün içinde; 2 lokanta, 2 eczane, bir kahvehane ve çay bahçesi, bir balıkçı,
bir market, bir bakkal bulunmaktadır.
Zekeriyaköy’de
1 cadde ve 7 sokak bulunmaktadır. Siteler dikkate alınırsa cadde ve sokak
sayılarının yüzlerle hesaplanacağı muhakkaktır.
Eksiği,
fazlası; yanlışı, doğrusu ile Zekeriyaköy çalışmamızı da tamamladık. Umarım
dikkatlerden kaçmayacak ve gerekli tepkiler verilecektir. Hiç kimse neden yeni
yerleşim bölgelerinden bahsetmiyorsunuz diye bir şey sormasın. Bu iş için henüz
kendimizi yeterli görmüyoruz. Çünkü o kadar geniş bir alan üzerinde o kadar çok
yapı ve işyeri var ki sormayın gitsin. Bu işe girişebilmem için bir ekiple
çalışmam gerekir ki, iki ihtiyarın da böyle bir ekip kurması düşünülemez. O
halde yapılacak şey, eksiklerin ilgili veya muhataplarca, ya da okurlar
tarafından saptanarak tarafımıza bildirilmesi olacaktır. Bize bildirilirse
noksanların giderileceği muhakkaktır.
İyi kötü,
yalan yanlış birkaç saatimizi Zekeriyaköy’de geçirdik. İlk gördüğümüz Mithat
Arıoğlu idi son gördüğümüz de Eczacı Kenan oldu. Otobüs durağına giderken
“Balcı Abiii” sesiyle sağımıza solumuza baktık. Kapıdan dışarı çıkıp el
sallamasaydı göremezdik. Dönüp baktık Sarıyer’deki eczanesini kapayıp
Zekeriyaköy’de eczane açan eski basketbolcu Kenan… “Gel abı bir çay içelim”
deyince reddetmedik ve daldık bahçeye… Bahçe yandaki lokantanın bahçesi, çay
servisi de var. İçtik çaylarımızı ve beş on dakika hem dinledik ve hem de dinlendik.
Eczacı Kenan da yanık! Zira hemen sağlık ocağının yanına bir eczane daha
açılmış. Bir köy iki eczane kaldırır mı? Zor! Kısmetine, inşallah güç durumda
kalmaz. Zira sporcu adam azimli, inatçı ve inançlı olur ama biraz da alıngan
olur, haksızlığa pek gelmezler. Eczacı Kenan’a sabırlar diliyoruz ve minibüse
atladığımız gibi Sarıyer’e dönüyoruz. Bundan sonra yolumuz, son durağımız
olacak olan Bahçeköy olacak. Artık bayramdan sonra bu işe bakacağız haydi
hayırlısı diyerek!
29.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder