17 Kasım 2016 Perşembe

KADIN KAHRAMANLARIMIZ “ŞERİFE BACI”


Şerife Bacı ya da Şerife Kadın! Türk tarihine genç bedeni donmak suretiyle damga vuran kahraman Türk kadınlarından biridir.
Anadolu halkı yılgın, bezgin! Geçim derdi büyük, ortam berbat, her evden bir ya da bir kaç erkek yaşları uygunsa eğer askerde. Ülke genelinde yoklar içinde bir mücadele var. Ülke de savaş, ülke kan golü… Ülkenin pek çok şehri işgal altında! Yapılacak şey vatanın kurtarılması için mücadeleye devam etmek. Mustafa Kemal ile silah arkadaşları Anadolu’da milli mücadeleyi başlatmış, bu kutsal mücadelenin başarılı olması şart.
Ordu sayı olarak da araç-gereç, silah ve cephane olarak da yeterli değil. Hele silah ve cephane! Köylü kentli seferber olmuş, ihtiyaçların karşılanması için uğraş veriyor.
İnebolu/Kastamonu merkezi bir yer. Deniz yolu ile İnebolu’ya gelen ya da getirilen asker ve sivil aydınlar buradan Ankara’ya gönderilirken, yine aynı yoldan gelen silah ve cephaneler de aynı yoldan cepheye ulaştırılıyordu.
Bir kış günüydü. İnebolu Limanına gelen bir gemi yükünü boşaltıyordu. Yükü silah ve cephane, götürüleceği yer cephe… Taşıyacak olanlar Kastamonulu kadınlardan meydana gelen Kadınlar Kolu. Kırk elli kağnı ve kırk elli kadın. Her kağnıya bir kadın kumanda ediyor. Kağnılar silah ve cephane yüklü, cepheye taşıyor.
Yetkililer Kağnı Kolu için insan ararken “Ben de varım” diyerek göreve talip olmuştu Şerife Bacı. “Sen geri kal, beben var memede” dediklerinde “Geri kalmak yok. Vatan mı? Vatan olmadıktan sonra evlat neye yarar” diyerek ısrarlı olmuş ve kağnısnın başında yel almıştı. Altı aylık bebesi ince yorganı içinde sırtına bağlı öyle gidecekti. Kağnısına cephane yüklenmişti. Kağnı kolu güç şartlar altında yola koyulmuştu. Saatlerce gidiyorlardı. Durup dinlenmek yok, bir an önce cephanenin cepheye ulaştırılması telaşı. Ama mevsim kış, önce rüzgâr, sonra hafiften çoğa varan yağmur, devamında dolu ve sonrasında kar! Yağdıkça yağıyor, soğuk havada göz gözü görmüyor, buna rağmen Kağnı Kolu ilerlemeye devam ediyordu. Şerife Bacı’yı bir telaş alır… Cephane yağmur ve kar altında! Ya ıslanırsa? Ne yapmalıyım diye düşünürken aklına geleni hemen yapar. Bebesini cephane sandıklarının uygun bir yerine yatırır, sarıp sarmalar, sonra da sırtındaki ince yorganı, cephanenin ıslanmaması için sandıkların üzerine örter ve yola devam eder. Bundan sonrasını İnebolu Kastamonu Havali Kumandanı Nurettin Peker’in yazısından okuyalım:
“1921-1922 kışı çok olmuştu. Ankara yolundaki kafileler arasında tabii sayılan don hadiseleri yalnız kendi çevrelerinde birer destan olurken bu hadise kahramanlarından bir tanesi şehrin kapısı sayılan kışla önüne kadar gelmiş, yani taşıdığı millet yükünü canı pahasına menzili maksuduna ulaştırmıştı. Bu hadise şehir halkının gözleri önünde cereyan ettiği için herkesi üzdü, ağlattı.
O günkü vazifelilerden olup bugünün Kastamonu tüccarlarından Cemil Patlaban’ın anlattığına göre (bu destan halk arasında hala yaşamaktadır) 1921 Aralık ayında birden bire bastıran kar yolları kapamış, cepheye giden taşıt kolları geceye kalmadan yakın hanlara, köylere sığınmışlardı. Böyle fırtınalı bir gecede sabaha kadar yağan kar altında kalmalarının ara sıra olduğu gibi yine kara haberleri beklenirken o gece kar tipisine rağmen vatan aşkı ile ancak Kastamonu Kışlası’nın önüne kadar gelebilen cephane yüklü bir kağnı arabasının yanına ilk gidenin gördüğü acı manzara çok dehşetti. Hadiseyi görenin kışlaya haber vermesi ile Menzil Mıntıka Müfettişi Osman Bey, derhal Merkez Kumandanlığı Askeri İnzibat Posta Başı Muavini Devrenkanili Cemil ve Beşiktaşlı Rıfat Çavuş’u mahalline koşturmuştur. Her nasılsa kafileden geri kalmış genç kadının cephane yüklü kağnısı ile yorgun argın bir halde ancak kışla önüne kadar gelebildiği ve şehre girmek nasip olmadan şose kenarında sabaha karşı donduğu anlaşılmıştır.
Öküzleri geviş getiren bu kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için üstüne yorganını örten bu genç kadının elinde övendire, kollarını gererek yorganın üzerine abanarak kaldığı vazifeliler tarafından görülmüştür. Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş de şehidin üzerindeki karları süpürmüş ve her ikisi de gözyaşlarını dökerek, kollarından ve bacaklarından tutarak kaldırırlarken yorganın altından birden bire çığlığı basarak ağlayan bir çocuk sesi işitince şaşırmışlar ve şehit anayı yana çekip hemen yorganı kaldırmışlardır.
Gördükleri şahaser tablo şu olmuştur: Otlara sarılı top gülleleri arkasında yerleştirilmiş çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun dondan kurtulduğu ve müdahale üzerine uyanarak meme için ağlamaya başladığıdır. Cephanesini ve yavrusu uğruna kendini feda eden bu kahraman anayı ve yavrusunu arabaya yerleştiren çavuşlar, baş başa ağlaşarak gün doğarken yola düzüldüler. Öküzleri aç ve zayıftı, çekemediler. Çavuşlar koşuldular, öküzlere yardım ettiler. Bu mukaddes ve muazzam yükü gurur ve iftiharla fırka dairesinin önüne kadar çektiler. Kumandan ve mahiyeti arabanın başına geldiler. Bir dakika ihtiram sükutu (saygı duruşu) yaptıran kumandan Osman Bey, bu hazin tabla karşısında gözleri yaşararak “Türk kadını dünyada emsali bulunmayan kahraman anadır. Öyle bir anadır ki, tarihte nice kahramanlar, cihangirler doğurmuştur. Arkadaşlar, Milli Mücadeleyi kazanacağımızın en büyük misali işte önümüzde biri ölü, biri diri yatıyor” diyebilmiş ve teessüründen daha fazla konuşamamıştır.
Kastamonu muhitini iyi bilen Cemil Çavuş, ananın hüviyetini tespite memur edilmiştir. Cemil Çavuş, şehidin alaca önlüğünden ve başındaki çarından köylünü keşfederek hanları dolaşmış ve Seydiler köylüleri bularak getirmiş ve göstermiştir. Onlar da tanımışlar. Ağlaşmışlar ve bu şehit ana ile yavrusunu göğüslerine basarak köylerine götürmüşlerdir.”
İşte Şerife Bacı budur. Türk kadınlarının neler yapabileceğinin ispatıdır Şerife Bacı. Kundaktaki çocuğu Sıdıka kız ise büyümüş ama çocuksuz ölerek tarihe karışmıştır.

Kadın kahramanlarımızdan Şerife Bacı Kastamonu’nun Seydiler köyündendir. Doğum tarihi bilinmiyor ama ölüm tarihi Aralık 1921’ dir. Milli mücadelenin bu kadın kahramanı unutulmamıştır. İnebolu sahilinde ŞERİFE BACI ANITI yapılarak anısı yaşatılmıştır. Aynı şekilde bir ŞERİFE BACI ANITI da Sarıyer’de Ayazağa mahallesinde yapılmıştır.

Hiç yorum yok: