30 Mart 2018 Cuma

YİTİRMEDİĞİM GÜNLER -2


Günleri yitirmek, ölümü bekler olmaktır. Buna kimsenin gönlü razı olmaz, kimse de günlerini yitirmek istemez. O nedenle biz de günlerimizi yetirmemek için gezmeye,  dolaşmaya devam edeceğiz.  Her ne kadar günümüzün Evliya Çelebisi değilsek de, gördüklerimizi karalayıp duruyoruz ya… Bu da bir şey olmalı…
            Sarıyer’de Taşiskele… Taştan iskele… Tanıyanı bileni var mı? Ne oldu? Nasıl oldu? Neden yok oldu! Taşiskele, bir balıkçı köyü olarak tarihte izdüşümü olan Sarıyer’in antik çağdan bu yana iskelesidir dersek belki pek yerinde olmaz ama tarihteki ilk iskelesi olduğunu iddia ederiz. Taşiskele Meydanında yani Sarıyer S. K. Kafeteryası önündeki Mermer Çeşmenin (Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili Efendi Çeşmesi) kitabesinden anladığımıza göre… Çeşmeyi yaptıran Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili Efendi tarafından yeniden yaptırıldığıdır. Kitabede şöyle yazıyor: “Sahib-ül hayret vel-hasenat imam-ı evvel-i Hazret-i Şehriyari ve Sadr-ı Rumelili Elhaç Hafız Ahmet Kamili Efendi işbu çeşme-i Latif ile iskeleyi müceddeden bina eylemiştir. (Hicri: 1228, Miladi: 1812). Bu kitabeden anlıyoruz ki çeşme vardı, taşiskelede vardı ama onarıma muhtaçtılar. Padişah Başimamı ve Rumeli kazaskeri Ahmet Kamili Efendi, kesesine güvenmiş olacak ki hem Taşiskeleyi ve hem de Çeşmeyi yeniden inşa ettirdi…
            Malum çeşme bugünkü yerinde değildi. Cami duvarı dibindeydi. Buradan kaldırıldı, limanın hemen yanına taşındı oradan da bugünkü yerine… Suyu içilir sudur ama su gelişi üst seviyeden olduğu için yazın çok sıcak, kışın soğuk olur…
            Taşiskele 1999 da rıhtım çalışmaları sırasında, tarihi eser falan dinlenmeden paldur küldür yıktırıldı. Oysa bu iskelenin taşları siyah taştandı ve ne kurşun, ne horasan ve ne de harç kullanılmadan yapılmıştı, tarihi özelliği olan bir Limandı…  İskele yer ile yeksan edildi, yenilenirken de biraz büyütüldü. Günümüzde sandal ve alamana yok, tekneler makineli ve çok düzenli… Hepsi de balıkçı teknesi, birkaçı gezi teknesi. İskelenin sıkıntısı ise rıhtımı… Lokantaların önü işgal edilmişti, şimdi biraz nefes aldı. Ama ana rıhtım ise tamamen işgal altında. Rıhtımın üstü boydan saha çok çeşitli balıkçı levazımatı ile (ağ, mantar vesaire) işgal edilmiştir. Rıhtımın deniz tarafını ise büyük balıkçı gemileri işgal etmiş… Bir iki değil, yedi sekiz gemi yan yana gelerek işgali tamamlıyorlar… Gemiler kızağa çekilene kadar pek çok işleri burada yapılıyor ve ses kirliğinden millet el aman diyor… Aman ha diyoruz, bu konu ile fazla uğraşıldığında insan kötü kişi oluyor. Çünkü deniz tümü ile balıkçılarındır. Öyle kabul ederler. Hiç düşünmezler onlar tekne yan yana geldi mi halkın görüşünü ortadan kaldırırlar… Düşünmezler düşündükleri kendilerinin rahatlığıdır.
            Taşiskele parkın banklar. Buralar ayrı uğrak yerleridir. Hele akasya ve çınar ağaçı altındaki banklarda yer kapma yarışı vardır… Burada fakiri, zengini, eli açık olanı, eli sıkı olanı, cebi şiş olup da dışarı yem vermeyenlerin; yorgun düşenlerin gece uyku uyuyamayanların bir arada oturduğu yerlerdir. Öyle koyu sohbetler yapılır ki deme gitsin. Zaman zaman hükümetler kurulur, takımlar şampiyon ilan edilir burada…  Arkadaki büyük bina, eski Uğurcan binayı birkaç yıldır kapalı. Kirası çok yüksek, kiralayan yok… Salatacı Yaşar ön kapıda bina bekçisi…
            Saray arkası sokak eski özelliğini kaybetti. Zira sokak kaldırılmış… Saray arkasında her ne kadar Mehmet Ali Paşa’ya ait saray varsa da sokak yok… Yalıların önleri ise Milli Emlak tarafından yalı sahiplerine kiralandı. Haaa unutmayalım Saray Arkası sokakta kafeteryalar da hayli ilginç…  Yan yana iki kafeterya, bir balık lokantası ve bir de nargile kafe… Saray arkası kafeteryaları ve nargile kafe gençlerin rağbet ettikleri bir yer… Bu alan bu yazın kavurucu sıcağında hayli boğaz rüzgârı alarak halkın serinlemesini sağlar… Ön taraf rıhtım ve amatör balıkçılar zaman zaman boy gösterir…  Deniz sahili Yenimahalleye doğru balıkçı gemileri ile dolu…
            Sarıyer Ali Kethüda Camii tarihi önemi olan bir cami! İstanbul’un en ışıklı camilerinden biriydi, kadınlar bölümü yapılana kadar.  Sağ taraftaki pencelerden bir kaçı kapanınca eski özelliği kalmadı. Cami bakıma muhtaç! Liman ve rıhtım çalışması yapılırken kazık çakma sırasında cami temeli sarsıntıdan oynadığı için gövde de yana yatma mevcut. Keza minarede de hayli yana yatma var. Bu nedenle bakım kararı var ama bir türlü “Başlasın” emri çıkmıyor.
            Cami haziresinde oturur işi olmayanlar. Sabah saatlerinden akşam namazına kadar burası arenadır. Burası kendini bi bok sananların sırf itlik olsun diye “ismet Paşa asker kaçağıdır” diyenlerin bulunduğu yerdir. Adam bunu söyler, tahsili, kültürü nerde hak getire ama dinleyenlerinden “yahu hem paşa diyorsun hem de asker kaçağı diyorsun bu nasıl olur”  diye soran yok… İşin tuhafı da bu! Bu adamların da bir oy kullandıklarını unutmayalım.
            Cami bahçesinde üç musalla taşı… Maşallah 2017 y.ılı öyle bir geldi ki musallah taşlarının boş kaldığı yok. Her gün bir iki kişiyi yolcu ediliyor buradan. Rıhtımı camiden Belediye’nin tentesi ayırıyor… Cami bahçe duvarının dış kısmında banklar ve uyduruk bir çay ocağı var… Yer Milli Emlâkın, birileri kullanıyor… Burası yıllardan beri aynı insanların bir arada bulundukları bir yer. Kışın soğuğu ve yazın sıcağında insanlar burada tüketir ömürlerini…  İnat mı nedir karar veremedim rahmet Hacı Ağabeyim Sait Balcı öldükten sonra bir defa olsun gidip orada oturmadım. Çağrıldığımda ayakta durup işimi hallettim… Buranın demirbaşı Demir Baytar, Menekşelerin Damadı Fahri… Bu sene bir demirbaşı daha oldu Ketenci İbrahim… Hakkı Hoca hasta çok seyrek  geliyor. Ahmet Girit o da hasta gelmesi mümkün değil. Kömürcü İbrahim de hasta ama zaman zaman uğruyor. Tabii bu kadar değil hayli fazlası var…
            Cami arkası sokak lokantalar sokağı… İ lk lokanda Emine Gemici Kav’a ait. Önce kahvehane idi… İyi ki böyle olmuş, çok daha renkli şimdi. Emine Kav Gemici tam bir Cumhuriyetçi! Lafını esirgemez kendince hak bildiğini söyler… Hani gülüşünde bir güzellik vardır. Yani başında iki balık lokantası Aquarius ve Captains Terrace ve diğerleri…
            Biz yine Sarıyer Spor kulübü Kafeteryasına dönelim… Demirbaşların gelmesi ve sürekliliği ele alalım… Sarıyerlilerin biraz da kulüple ilişiği olanların emekliliklerini geçirdikleri mekan dersek yeridir… Her gün gelenleri saymaya kalksak bir sayfa yetmez; Başta ben… Sonra Mustafa Bostan, Şükrü Denizeri, Ali Emanetçi, Mehmet Aslan, Müdür Semih Kandemir, Mustafa Süleymanoğlu, Erdoğan Akın, Doğan Darcanlı,  Gazcı Selim, Mustafa Demirkıran, Mustafa Balcı, İrfan Kaban, Kamil Açıkel,  Mehmet Yayık, İbrahim Akkemik, Ömer Sezgün, Namık Kaptan, Erol, Ertuğrul kardeşler….
            Kadınlara da yer var… Onları atlamamız tabii ki olmaz. Ama isim saymanın bir anlamı yok gibi geliyor bana. Ne de olsa onlar kadın… Ama hemen her gün belli saatlerde gelip, en dipte denize yakın masalarda yerlerini alırlar… Ya da her zaman oturdukları belirli masaları vardır. Ya çok güneş alan masalar, ya da rüzgâra açık masalar! Girişte ilk masalar onlara aittir.
            Yitirmediğim çok daha günler var, hele birkaç gün daha geçsin… Yine devam deriz…
           
14.08.2017     

Hiç yorum yok: