30 Mart 2018 Cuma

YİTİRMEDİĞİM GÜNLER -3


                                                                                

           Sadece Sarıyer değil, 1970 li yıllara kadar İlçenin her mahallesinde huzur vardı, sükunet vardı, dostluk vardı, iyi komşuluk münasebetleri mükemmeldi. Hadi bunu 1960 yıllara kadar indirelim… Mesela 1960 yıllara kadar Sarıyer’de bir Mehmet Çavuş vardı hemen hemen tüm Sarıyer ondan sorulurdu. Evet gece bekçisiydi ama gece gündüz durmadan görev yapan bir adamdı. Uzun boylu, iri kemikli, biraz çekik gözlü, bilekli ve yürekli bir adamdı. Kovaladığı biri varsa “Gaçma vuğuğum” diye bağırarak kaçışı önler ve enselediği yaramazı bir güzel nasihatle yolcu ederdi. Sıkı mı bir daha o çocuk ya da adam yaramazlık yapsın. Hani Mehmet Çavuş deyip geçmeyelim Sovyet Rusya Ordusundan Yüzbaşı iken 1917 devrimi sırasında kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve Muhacir mahallesine yerleşmişti. Yani demek isterim ki iş bilen biriydi… En çok da çokça yaramazlık yapan Korsan İlhami ile uğraşırdı… Sonraları da pek çok bekçi gelip geçti. Şevki Dayı da hayli iz bıraktı…
            Günümüzde polisimizde her türlü teknolojik donanım var, cadde ve sokaklarda ve, büyük küçük mağazalarda kameralar dizi dizi ama hırsıza soysuza “dur” denilemiyor…  Hırsızı da var, huysuzu da var; üçkâğıtçısı da dolandırıcı da var… Dilenci mi diyelim sadaka isteyen mi? Bilmiyorum ne demeli… Hatta Suriyeli de diyebiliriz, her köşe başında birkaç kişi… Peçeli, peçesiz, çarşaflı, şalvarlı… Bir ellerinde çocuk, diğer eli ileriye çıkık ve açık d ileniyorlar. Yahu Suriyeli deyip çıkıyorlar işin içinden. Ne var ki bazıları ağzından kaçırıyor,” Hatay’ın Samandağ’ı Araplarından” olduklarını söylüyorlar. Yani eski deyimle, Suriyeli kılığına bürünüp “Cerre çıkıyorlar”… Birine vermiyorsunuz, ikinciye, üçüncüye, dördüncüye vermiyorsunuz ama beşinciye veriyorsunuz… Hangi şartlarda olursanız olun ENAYİ’SİNİZ. Zira onların yaşamı normal devlet memurundan daha iyi! Hele Suriyelilerin yaşamı! Ev var, para yardımı var (hem de fert başı doğruysa eğer) okullar, hastaneler, ilaçlar bedava. Gel keyfim gel…  Hele camilerin kapıları, bilhassa Cuma günleri sıra sıra dizili… Neyse Allah onlara da yardım etsin diyelim…
            Sarıyer çarşısı! Çarşımı demek gerekir yoksa içinden çıkılması çok zor bir labirent mi? Eskiden trafik polisleri vardı uğraşıp dururlardı çarşı trafiği ile başa çıkamazlardı, trafik polisleri artık yok. Çarşı yine aynı çarşı içinden çıkılması olası değil. Kaymakamlık, Belediye el ele verseler bile başa çıkmaları zor… Burada yaşıyoruz yıllar yılı. Hata ya da kabahat kimde? Sarıyer’i Sarıyer yapanlar, yıllarca önce ana caddeleri o kadar dar tutmuşlar ki onlarca yıl sonra herkes şaşırıp kaldı. Yeni düzenlemeler de para etmiyor… Halk alışveriş yapacak, arabasını park edecek yer yok… Seyyar esnafın satış için durması, alışveriş yapanların arabalarını park edecekleri yer bulamayınca ister istemez durak yapmaları, ekmek parası için boğuşup duran korsan çalışanların geçim savaşı için park etmeleri, devasa belediye otobüsü ve arka arkaya gelen minibüslerle Sarıyer çarşısı artık kabak tadı verir hale geldi…
            Şöyle anlı şanlı bir Belediye Başkanı gelmeli ama arkasında da Büyük şehir Belediye Başkanı, hatta hükümet olmalı ki çarşı açılsın! Nasıl açılacak ki diye sorulmasın, kolayı var… Kamulaştırma ve alan açma… Başka bir çıkarı var mı? Yakında Sarıyer Ali Kethüda Camii onarıma girecek. Cami yıkılmalı, taşları numaralandırılmalı ve cami denize doğru iki üç metre ileriye götürülerek Yenimahalle Caddesi genişletilmeli… Hatırlatmakta yarar var Yusuf Tülün Belediye Başkanı iken İst. B.Ş.B. Başkanı ve hükümet aynı parti idi ama yaraya merhem olamadılar.
            Sarıyer bilhassa yaz aylarında turizme açık olur. Geleni gideni çok olur. Meşhur böreği, balığı, muhallebisi, suyu ve sahil boyu kafeteryaları ile çok insanı kendine çeker. Hele üst bölgelerdeki sitelere yerleşen binlerce insanın Sarıyer’den gelip geçmeleri… Bunlar da nüfus artışını getirir ve çarşı içinde yürünmez hale gelinir. Neyse biz sorunu getirdik. İlgililer el atar herhalde der geçeriz.
            Günleri yitirmiyoruz ama Sarıyer bazı değerleri yitiriyor. Örneğin Meşhur Sarıyer Börekçisi eskisi gibi değil. O imparatorluk çöktü. Yerini eski çalışanları aldı. İsmi çok küçük bir değişiklikle devam ediyor. Sarıyer muhallebicisi de öyle. Mekân değişti. Hemen yandaki dükkâna taşındı ama o meşhur muhallebi, tavukgöğsü, kazandibi ve dondurma dikkate alınmadan börekçi dükkânına dönüştü… Hani eskiden muhallebi ve çeşitlerini çok iyi yapıyorlardı, şimdi de unlu mamulleri iyi… Ya o tarihi muhallebisi? O da Burger King oldu… Trabzon bakkal aynı yerli yerinde… Kemal ile kardeşi Mustafa yok ama Hasan işi aynı hızla devam ettiriyor… Hastane eski hastane değil… Onlarca doktor gelip geçti, yenileri boy gösteriyor. Önümüzdeki birkaç ay içinde Çayırbaşındaki yeni yerine taşınır… Ne var ki bugün gördüm, bir TIR yeni malzeme geldi. Gerekli miydi? Geldiğine göre öyle kabul edilmeli… Hastane yanındaki Salih Paşa çeşmesi garip ama yine de yerli yerinde…  Dursun Fakih sokak her geçen gün hüviyet değiştiriyor. Yarın bir gün Sarıyer’in bitpazarı olmaya namzet… Kaptan Melih bu sokak için büyük kayıp…
            Sarıyer’de artık Eroş yok, Dr. Erol yok, Cici Necdet yok… Yok ama bu kez Mami var, Namık var, Ramazan var, Çapraz’ın oğlu Ramiz var… Mami herkesin sevgilisi. Sabah akşama kadar takılıp dururlar garibe. O da bağırır, söver, küfreder durur… Kimse söylediklerine aldırmaz. Namık belirli insanları takip eder, onun köşe başları bellidir, takip ettiğinin karşısına çıkar alacağını alır bir de iyi günler diler… Ramazan Dr. Mehmet Salman’ın evinin köşesini mesken tutar, Kumsal Arkası Sokak ile büyük marketin önünde pusu kurar… Kaçmak olası değil… Parayı toka edeceksin… Ramiz’in para ile işi yoktur. O ikizi ile konuşur durur biteviye… İkizi ile kavgası saatlerce sürer… Onun derdi, haftanın iki gün birilerinin kendisini görüp giysi vermesi ve yıkattırmasıdır. Bunu da İshak Gürsoy yapıyor…
            Hamam Arkası Sokak ve Yeni Merkez cami… Burası da ayrı bir âlem… Park alanı birkaç ay evvel kaybettiğimiz Suat Uysallara adanmış. Alan Hacı Gazi Suat Uysallar Meydanı Sarıbaba Parkı olarak isimlendirilmiş… İyi de olmuş… Bu sokakta Sarıyer’i ismini verdiği söylenen ve “SARI BABA” isimli yatır var. Bu zatın esas ismi kitabesinde ve Merkez Ali Kethüda Camiindeki Saatin içinde de “SARIER BABA” olarak yazılıdır. Demek ki Sarıyer bir zaman gelmiş Sarı Baba’ya dönüşmüş. Varsın olsun, itiraz etsek de değiştiremeyiz ki… Bu sokakta Belediyenin geri dönüşüm merkezi var. Marketlerden geri dönüşüm için gerekli malzeme çıkmaları atılıyor ama belediyeye gitmeden, bu işle ilgili Roman vatandaşlar arabaları ile gelip alıyorlar ve gidiyorlar. Yani Belediyeye bir şey kalmıyor. Bir seferinde “Almayın, belediye gelip alıyor” dedim ama ağır bir yanıt aldım 18-20 yaşlarındaki roman delikanlıdan “Amca hırsızlık mı yapayım?”… “Haşa almaya devam et” dedim başka ne diyebilirdim ki? Geri dönüşüm kafesinin yanında çöp konteynerleri var. Helal temizlikçilere sabah erken saatte, öğle saatlerinde, akşam saatlerinde geliyor alıp gidiyorlar. Günde üç dört kez tekrarlanıyor ama yetmiyor ki… Koca çarşıda başka yerde konteyner yok… Eh buradaki yeni Merkez Camii gayet iyi, güzel, albenisi var… Tuvaletleri bakımlı, temiz…
            Alem dünyadayız! Bazen umulmadık işlerle baş başa kalırız ya da karşılaşırız. Camiye lojman almıştık. Vergisini vermek istedik, bize 5.174,30 lira borç çıkarıldı belediyeden. Bir de niçin istediklerini bir cetvelle bildirdiler. 704 ada 3 parseldeki dükkânlar için… Oysa burada ne dükkân var, ne de büfe… Eski Bel, Bşk. Sedat Özsoy cami projesi çizdirmiş, camiye gelir olur  diye de küçük küçük 12 dükkan projelendirmiş, Bu işi gerçekleştirmeden Yusuf Tülün Belediye  Başkanı olunca Sedat Özsoy’un yaptırdığı projeyi değiştirtti. Dükkânlar yapılmadı, hatta camide de bazı değişiklikler yapıldı. Demek ki bu proje zamanında ilgili yerlere bildirilmiş, şimdi Vakıflar kira, Belediye  vergi istiyor. İki yıl önce Vakıflardan geldiler dükkân arıyorlar. Bulamayınca bize sordular gösterdik alanı adamlar şaşırıp gittiler. Bir yıl sonra tekrar geldiler tabii yine dükkân yok dönüp gittiler… Ama bu yıl bu kez Sarıyer belediyesinden dükkân varmış gibi para isteniyor… Yazı yazıp gönderdim, çaktım altına imzayı, böyle dükkân falan yok, mükellefiyetimizi düşün dedim. Zekeriya Gündüz isim şef gönderdiğim arkadaşa “bana dükkânların yıkıldığına dair zabıt getirin” demiş… Sanki bina yapılmış da yıkılmış… İlahi adalet! Gerçekten çok gereklisin be! Belediye Bşk. Yardımcısı Mustafa Tok Bey’e durumu bildirdim. “Gereği yapılacaktır merak etmeyin” dedi. Mustafa Tok Bey yapar, dertlere devadır o!
            Sarıyer İsmail Akgün Hastanesi kalkarsa ve o bina bir başka amaç için kullanılırsa, binanın önündeki banklarda kaldırılırsa, binanın saçak altını mesken tutan, oradaki bankları parselleyenler ne yapacaklar? Bu da ayrı bir merak konusu… Malum, en ucuz çay bir lira, bir kafeteryaya gidilirse 1,5 hatta 2,5 lira. Asgari ücretli memur çay içebilir mi? Hele emekli ne yapar? Yapacağı bu gibi yerleri mesken tutmak ve gereksiz harcama yapmadan akşamı yapmak… Ama ne olursa olsun hasta haklarını ihlal var ortada gibime geliyor. Zira sıra bekleyen hastalar ayakta kalmıyorlar mı? Yahu bunu ben mi düşüneceğim, işe bakar mısınız?
            Orta çeşme caddesi adeta nalburlar caddesi olup çıktı. İyi ki şekerci Metin, tuhafiyeci İbrahim, kuru yemişci Cabbarler, manav Necati ve 101  ve karşı tarafta ciğerci Cihat var… Devam edersek yola, Güvenal kasaplar, bir kuru temizlemeci, mobilyacı, tesisatçı….  İlerledikçe elektrikçi dükkânları sıraya girer. En namlısı, yani Elektrikçilerin duayeni İzzet Atkoşturanlar (İZ-EL)… Oğlu İsmail, okulu bitirdikten sonra işe öyle bir yüklendi ki dükkânda boş yer bırakmadı. Her malzeme var, ne ararsan bulursun… İzzet pes diyecek ama Hüsamettin ile Savaş bırakmıyor ki! Bu sokakta hadinden fazla nalbur var. Sayısına bereket… Sokağa nalburlar sokağı dense yeridir… Bu sokaktan geçmek zor… Zira sürekli sağ kulvarda park vardır. Zaman zaman solda da park yapılınca dakikalarca sokağın tıkandığı oluyor. Hele belediye otobüsü giderken…
            Hay Allah! Yine bir işin içine giremeden, bir sonuca varamadan son deyip noktayı koyduk. Artık bir başka yazı ile devam deriz, başka çıkar yanı var mı?
           

Hiç yorum yok: