Günümüzde polisimizde her türlü
teknolojik donanım var, cadde ve sokaklarda ve, büyük küçük mağazalarda
kameralar dizi dizi ama hırsıza soysuza “dur” denilemiyor… Hırsızı da var, huysuzu da var; üçkâğıtçısı
da dolandırıcı da var… Dilenci mi diyelim sadaka isteyen mi? Bilmiyorum ne
demeli… Hatta Suriyeli de diyebiliriz, her köşe başında birkaç kişi… Peçeli,
peçesiz, çarşaflı, şalvarlı… Bir ellerinde çocuk, diğer eli ileriye çıkık ve
açık d ileniyorlar. Yahu Suriyeli deyip çıkıyorlar işin içinden. Ne var ki bazıları
ağzından kaçırıyor,” Hatay’ın Samandağ’ı Araplarından” olduklarını söylüyorlar.
Yani eski deyimle, Suriyeli kılığına bürünüp “Cerre çıkıyorlar”… Birine
vermiyorsunuz, ikinciye, üçüncüye, dördüncüye vermiyorsunuz ama beşinciye
veriyorsunuz… Hangi şartlarda olursanız olun ENAYİ’SİNİZ. Zira onların yaşamı
normal devlet memurundan daha iyi! Hele Suriyelilerin yaşamı! Ev var, para
yardımı var (hem de fert başı doğruysa eğer) okullar, hastaneler, ilaçlar
bedava. Gel keyfim gel… Hele camilerin
kapıları, bilhassa Cuma günleri sıra sıra dizili… Neyse Allah onlara da yardım
etsin diyelim…
Sarıyer çarşısı! Çarşımı demek
gerekir yoksa içinden çıkılması çok zor bir labirent mi? Eskiden trafik
polisleri vardı uğraşıp dururlardı çarşı trafiği ile başa çıkamazlardı, trafik
polisleri artık yok. Çarşı yine aynı çarşı içinden çıkılması olası değil.
Kaymakamlık, Belediye el ele verseler bile başa çıkmaları zor… Burada yaşıyoruz
yıllar yılı. Hata ya da kabahat kimde? Sarıyer’i Sarıyer yapanlar, yıllarca
önce ana caddeleri o kadar dar tutmuşlar ki onlarca yıl sonra herkes şaşırıp
kaldı. Yeni düzenlemeler de para etmiyor… Halk alışveriş yapacak, arabasını park
edecek yer yok… Seyyar esnafın satış için durması, alışveriş yapanların
arabalarını park edecekleri yer bulamayınca ister istemez durak yapmaları, ekmek
parası için boğuşup duran korsan çalışanların geçim savaşı için park etmeleri, devasa
belediye otobüsü ve arka arkaya gelen minibüslerle Sarıyer çarşısı artık kabak
tadı verir hale geldi…
Şöyle anlı şanlı bir Belediye
Başkanı gelmeli ama arkasında da Büyük şehir Belediye Başkanı, hatta hükümet
olmalı ki çarşı açılsın! Nasıl açılacak ki diye sorulmasın, kolayı var…
Kamulaştırma ve alan açma… Başka bir çıkarı var mı? Yakında Sarıyer Ali Kethüda
Camii onarıma girecek. Cami yıkılmalı, taşları numaralandırılmalı ve cami denize
doğru iki üç metre ileriye götürülerek Yenimahalle Caddesi genişletilmeli…
Hatırlatmakta yarar var Yusuf Tülün Belediye Başkanı iken İst. B.Ş.B. Başkanı
ve hükümet aynı parti idi ama yaraya merhem olamadılar.
Sarıyer bilhassa yaz aylarında
turizme açık olur. Geleni gideni çok olur. Meşhur böreği, balığı, muhallebisi,
suyu ve sahil boyu kafeteryaları ile çok insanı kendine çeker. Hele üst
bölgelerdeki sitelere yerleşen binlerce insanın Sarıyer’den gelip geçmeleri… Bunlar
da nüfus artışını getirir ve çarşı içinde yürünmez hale gelinir. Neyse biz
sorunu getirdik. İlgililer el atar herhalde der geçeriz.
Günleri yitirmiyoruz ama Sarıyer
bazı değerleri yitiriyor. Örneğin Meşhur Sarıyer Börekçisi eskisi gibi değil. O
imparatorluk çöktü. Yerini eski çalışanları aldı. İsmi çok küçük bir
değişiklikle devam ediyor. Sarıyer muhallebicisi de öyle. Mekân değişti. Hemen
yandaki dükkâna taşındı ama o meşhur muhallebi, tavukgöğsü, kazandibi ve
dondurma dikkate alınmadan börekçi dükkânına dönüştü… Hani eskiden muhallebi ve
çeşitlerini çok iyi yapıyorlardı, şimdi de unlu mamulleri iyi… Ya o tarihi
muhallebisi? O da Burger King oldu… Trabzon bakkal aynı yerli yerinde… Kemal
ile kardeşi Mustafa yok ama Hasan işi aynı hızla devam ettiriyor… Hastane eski
hastane değil… Onlarca doktor gelip geçti, yenileri boy gösteriyor. Önümüzdeki
birkaç ay içinde Çayırbaşındaki yeni yerine taşınır… Ne var ki bugün gördüm,
bir TIR yeni malzeme geldi. Gerekli miydi? Geldiğine göre öyle kabul edilmeli…
Hastane yanındaki Salih Paşa çeşmesi garip ama yine de yerli yerinde… Dursun Fakih sokak her geçen gün hüviyet
değiştiriyor. Yarın bir gün Sarıyer’in bitpazarı olmaya namzet… Kaptan Melih bu
sokak için büyük kayıp…
Sarıyer’de artık Eroş yok, Dr. Erol
yok, Cici Necdet yok… Yok ama bu kez Mami var, Namık var, Ramazan var,
Çapraz’ın oğlu Ramiz var… Mami herkesin sevgilisi. Sabah akşama kadar takılıp
dururlar garibe. O da bağırır, söver, küfreder durur… Kimse söylediklerine
aldırmaz. Namık belirli insanları takip eder, onun köşe başları bellidir, takip
ettiğinin karşısına çıkar alacağını alır bir de iyi günler diler… Ramazan Dr.
Mehmet Salman’ın evinin köşesini mesken tutar, Kumsal Arkası Sokak ile büyük
marketin önünde pusu kurar… Kaçmak olası değil… Parayı toka edeceksin… Ramiz’in
para ile işi yoktur. O ikizi ile konuşur durur biteviye… İkizi ile kavgası
saatlerce sürer… Onun derdi, haftanın iki gün birilerinin kendisini görüp giysi
vermesi ve yıkattırmasıdır. Bunu da İshak Gürsoy yapıyor…
Hamam Arkası Sokak ve Yeni Merkez
cami… Burası da ayrı bir âlem… Park alanı birkaç ay evvel kaybettiğimiz Suat
Uysallara adanmış. Alan Hacı Gazi Suat Uysallar Meydanı Sarıbaba Parkı olarak
isimlendirilmiş… İyi de olmuş… Bu sokakta Sarıyer’i ismini verdiği söylenen ve
“SARI BABA” isimli yatır var. Bu zatın esas ismi kitabesinde ve Merkez Ali
Kethüda Camiindeki Saatin içinde de “SARIER BABA” olarak yazılıdır. Demek ki
Sarıyer bir zaman gelmiş Sarı Baba’ya dönüşmüş. Varsın olsun, itiraz etsek de
değiştiremeyiz ki… Bu sokakta Belediyenin geri dönüşüm merkezi var.
Marketlerden geri dönüşüm için gerekli malzeme çıkmaları atılıyor ama
belediyeye gitmeden, bu işle ilgili Roman vatandaşlar arabaları ile gelip
alıyorlar ve gidiyorlar. Yani Belediyeye bir şey kalmıyor. Bir seferinde
“Almayın, belediye gelip alıyor” dedim ama ağır bir yanıt aldım 18-20
yaşlarındaki roman delikanlıdan “Amca hırsızlık mı yapayım?”… “Haşa almaya
devam et” dedim başka ne diyebilirdim ki? Geri dönüşüm kafesinin yanında çöp konteynerleri
var. Helal temizlikçilere sabah erken saatte, öğle saatlerinde, akşam
saatlerinde geliyor alıp gidiyorlar. Günde üç dört kez tekrarlanıyor ama
yetmiyor ki… Koca çarşıda başka yerde konteyner yok… Eh buradaki yeni Merkez
Camii gayet iyi, güzel, albenisi var… Tuvaletleri bakımlı, temiz…
Alem dünyadayız! Bazen umulmadık
işlerle baş başa kalırız ya da karşılaşırız. Camiye lojman almıştık. Vergisini
vermek istedik, bize 5.174,30 lira borç çıkarıldı belediyeden. Bir de niçin
istediklerini bir cetvelle bildirdiler. 704 ada 3 parseldeki dükkânlar için…
Oysa burada ne dükkân var, ne de büfe… Eski Bel, Bşk. Sedat Özsoy cami projesi
çizdirmiş, camiye gelir olur diye de
küçük küçük 12 dükkan projelendirmiş, Bu işi gerçekleştirmeden Yusuf Tülün
Belediye Başkanı olunca Sedat Özsoy’un
yaptırdığı projeyi değiştirtti. Dükkânlar yapılmadı, hatta camide de bazı
değişiklikler yapıldı. Demek ki bu proje zamanında ilgili yerlere bildirilmiş,
şimdi Vakıflar kira, Belediye vergi
istiyor. İki yıl önce Vakıflardan geldiler dükkân arıyorlar. Bulamayınca bize
sordular gösterdik alanı adamlar şaşırıp gittiler. Bir yıl sonra tekrar
geldiler tabii yine dükkân yok dönüp gittiler… Ama bu yıl bu kez Sarıyer
belediyesinden dükkân varmış gibi para isteniyor… Yazı yazıp gönderdim, çaktım
altına imzayı, böyle dükkân falan yok, mükellefiyetimizi düşün dedim. Zekeriya
Gündüz isim şef gönderdiğim arkadaşa “bana dükkânların yıkıldığına dair zabıt
getirin” demiş… Sanki bina yapılmış da yıkılmış… İlahi adalet! Gerçekten çok
gereklisin be! Belediye Bşk. Yardımcısı Mustafa Tok Bey’e durumu bildirdim.
“Gereği yapılacaktır merak etmeyin” dedi. Mustafa Tok Bey yapar, dertlere devadır
o!
Sarıyer İsmail Akgün Hastanesi
kalkarsa ve o bina bir başka amaç için kullanılırsa, binanın önündeki banklarda
kaldırılırsa, binanın saçak altını mesken tutan, oradaki bankları
parselleyenler ne yapacaklar? Bu da ayrı bir merak konusu… Malum, en ucuz çay
bir lira, bir kafeteryaya gidilirse 1,5 hatta 2,5 lira. Asgari ücretli memur
çay içebilir mi? Hele emekli ne yapar? Yapacağı bu gibi yerleri mesken tutmak
ve gereksiz harcama yapmadan akşamı yapmak… Ama ne olursa olsun hasta haklarını
ihlal var ortada gibime geliyor. Zira sıra bekleyen hastalar ayakta kalmıyorlar
mı? Yahu bunu ben mi düşüneceğim, işe bakar mısınız?
Orta çeşme caddesi adeta nalburlar
caddesi olup çıktı. İyi ki şekerci Metin, tuhafiyeci İbrahim, kuru yemişci
Cabbarler, manav Necati ve 101 ve karşı
tarafta ciğerci Cihat var… Devam edersek yola, Güvenal kasaplar, bir kuru
temizlemeci, mobilyacı, tesisatçı…. İlerledikçe
elektrikçi dükkânları sıraya girer. En namlısı, yani Elektrikçilerin duayeni
İzzet Atkoşturanlar (İZ-EL)… Oğlu İsmail, okulu bitirdikten sonra işe öyle bir
yüklendi ki dükkânda boş yer bırakmadı. Her malzeme var, ne ararsan bulursun…
İzzet pes diyecek ama Hüsamettin ile Savaş bırakmıyor ki! Bu sokakta hadinden
fazla nalbur var. Sayısına bereket… Sokağa nalburlar sokağı dense yeridir… Bu
sokaktan geçmek zor… Zira sürekli sağ kulvarda park vardır. Zaman zaman solda
da park yapılınca dakikalarca sokağın tıkandığı oluyor. Hele belediye otobüsü
giderken…
Hay Allah! Yine bir işin içine
giremeden, bir sonuca varamadan son deyip noktayı koyduk. Artık bir başka yazı
ile devam deriz, başka çıkar yanı var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder