30 Mart 2018 Cuma

YİTİRMEDİĞİM GÜNLER


Ne tuhaf değil mi? Her geçen günün insan hayatından eksildiğini bilmek ama hiç hatıra getirmemek. Ben bunu bildiğim halde, yalandan mı ne bunu bilmeden geliyor ve o gelip geçen günlere “Yitirmediğim Günler” diyorum. O günleri gerçekten yitirmiyorum, dolu dolu yaşıyorum… Ya da bana öyle geliyor…
            Suat Uysallar dostumu kaybettikten sonra biraz durağanlığa girdiğimi itiraf etmek isterim. Zira Suat tam bir yoldaştı benim için ve bana en uygun… 75 yıla varan arkadaşlık ve bir gün olsun birbirine kötü söz etmemek, üzmemek, tartışmamak, münakaşa etmemek ve ters düşmemek… Olur mu böyle şey demesin kimse, oluyor işte…
            Günlük yaşantımı yeniden düzenlemek ihtiyacını hissettim. Ya da öyle gerekti demeliyim, zira Suat artık yoktu, her günüm onunla birlikte geçmeyecekti… Suat’ın her gün uğradığı yerler belliydi… Yolu üzerinde olan Pimapenci Mehmet, Elektrikçi İzzet (İZ-El), Nalbur Caner Akar, Cami yanındaki Köfteci Kemal. Yanı başında Metin Gürsoy, Ciğerci Cihat-Erdağ  Aşantuğrul, Tuhafiyeci İbrahim Günindi ve oradan Sarıyer Spor kulübü Kafeteryası…
            Hani kolay bir işte değil… Her gün bu yerlere uğra, lafla, gırgır geç… Ama bu böyleydi…
             Bana gelince Saat 11.00 de genellikle çıkarım evden… İlk işim Yeni camii yanındaki Köfteci Kemal ve Metin Gürsoy’a uğramak, oradan İzzet Atkoşturan’a (İZ-EL)…. Burada bir çay molası! Yoluma devam ederim Ciğerci Erdağ’a bir selam, Tuhafiyeci İbrahim’e bir kelam, sonra alırım Sözcü gazetemi ver elini Sarıyer S.K. kafeteryası… Kesinlikle Tahsin Başkan (Salihoğlu) bekliyordur. Geç kalmaya gelmez, hemen telefon ederek “gel, nerde kaldın” der. Tam karşısında Norveçli diye takıldığımız Tevfik Demircioğlu vardır. Onun yanında da Avusturalya’dan kesin dönüş yapan Erkol Demir ve Hamdi… Ya o anda gelir ya da beş on dakika sonra Şükrü Denizeri ve Arif Odabaşı sökün ederler…. Bir bardak çay, bir bardak su ve biraz gazeteye göz atma, sonra da birbirimize laf atma… Çoğu kez tartışma hemen particiliğe döner ama ısrar edilmez, kimsenin yüzü morarmasın diye… Biraz Sarıyer Spor kulübü Biraz Beşiktaş, Biraz Fenerbahçe, biraz Galatasaray tartışması sonra, tekrar çay…
            Yapacaklarım bellidir. 12.45 yoldayım ben… Doğru Camiye… Öğle namazından sonra İzzet Atkoşturan’a gider onbeş yirmi dakika mola verilir. Varsa kahvaltılık öğle yemeğini orada hallederiz. Yoksa başımın çaresine bakarım… Günlerden pazartesi ise kulüpte hazırımdır. Zira pazartesi günleri kuru fasulye ya da nohut günüdür. Yanında pilavı da vardır. Yani tabldot tam asker tabldotu… Pazartesiden gayri günse bakarız başımızın çaresine… Ya börekçiye gider doyururum karnımı ya da üç beş kişi kafeterya da kurarız bekâr soframızı… Sofra açıktır, kimseye gel denmez kolay kolay, gelene de gelme demek yok. İstediği gibi oturur sofraya… Yemek sonrası işim vardır; hemen koyulurum işime. İlk adresim Atalay Eczanesi…  Oraya uğrar mevcut olduğuma dair imzamı atarım (!)… Bir çay molası yahut biraz dedikodu, oradan Karadeniz Kuyumcusu İsmet’i kuyumcu dükkânına kapağı atarım…  Sıcak yaz ayında serindir dükkânı zira devamlı çalışan kliması ve yan dükkânda da harika acıbademler vardır… Mübarek çok da lezzetli oluyor, çay ile de gayet iyi gidiyor. Hem acıbadem yeriz hem de cami işlerini görüşürüz…  Hani cami deyip geçmeyiniz, hayli işi var… Her hafta temizliği var, her gün namaz öncesi klimaların açılması, sonradan kapatılması, telefon, internet, klima elektrik paralarının ödenmesi vesaire… Bu arada tespit edilen isimlerden tahsilât yapılması da az iş değil… Buradan ayrıldığımda saat 15.00 ya da 15.30 olmuştur. Doğruca Cafer Kılıç’ın fotoğraf stüdyosuna… Bir yarım saat burada vakit geçiririm. Cafer çok sevdiğim ve daima bana saygıda kusur etmeyen bir güzel yürek.  Eşi Emine Hanım dünyanın en kalender insanlarından biri, Lale can dostlarımdan ve Ceylan maşallah gülmyi meslek edinmiş,  gel de sevme, gel de gülme… Nazım’a ayrı paragraf açmak gerek… Onun dev tab makinenin başında değil, senaryo yazması için masa başında oturması bence daha iyi olurdu. Mübarek anında yazar senaryoyu ve büyük bir ustalıkla oynatır… Emre daha yeni o işe devam…
            Cafer’den ayrıldıktan sonra kesinlikle yolda rastladıklarım vardır. Önce Namık’a yakalanırız, ondan kurtulmak zor mu zordur.  Sonra Ramazan gelir peşi sıra. Ona ikramı toka etmeden geçemeyiz… Cami arkası sokaktan tekrar kafeterya’ya giderim. Biraz oturup günlük dedikoduların öğleden sonraki kısmını da tamamladıktan ve alınan börek-çörek ya da yemişten biraz atıştırdıktan sonra ikindi namazına gider, namaz sonrası tekrar kulüp kaferyasına geliriz. Artık sayılı saatlerimiz vardır. 18.50 Havantepe otobüsüne yetişmek için 10-15 dakika evvel ayrılırız oradan, bazı ufak tefek alış veriş yaptıktan sonra otobüse atlar evin yolunu tutarız…
            Evdeki işlerim rutin… Yemek, namaz ve gazetenin son sayfalarını okuduktan sonra bilgisayarın başına geçmek…  Bir süre yayına hazırladığım kitap üzerinde çalışırım, sonra yeni yazmaya başladığım bir başka kitap üzerinde çalışırım. Sonra da twittere bir göz atar sonra da facebooka geçerim. Face’ye kendini kaptırmak pek yararlı değil. Enteresan yazılar ve resimler görmek vardır.. Aspagaras haberlerin milyonunu orada okumak mukadderdir. Yalan, doğru, aldatmaca, kardırmaca, dalga geçme, tiye alma hepsi vardır. Kendini kaptırdın mı kurtulmak olası değildir. Yazılanlara yanıt vermeye kalkanın iflahı kesilir. Zira bütün ulemalar, bütün feylesoflar, bütün yazarla, çizerler doktorlar, şifacılar, tarihçiler, akademisyenler, antrenörler, teknik direktörler oradadır.  Orada çiş yarışına girmek yok, uğursuzluk getirir… Bir buçuk iki saat facede gezindikten sonra okunacak kitaplara sıra gelir. İki haftadan beri 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (Prof. Dr. Fahir Armaoğlu)’ni okuyorum… Bir diğeri Çağdaş Dünya’da İslam (R. İhsan Eliaçık) ve Atatürk Din ve Din Adamları (Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu) kitaplarını okuyorum… Gece haberlerini de izledikten sonra yatış var…
            İşte böyle… Günleri böyle geçiriyorum… Eğer eş dost ziyaretleri olursa biraz daha değişik renklilik kazanır günüm… Tabii mevsimine göre değişik günlük yaşam. Örneğin Sonbahar mevsimine girilmeden lig maçları başlar ilkbaharda biter. Biz Sarıyer maçlarının takipçisi oluruz ve dolaysıyla günlük yaşantımızda azda olsa değişiklikler olur…
12.08.2017
           

Hiç yorum yok: