Şerife Bacı ya da Şerife Kadın! Türk tarihine genç bedeni
donmak suretiyle damga vuran kahraman Türk kadınlarından biridir.
Anadolu halkı yılgın, bezgin! Geçim derdi büyük, ortam
berbat, her evden bir ya da bir kaç erkek yaşları uygunsa eğer askerde. Ülke
genelinde yoklar içinde bir mücadele var. Ülke de savaş, ülke kan golü… Ülkenin
pek çok şehri işgal altında! Yapılacak şey vatanın kurtarılması için mücadeleye
devam etmek. Mustafa Kemal ile silah arkadaşları Anadolu’da milli mücadeleyi
başlatmış, bu kutsal mücadelenin başarılı olması şart.
Ordu sayı olarak da araç-gereç, silah ve cephane olarak da
yeterli değil. Hele silah ve cephane! Köylü kentli seferber olmuş, ihtiyaçların
karşılanması için uğraş veriyor.
İnebolu/Kastamonu merkezi bir yer. Deniz yolu ile İnebolu’ya
gelen ya da getirilen asker ve sivil aydınlar buradan Ankara’ya gönderilirken,
yine aynı yoldan gelen silah ve cephaneler de aynı yoldan cepheye
ulaştırılıyordu.
Bir kış günüydü. İnebolu Limanına gelen bir gemi yükünü
boşaltıyordu. Yükü silah ve cephane, götürüleceği yer cephe… Taşıyacak olanlar
Kastamonulu kadınlardan meydana gelen Kadınlar Kolu. Kırk elli kağnı ve kırk
elli kadın. Her kağnıya bir kadın kumanda ediyor. Kağnılar silah ve cephane
yüklü, cepheye taşıyor.
Yetkililer Kağnı Kolu için insan ararken “Ben de varım”
diyerek göreve talip olmuştu Şerife Bacı. “Sen geri kal, beben var memede”
dediklerinde “Geri kalmak yok. Vatan mı? Vatan olmadıktan sonra evlat neye
yarar” diyerek ısrarlı olmuş ve kağnısnın başında yel almıştı. Altı aylık
bebesi ince yorganı içinde sırtına bağlı öyle gidecekti. Kağnısına cephane
yüklenmişti. Kağnı kolu güç şartlar altında yola koyulmuştu. Saatlerce
gidiyorlardı. Durup dinlenmek yok, bir an önce cephanenin cepheye ulaştırılması
telaşı. Ama mevsim kış, önce rüzgâr, sonra hafiften çoğa varan yağmur,
devamında dolu ve sonrasında kar! Yağdıkça yağıyor, soğuk havada göz gözü
görmüyor, buna rağmen Kağnı Kolu ilerlemeye devam ediyordu. Şerife Bacı’yı bir
telaş alır… Cephane yağmur ve kar altında! Ya ıslanırsa? Ne yapmalıyım diye
düşünürken aklına geleni hemen yapar. Bebesini cephane sandıklarının uygun bir
yerine yatırır, sarıp sarmalar, sonra da sırtındaki ince yorganı, cephanenin
ıslanmaması için sandıkların üzerine örter ve yola devam eder. Bundan sonrasını
İnebolu Kastamonu Havali Kumandanı Nurettin Peker’in yazısından okuyalım:
“1921-1922 kışı çok olmuştu. Ankara yolundaki kafileler arasında
tabii sayılan don hadiseleri yalnız kendi çevrelerinde birer destan olurken bu
hadise kahramanlarından bir tanesi şehrin kapısı sayılan kışla önüne kadar
gelmiş, yani taşıdığı millet yükünü canı pahasına menzili maksuduna
ulaştırmıştı. Bu hadise şehir halkının gözleri önünde cereyan ettiği için
herkesi üzdü, ağlattı.
O günkü vazifelilerden olup bugünün Kastamonu tüccarlarından
Cemil Patlaban’ın anlattığına göre (bu destan halk arasında hala yaşamaktadır)
1921 Aralık ayında birden bire bastıran kar yolları kapamış, cepheye giden
taşıt kolları geceye kalmadan yakın hanlara, köylere sığınmışlardı. Böyle
fırtınalı bir gecede sabaha kadar yağan kar altında kalmalarının ara sıra
olduğu gibi yine kara haberleri beklenirken o gece kar tipisine rağmen vatan aşkı
ile ancak Kastamonu Kışlası’nın önüne kadar gelebilen cephane yüklü bir kağnı
arabasının yanına ilk gidenin gördüğü acı manzara çok dehşetti. Hadiseyi
görenin kışlaya haber vermesi ile Menzil Mıntıka Müfettişi Osman Bey, derhal
Merkez Kumandanlığı Askeri İnzibat Posta Başı Muavini Devrenkanili Cemil ve
Beşiktaşlı Rıfat Çavuş’u mahalline koşturmuştur. Her nasılsa kafileden geri
kalmış genç kadının cephane yüklü kağnısı ile yorgun argın bir halde ancak
kışla önüne kadar gelebildiği ve şehre girmek nasip olmadan şose kenarında
sabaha karşı donduğu anlaşılmıştır.
Öküzleri geviş getiren bu kağnı arabasındaki kıymetli yükü
korumak için üstüne yorganını örten bu genç kadının elinde övendire, kollarını
gererek yorganın üzerine abanarak kaldığı vazifeliler tarafından görülmüştür.
Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş de şehidin üzerindeki karları
süpürmüş ve her ikisi de gözyaşlarını dökerek, kollarından ve bacaklarından
tutarak kaldırırlarken yorganın altından birden bire çığlığı basarak ağlayan
bir çocuk sesi işitince şaşırmışlar ve şehit anayı yana çekip hemen yorganı
kaldırmışlardır.
Gördükleri şahaser tablo şu olmuştur: Otlara sarılı top
gülleleri arkasında yerleştirilmiş çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun
dondan kurtulduğu ve müdahale üzerine uyanarak meme için ağlamaya başladığıdır.
Cephanesini ve yavrusu uğruna kendini feda eden bu kahraman anayı ve yavrusunu
arabaya yerleştiren çavuşlar, baş başa ağlaşarak gün doğarken yola düzüldüler.
Öküzleri aç ve zayıftı, çekemediler. Çavuşlar koşuldular, öküzlere yardım
ettiler. Bu mukaddes ve muazzam yükü gurur ve iftiharla fırka dairesinin önüne
kadar çektiler. Kumandan ve mahiyeti arabanın başına geldiler. Bir dakika
ihtiram sükutu (saygı duruşu) yaptıran kumandan Osman Bey, bu hazin tabla
karşısında gözleri yaşararak “Türk kadını dünyada emsali bulunmayan kahraman
anadır. Öyle bir anadır ki, tarihte nice kahramanlar, cihangirler doğurmuştur.
Arkadaşlar, Milli Mücadeleyi kazanacağımızın en büyük misali işte önümüzde biri
ölü, biri diri yatıyor” diyebilmiş ve teessüründen daha fazla konuşamamıştır.
Kastamonu muhitini iyi bilen Cemil Çavuş, ananın hüviyetini
tespite memur edilmiştir. Cemil Çavuş, şehidin alaca önlüğünden ve başındaki
çarından köylünü keşfederek hanları dolaşmış ve Seydiler köylüleri bularak getirmiş
ve göstermiştir. Onlar da tanımışlar. Ağlaşmışlar ve bu şehit ana ile yavrusunu
göğüslerine basarak köylerine götürmüşlerdir.”
İşte Şerife Bacı budur. Türk kadınlarının neler
yapabileceğinin ispatıdır Şerife Bacı. Kundaktaki çocuğu Sıdıka kız ise büyümüş
ama çocuksuz ölerek tarihe karışmıştır.
Kadın kahramanlarımızdan Şerife Bacı Kastamonu’nun Seydiler
köyündendir. Doğum tarihi bilinmiyor ama ölüm tarihi Aralık 1921’ dir. Milli
mücadelenin bu kadın kahramanı unutulmamıştır. İnebolu sahilinde ŞERİFE BACI
ANITI yapılarak anısı yaşatılmıştır. Aynı şekilde bir ŞERİFE BACI ANITI da
Sarıyer’de Ayazağa mahallesinde yapılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder