Yüze karşı söylenemeyenler yazıya dökülür. Ben de öyle
yaptım Suat!
Yetmiş beş
yetmiş yetmiş altı yıllık ömrümüzün, kesintisiz olarak altmış beş yılını
birlikte yaşadık. Havayı birlikte soluduk, aynı yolu paylaştık, aynı okulda,
aynı sıraları paylaştık. Elbetteki yol ayrımına geldiğimizde oldu. Örneğin sen
askeri okula gittin, bense kum küfesi sırtımda 15, 20 santimetrelik kalas
üzerinde yürüdüm yaz kış demeden. Sonra benim askerliğim ve senin aynı üniforma
altında tükettiğin yıllar.
Bir
birimizden uzak kaldığımız zaman dilimi içinde yine birlikteydik ama
mektuplaşarak. Bir ay sonra da olsa güncel olayları gecikmeli de olsa takip
edebildik. Sonra evlilik, birken iki olma… Sen ihanet ettin bana, ikiden üç
olunacak yerde dört oldun! Her ne kadar ikizlerle boğuştunuzsa da mutluluğu
yaşadınız ya! Yeter, böyle mutluluklar dünyalara bedeldir!
Bizi biz
yapan çocukluğumdan günümüze kadar gelen birliktelikle beraber, Sarıyer Spor
Kulübünün üzerimizde olan bağışıklığı olmalıdır. Ne sen ve ne de ben
kopabildik. Yapıştık kaldık lacivert-beyazlı renkli kulübe, kutsalımız saydık,
arımız, namusumuz kabul ettik! Laf ettik ama laf ettirmedik. Eleştirdik,
eleştirilmesini önledik, önlemeye çalıştık. Başarısızlığında kahrettik,
başarısını herkesle birlikte paylaştık, hatta geride kaldık, “varsın günü
birlik yaşayanlar zevkini sürsün, biz gülelim” dedik.
Lapa lapa
yağan karın; dondurucu ayazın, suratlara taş gibi çarpan tipinin ve başımızdaki
kasketleri uçuracak kadar sert esen rüzgârın altında bile PES demedik, PES
demedik de şimdi diyorum zira, yazıya başlar başlamaz önce Sami Canel, sonra
Sezai Kula, daha sonra da bizim damat Hidayet arayarak sağlığını sordular. Pes
bu kadar çok aranılan olur mu? “Yahu Suat zoru sefer, yırtar, hastalık mastalık
dinlemez” dediler. Yalan da değil ha! Yahu sen uçakla göle çakılacaksın, burnun
kanamayacak; Kıbrıs semalarında dolaşıp komandoları aşağıya atacak, Beşparmak
dağlarını turlayacak düşmeyeceksin! İşte buna “yırtar” denir, sen de evvel
Allah yırtın işi, bitirdin. İşte buna da PES denir. Demek ki bundan sonrakiler
teferruat, ama teferruat hiçbir zaman ihmale gelmez, üzerine üzerine gidilir,
teker teker yok edilir. Şimdi bu aşamada ve dimdik ayaktasın!
Şu son 40
yılı bir düşünsene! Her birimizin sırtında kırkar ton yük! Kulübün sanki tüm
yükünü sırtlamışız boğuşmuş, yoğrulmuş, ateş olmuş, kor olmuş asla şikayet
etmemiş, en ağır işi kolaylıkla yapmanın yolunu, yöntemini bulmuş ve
başarmışız. Ne için? Sarıyerlilik için! Sarıyer için!
Bin bir
dereden su toplamış, taşımış ve testi yerine küpe koyarak çoğaltmışız neden ve
kim için? Çocuklarımız ve ev halkımız için !
Büyüklerimizi
memnun etmek için büyükten de büyük görünmeye (olgunluk anlamında) gayret
etmişiz, başarmışız!
Hele Sen
yok musun Sen! Yahu kızıl kıyamet kopsa şikayet etmez, dertlensen de içini
atar, yüksünmezsin! Gariplensen de,
limon gözlerin sulansa da her zaman ki gibi. gözyaşlarını yüreğine akıtır,
hüznünü ortaya dökmez, başkalarını dertlerine ortak etmeyerek örnek
hareketlerini devam ettirirsin. Yahu herkesin işi mi bu? Bu durum başlı başına
bir ustalık ve becerikliliktir.
Yahu biz
birbirimizi tamamlarız. Elbetteki bugün var yarın yokuz ama; yoklar bizden ırak
olsun be! Ne işi var bizim yanımızda yokların! Yaşıyoruz işte ne güzel, oh be!
Suat!
Eskileri anımsadım, hemen arkamdaki kitaplığa gözüm takıldı, okul sıralarındaki
anı defterimi gördüm. Bir çırpıda elime alıp açtım. Vallahi ilk açılan sayfada
senin fotoğrafın. Ne yazmışın hatırlıyor musun? Elbetteki hayır! Yahu resmini
yapıştırmışsın, tek kelime bile yazmamışsın! Yuh be!!! Ama bunun da anlamı
derin. Çünkü, “biz nasılsa ayrılsak da beraberiz” demek istemişin. Tarihini
merak ediyorsan işte tarihi: Mayıs 1952 yani okulların tatili yakınlaştığı
günler.
Sen emekli
olduğunda doğan çocuklar da emekli oldu. Ben emekli olduğumda doğan çocuklar da
askerliğini yapıp geldi, evlenip çoluk çocuk sahibi oldular. Biz yaşıyoruz,
yaşamaya devam edeceğiz. Ben ikimiz adına konuşurum vallahı: Hiç de gitmeye
niyetimiz yok! Gidecek o kadar parazit varken sıra bize neden gelsin ki! Hoş
biz inanıyoruz Bin ay yaşayan cennetlik. Yahu bizim bin ay yaşamamıza daha çok
yıllar var be ne acelesi. Bin ay 83 yıldan fazla yapıyor, sakın acele etmeyelim
tamam mı?
Gene
limonileşti gözlerin değil mi?
Suat,
haberler güzel! Gözün aydın olsun arkadaşım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder