Maden
mahallesi Sarıyer’in kuzey kısmında yer alan bir mahalledir. Çok eski tarihi
yoktur. Osmanlı Rus (93 harbi) savaşı (1877/88) nedeni ile köylerinden,
yurtlarından göç edenlerin yerleştikleri bir yerdir.
Maden
mahallesi isminden de belili olduğu gibi, bu yörede bulunan maden ocakları
nedeni ile bu ismi aldı. Burada altın madeni çıkarılmasına çok uzun yıllar
devam edildi ama sonraları yapılan masraflar, çıkarılan altın madeninin
getirisinden fazla olunca çalışmalar durduruldu. Alan terk edildi ama semtin ismi
baki kaldı. İyi de olmuş, bir başka isim alsaydı ne olacaktı ki! Mahallenin ve
mahallelinin başı göğe mi değecekti?
Maden
mahallesi, merkez Sarıyer ile iç içe sayılır. Herkes komşu, herkes arkadaş,
yüzler birbirine aşinadır. Maden’de de tarihi eser var ama hayli az! Azdır,
çünkü genç bir yerleşim bölgesidir. En önemli tarihi eseri maden camii olup
1900 yılında Deli Bekir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bir diğer önemli tarihi
eseri ise Nalbant Çeşme denilen çeşmedir. Aslında Maden’in çok uzağındadır ama
Maden mahallesinin sınırları içinde kaldığı için bu eseri de saymak yerindedir.
Nalbant Çeşmesi Nalbant Mehmet Ağa tarafından yaptırıldığı için bu isimle
anılır. Aslında çeşmenin ismi Hatice Hanım Çeşmesidir ve yapılış tarihi
1797’dir. Diğer tarihi eserlere gelirce,
Çırçır Suyu mesiresindeki Hayat Suyu Çeşmesi 1914’de, Çırçır Suyu Çeşmesi 1890
da yapılmıştır. Sarıyer-Maden arasında sınır olan Orta Çeşme de tarihi eser
çeşmedir. Orta Çeşme’nin adı aslında Salih Paşa Çeşmesidir ve 1822 yılında
yapılmıştır. Çeşme çok bakımsızdır ve su akarı yoktur. Keza Tepeüstü Çeşmesi’de
harap hale geldi, su akışı da yok. Bir
de Kırmızı Köşk’ü vardı Maden mahallesinin ama yek ile yeksan olundu… Yerinde
yeni binalar, iş yerleri vesaire…
Maden
mahallesi küçük evleriyle bir bütündü. Dar sokaklar, tek ya da iki katlı, küçük
ve iç içe evlerin yer aldığı samimi bir yerdi. Halkı genellikle işçi, seyyar
esnaf, balıkçı ve balık satıcısıydı.
Maden Mahallesinin bu durumu aynen geçerlidir ama şimdi ki Maden
Mahallesi değil. Zira mahalle o kadar büyüdü ki günümüzdeki nüfusu 25 bin
civarında ve belki de biraz daha fazla. Maden Mahallesinin Taşkıran, Tepe Üstü
ve Nalbant Çeşme ile Şifa Suyu Mevkileri yeni yerleşim bölgesi olarak nüfus
yığılmasına neden oldu. Böyle olunca da Maden Mahallesinin havası değişti. Pek
çok site ayrı bir hava kattı mahalleye!
Maden
mahallesinin havası değişir, nüfusu değişir, yerleşim bölgesi olarak büyük
değişikliğe uğrar da başka bir şey olmaz mı? Olur tabii. Hem öyle olur ki, bir
de bakarsın ki 30 yıllık tarihi eser Muhtar Nafiz Sertler seçimi kaybeder.
Yerine Mehmet Gümüş Muhtar olur! Aslında Mehmet Gümüş’e oy verenler bile Nafiz
Sertlerin seçim kaybedeceğine inanmıyordu ya! Neyse olan oldu! Üstelik ikinci
kez seçilmeyi başardı Mehmet Gümüş. Neyse hayırlısı olsun diyelim!
Maden eski
maden değil! Tanıdığımız onca renkli insan öteki dünyadaki yerlerini alalı çok
oldu. Yerlerini ise çocukları, torunları aldı. Tanıdıklarımı düşünüyorum da bir
Kanlı Rıza Reis (Cömert), Tahir Reis (Akçağlar), Şeref Reis (Tekneciler), Deli
Zeki, Bakkal Rıfat Efendi (Altaş), Terzi Mehmet (Tanfer) , Taşçı Şükrü (Yılmaz), Taşçı Ahmet (Güner),
Pazarcı İsmail (Sergül), Zangar Ömer, Avcı
İsmail (Ilıkkan), Ahmet Atkoşturan ve diğer Atkoşturan kardeşler Hikmet,
Alaattin, Selahattin ve Muhtar Osman Telseren, Baba Kemal (Er), Reşat Güner,
Süleyman Kukul ve Zihni Altaş bu dünyayı terk edeli çok oldu! Bizim kuşaktan
kaybettiklerimizi tadat edersek birkaç sayfayı doldurmak işten değil. Ne yapalım vakti gelen gidiyor, bize de kayıt
düşmek kalıyor.
Sarıyer’in
manyatçı ve ırıbcılarının büyük çoğunluğu Madenliydi. Kanlı Rıza Reis (Cömert),
Şeref Reis Tekneciler), Arif Reis (Tekneciler), Yetimoğlu Mehmet Reis hayli
namlı manyat ve ırıb reisleriydiler. Hatta
kılıç ağı atanların büyük kısmı da Madenli olarak bilinir. En ünlüleri Çavuş
Ahmet (Civelek) ve Kel Hakkı idi. Kel Hakkı 250 kiloluk kılıç balığını
yakaladığında yer yerinden oynamış, kimse inanmak istememişti. İster inansınlar
ister inanmasınlar, yakalanan kılıç balığı tam tamamına 250 kilo ağırlıktaydı! Sarıyerin en namlı saçma/serpme atanı Rasim
Dayı da Madenlidir. O da rahmeti rahmana kavuşalı yıllar oldu. İki oğlu;
Mustafa ve Fahrettin kendisini takip ettiler. Necmi ise yaşama ısrarla
direniyor. Madenli oltacılara gelince
Felek Hasan, Yaban turubu Salih, kardeşi Fahrettin, İspiro Hüseyin,
Rasimoğlu Mustafa ile kardeşi Fahrettin, Kanlı Adnan (Cömert) ile kardeşi
Mehmet Cömert belli başlı oltacılardan bir kısmıdır. Elbette ki tek tek saymış
değiliz, aklımıza gelmeyen, unuttuklarımız ve dahi bilmediklerimizi de ileride
bu işle uğraşanlar yazar, eksiği tamamlarlar.
Maden
Mahallesi de bir belediye başkanı çıkardı. Sarıyer 1984 de Müstakil Belediye
oldu. Belediye Başkanlığı için yarışanlardan biri olan Ali Sandıkçı şanslı
partiden yani Anavatan’dan aday olunca seçimi kazanarak Sarıyer’in ilk Belediye
Başkanı oldu. Nedense ülkemizde bir kez her hangi bir yere başkan olanlar ölene
kadar başkan olarak anıldığı için Ali Sandıkçı devamlı başkan olarak
kalacak! Unutmayalım Maden Mahallesinden
Adnan Cömert, Süleyman Kukul, Reşat Güner, Mehmet Gümüş gibi yerel
politikacılar ve Belediye Meclisi üyeleri çıktı.
Maden
Mahallesi eski Maden değil. Şimdi işyeri olarak hayli atılım yaptı. Orta
Çeşmeden Taşkıran Mevkiine kadar olan cadde üzerinde Çarşamba Pazarı kuruluyor.
Bu cadde üzerinde hayli işyeri var. Keza Şifa Suyuna giderken Sarıyer’in Sanayi
bölgesi var. Maden’in üst kısmında ve Tepe Üstü’nde hayli işyeri bulunuyor.
Tepe Üstü’nde yapılan Yeni Camii gerçekten çok görkemli. Keza Şufa Suyu Camii de
yabana atılmaz!
Maden
Mahallesinde ilk dernek Maden Spor Kulübü adıyla 1956 yılında kuruldu. Alâattin
Atkoşturan, Ahmet Ayten, Salih Şişman, Ahmet Gülderen, Şeref Tekneciler, Rıfat
Altaş ve Ali Özgül kulübün kurucuları oldular. Sonraları yıllarca kulübü Baba
Kemal (Er), Sadık Balaban, Yaşar Çağlar,
Nafiz Sertler, Mehmet Gümüş, Atalay Kaban, Öçal Uzun, ve Ali Rıza Zaman
yönettiler… Daha başka yönetenler de
oldu ama bizim bildiklerimiz bunlar! Yanlış doğru ne yapalım, bilgimiz bu!
Maden
Mahallesinde bir ilköğretim okulu var. Ayrıca Diyanete Bağlı Valide Adle Kuran
Kursu bulunuyor. Bunların dışında tarikatlara ait iki ayrı yurt binasının
olduğu söylenip duruyor. Gitmedik, görmedik, araştırmadık. İşimiz değil diye
düşündük, ama uzaktan binaları görmekle yetindik.
Maden
Mahallesinin merkezinde her zaman içme suyu sorun oldu. Ama merkezden
uzaklaşınca su sorunu ortadan kalktı. Zira Orta Çeşme, Şifa Suyu, Çırçır Suyu,
Gürcü Suyu ve İpek Suyu çok beğenilen menba suları var.
Maden Mahallesinin
en renkli restaurantlarından biri Deli Mehmet’in yeridir. Deli Mehmet tderken
yanılmayalım, aslında çok akıllı, “Deli” sadece lâkabı. Deli olan bu kadar
başarılı olabilir mi? Mehmet beklenmedik şekilde ölüp gitti ama oğlu Aykan
devam ettiriyor mesleği. Gerçekten fevkalade bir restaurant yaratarak halka
hizmet ediyor. Düğün, nişan, sünnet, nikâh ve yemek her tür eğlenceye uygun,
mükemmel bir konumda. Buraya gidenlerin Paçanya yemesini de öğütleriz. Zira
tadına baktık, doyamadık! Yalnız biraz ters iş yapmış olsalar gerek. İçkili
gazinoda mescit yaptılar. Tutar mı? Tutar! Zira herkes içki içmez ya! Varsın
Mescit de olsun. Oldu zaten, mescitte imamlığı da Canko Osman, Yani Sarıyer’in
renkli adamı Sigortacı Osman Yıldız yapıyor, parsayı da toplamayı ihmal etmiyor(!)
Rahmetli Mehmet her şeyi sağlığında halletmiş, malı mülkü her şeyi hakça
paylaştırdı. Üçkardeş Aykan, Tarkan ve Handan hepsi de hayatlarından memnun.
Maşallah der devam ederiz. Maden Mahallesinin
üst kısımlarında yer alan Ozan Restaurantı da unutmayalım. Harika bir işyeri
olarak, isteklilere hizmet veriyor. Hüseyin futbolcu oğlunun ismini restauranta
vermiş, iyi de etmiş!.
Maden mahallesinden
hemen ayrılalım diye düşündükse de aklımıza gelen muhteşem bir olayı anlatmadan
çekip gidelim diye de düşünmedik. Efendim! Bilinir ki Maden Mahallesi küçük bir
yerleşim bölgesi. Nüfusu parmakla sayılacak kadar az ve hepsi de 93 harbi
nedeni ile muhacir olarak gelmişler. Her ne kadar aralarına Karadeniz’den göç
edenler sıkışmışsa da çoğunluk gerçek Madenli dediğimiz muhacirlerde. Maşallahı
var hemen hepsi de içki içmekte hayli mahir ve becerikli. Her akşam birkaç tek
atmadan, ya da bir otuz beşlik rakıyı yuvarlamadan eve gitmiyor. O dönemlerde
yani 1940’lı yıllarda saat 20.00 den sonra yaya gitmek yürek ister. II. Dünya
Savaşının kahredici yılları. İti var,
kopuğu var, gece karartması var, polisi, inzibatı var! Ama Maden’lidir içecek
ve evine gidecektir. Her ne kadar vasıta yoksa da tabanvay var ya! Tabana
kuvvet eve gideceklerdir. Madenli beş altı arkadaş Taşiskele limanının yanında
çekili olan bir kayığın kıç üstüne çilingir sofrasını kurar. Bir ufak, bir ufak
daha, bir ufak daha derken şişeler peşi sıra gelir gider ve gece hayli geç
olur. Toparlanırlar toplu halde Maden’e evlerine gideceklerdir. Yola
koyulurlar. O gün nedense Hidayetinbağı tarafından değil, Dereboyu tarafından
yürürler. Güle oynaya, nara ata ata yola
düşerler. Keyifleri iyi. Oh babam derken iki mezarlık arasına gelirler. Biraz
dururlar bir Fatiha okuyacak yok mu demeye fırsat kalmadan sağdaki mezarlıktan
beyaz kefen giymiş bir hayalet yükselir ve tuhaf bir sesle, “Hepiniz
günahkârsınız hesabınız görülecek” diye bağırır. İçkili kafadarlar donup
kalırlar hayalet kaybolur. İki adım attıkları anda bu kez sol taraftaki küçük
mezarlıktan bir hayalet yükselir. Aynı sözlerle bağırır. Devam eder bu durum,
kısa aralıklarla! Panik başlar içkili kafadarlarda! Herkes birbirine bakar.
Hayaletler bir iner bir kalkar, bir iner bir kalkar. İçkili arkadaşlar perişan,
herkes bir tarafa kaçar ve kurtulurlar. Tabii ertesi günü şamata gırgır! Hiç
kimseye bir şey anlatmazlar ama bu işi yapanlardan biri Korsan İlhami (Sanay)
diğeri de Arnavut Rafet (Akarçay) durumu ballandıra ballandıra anlatırlar ve
günümüze kadar gelir bu unutulmaz şaka! Bütün bunlar olduktan sonra gel de unut
bakalım Leylek Saim’i, Dübek Recep’i, İzmarit Kadri’yi, Şampiyon Ali’yi, Çakar
Mustafa’yı, Arap Kadri’yi, Kel Enver, Kopuk Halil’in Doğan’ı ve Tarzan Mehmet ile
diğerlerini…
Kel Enver
ismine biraz takılıp kalalım. Bakalım neymiş, neler yapmış, nasıl oldu da hafızalarda
silinmeyecek izler bıraktı. Kel Enver, Maden Mahallesinin renkli insanlarından
biriydi. O’nun ailesi de muhacirdi. Ama fakirdi, kimsesizdi, öyle büyüdü.
Garipti, garip gitti. Elinde altın bilezik denecek bir meslek yoktu. Ne iş
buluyorsa onu yapıyordu. Hamallık, seyyar satıcılık, bahçıvanlık… Güçlü
kuvvetliydi. Giyimi kuşamı perişandı. Çok da tok gözlüydü, ihtirası da yoktu.
Bir kuruşu olsa paylaşmaktan zevk alırdı. 1945 yılında Sarıyer Vapur iskelesi
karşısındaki köşe yalıda oturan, yalı sahibi Mm. Elmasyan Hanım evinde ölü
bulundu. Kel Enver Mm. Elmasyan’ın bahçe
işlerine bakıyor, sabahları gazetesini, ekmeğini getirip veriyor ve sonra da
gidiyordu. Yine öyle oldu. Gazeteyi, ekmeği aldı eve getirdi, kapıyı çaldı.
Açan yok! Bir çaldı, iki çaldı, üç çaldı, açan yok! Gidip karakola haber verdi.
Polis marifeti ile ev açıldı yapılan tespitte Mm. Elmasyan Hanım ölü bulundu.
İlk akla gelen Kel Enver oldu. İçeri alındı zavallı adama günlerce işkence
edildi ve sonunda serbest bırakıldı. Olay Sarıyerli Lâz Hafız’a kadar uzandı.
Lâz Hafız Sarıyer’in MM grubundan yani Müdafaa-i Milliye’den, kuvvacı! Mm.
Elmasyan da işgalcilerden yana, Sarıyer’de olan bitenleri İngilizlere bildiren
bir hain. Lâz Hafız bunu bildiği için savaş günlerinin intikamını aldı diyerek
ona yüklendi yıllar yılı bu cinayet. Ama on yıl kadar sonra cinayetin hafta da
bir gün evin temizliğine gelen bir Ermeni tarafından işlendiği ortaya çıktı ve
Enver de yediği dayakla kaldı. Enver çok güçlü bir yapıya sahipti. Yaz kış bir
gömlekle dolaşırdı. Bir gün Kumsal Kahvesinde iddiaya girdi ve kel kafası ile
bir kafa vuruşuyla 10 santimlik masa üstü mermeri parçaladı. Başında kanama
bile olmadı. Bu Kel Enver, hakkında sual edilmez ki! Bir gün Çağlayan’da (Eski
Sarıyer sahası) Sarıyer’in hazırlık maçı var. (B) Takımlar maçı oynanmış, (A)
takımlar sahaya çıkacak. Bir de ne görelim üç kişi anadan uryan sahaya fırladı.
Üçü de çıbıldak. Birisi S.C. birisi de Kel Hakkı, üçüncüyü hatırlamadım.
Hatırlayan varsa tamamlar! Bu üç kişi çırılçıplak beş altı tur attıktan sonra sahadan
zorla çıkarılıp giydirildiler. Anıların renkli olması için bu tür olayları
yaşamak normal deriz! Beklettik yazıyı iki üç gün, sorduk. Bilgi geldi bir
telefonla, çünkü soran öğreniyor; üçüncü kişi de B.B. Her üçü de hakkın
rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin diyelim, başka ne yapabiliriz ki!
Maden
Mahallesinde fazla kalacak değiliz. Uğradık, biraz dolaştık gidiyoruz. Üç
kahvehane gördük. En eski kahvehane Muhtar Nafiz’in kahvehanesiydi! Baktık
kapalı, hiç kimse yok, hayret. Biraz dolaştık Turan Salcan’ın kahvehanesine
gittik, bu yaz günü 33 derece sıcakta
tıklım tıklım! Yürüdük, biraz yokuş çıktık diğer kahvehaneye gittik.
Burası Faruk Yılmaz’ın devrettiği kahvehane… Çok iyi yerde, rüzgâr alıyor,
gölgeliği var ama müşteri sayısı az! Olur ya herkesin kısmetini Allah ayrı ayrı
verir. Hayıflanmak niye? Dönüp arkaya baktık Aycan Cep’in evi, yanında
Yetimoğlu Mehmet’in hanesi. Hey gidi günler. Yetimoğlu öleli yıllar oldu.
Aycan’ı ise iki iki-üç hafta evvel kaybettik. Ölenle ölünmüyor ki! Halamın kızı
Aycan’sız yaşama devam edecek! Unutmadan yazmalıyım Maden mahallesinin en
yaşlısı İbrahim Reis Dayı idi. Yani merhem Nedim ve Mahmut Emiroğlu’nun
babaları İbrahim Dayı! İbrahim dayı ile beraber kumculuk yaptık. 1951 de Bekir Çınar’ın
teknesi ile kuma gittik. Ben tıfıl delikanlı İbrahim amca yaşlı mı yaşlı! O
zaman altmışı çoktan devirdim demişti. 1989 yılında dini görev için ağabeyimle
birlikte hacca gidecektik. Helâllığını almak için evine gittik. Görüştük, elini
öptük, helallığını aldık. Şakalaştım kendisiyle “İbrahim Reis Dayı, yetmişi
geçtin mi?” diye kısa konuştu “Uşağım yüzü devirdim”. Allah rahmet eylesin bu
yaşlı delikanlı 104 yaşında hakkında rahmetine kavuştu. İki oğlu da vefat etti.
Geride adını taşıyan torunu, yani Nedim’in oğlu İbrahim var!
Bizde
hayıflanmıyoruz, gezip dolaştıklarımızı yeterli buluyoruz ve yolumuza devam
ediyoruz. Gün dönsün, sabah olsun bakalım yolumuz ne tarafa düşecek!
31.08.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder