30 Ağustos 2011 Salı

BÜYÜKDERE SEVDA DEMEKTİR

“Sevda Büyükdere demektir” derken büyüklerimiz, elbetteki bir bildikleri vardı. Öyle olmasaydı neden böyle söyleyeceklerdi ki!
Mesarburnu caddesinden, rıhtımın plaka taşlarını ezip Büyükdere’ye doğru giderken, sevdanın ne demek olduğunu da düşünmeye başlarsın. Kocataş Yalısı, Kocataş memba suyu ve Ferah Park arkada bırakılırken, bir kısım büyük sevda arkada bırakılır ve yeni sevdaya yelken açılır. Yeni sevdanın adı Büyükdere’dir. Vehbi Koç Yalısından sonra Yusuf Ziya Öniş yalısı geçilir, Hamamcıoğlu Zeki Beyin küçük ama sevimli yalısı da arkada bırakılır. Ermeni kardeşlerin yalısı ile beraber irili ufaklı diğer yalılar ve görkemli Rusya Büyükelçiliği yazlık sahilhanesi, Büyükdere sevdası’nın büyüklüğünü de az buçuk ortaya koyar. Hele çıkmaz sokak arkada bırakılırken Acem’in yalısı, Çarşılıoğlu ve yanındaki görkemli yalı… Büyük sevdalara kapılarını açan yalılardan… Uzunçarşılı yalısı, bir koca devin yani büyük Türkolog Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Türk tarihi içinden dünya tarihine “Biz bir başka milletiz, bize bulaşan yanar” diye haykırışını duyar. Bu yapı ve yıllarını içinde geçiren tarih hocası, tarihin derinliklerinden Büyükdere sevdasını da gelip geçenlere anlatır gibidir. İçer orta kahvesini, yudumlar suyunu ve boğazın serinletici rüzgarına kaptırır kendini, Büyükdere koyunun derinliklerinde kaybolur gider…
Beyaz Park aşkların bittiği sevdaların başladığı bir büyük tılsımlı mekândı. Şemsi Yastıman türkü çağırdığında, Safiye Ayla şarkıyı berrak sesiyle şakıdığında, İsmail Dümbüllü nükte savurduğunda Büyükdere sevdalıları da kendi sevdalarını haykırırdı, Beyaz Park önündeki sandalların içinden! Münir Nurettin, Sabite Tur Gülerman, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Ahmet Pekak, Neriman Altındağ Sözeri ve diğerleri!
Beyaz Park devam etmiyorsa, sevdası devam etmiyor demek değildir. Sevdadan nasibini almayanların ukalalığı ile yenilikten mahrum bırakıldı Beyaz Park. Askeri darbe ile iktidar siyasi yıkım yiyerek devrilirken Beyaz Park’da mekan yıkımından nasibini aldı, unutulmayacak sevdaları da peşinden götürerek! Beyaz Park ile yanındaki Yüzme İhtisas Tesisleri, İstanbul’un asker belediye başkanının emri ile yer ile yeksan edildi! Böylece unutulmaz sevdalara da ihanet edildi.
Beyaz Park karşısındaki yalılar Büyükdere sosyetesinin uğrak yerleridir. Azeryan Yalısı elbetteki muhteşem görünümü ile Büyükdere’nin yüzgörümlüğüdür. Her ne kadar Sadberg Hanım müzesi olarak dünyaya kapı açtıysa da Büyükdere sevdalıları ile Sarıyer sevdalıları bu yalıyı “Vidalı Yalı” olarak bilir!
İlerledikçe Büyükdere çarşısına doğru sevda ışıklarının parıldadığını görmemek elde değil. Vortik!.... Evet Vortik deyip geçemeyiz! Büyükdere’nin, Büyükderelilerin kalbi burada atar. Hayganuş buradadır, Esther ön masada yer tutar; Maria haza yerini hiç kaybetmez; Nazmiye, Sahire, Neriman, Keriman; Ahmet Bey ile Vitali, Salomon ile Şükrü Bey; Hristo ile Hasan Efendi masalarını, konumlarını ve yerlerini hiç kaybetmezlerdi. Aynı sevdalarını kaybetmedikleri, devamlı yaşattıkları gibi! Bir çay, iki kelam, kız erkek gençlerin bakışmaları eğer evliliğe yelken açmazsa, kesinlikle dostluklarını kardeş, arkadaş yılların ötelerine kadar taşırlar, yılda bir de olsa bir araya gelerek o eski günleri yaşarlar. Gecenin alacakaranlığında bir başına bu nezih çay bahçesinde oturup çayını yudumlarken yıllarca önce yanıp kül olan, tarihten silinen yamaçta Hotel Belle Vue’de de üstat piyanist Frans Litz’in resitalini dinliyormuşçasına kendisinden geçer.
Yortu ve paskalya günlerinde Ermeni Katolik Kilisesi bahçesi… Büyükdere’ye girişte sağ taraftadır. Yeni bir yapı, bakımlı, çalımlı. Tam yüz yirmi beş yaşındı… Temiz bahçesinde bekleşenler! Elbetteki yaşlılar kilise içinde olacak, gençler bahçede sıra bekleyeceklerdi. Sıra beklerken çıraların yandığını bile fark etmeyeceklerdi.
İspanyol Sefareti her dem bakımlı, her zaman şuh bir görünüş içinde. Karşısında Bosphor gazinosu. Eski havasında değilse de yine de geleni gideni var… Peşi sıra gazinolar ve gazinoların üst katlarında otel!.. Büyükdere de aşk da sevda da başka başkadır.Yerli halkı vardır, Ermeni’ si vardır, Rum’u vardır, Latin’i vardır. Hepsinin de ibadethanesi vardır. Kilise, cami vesaire!
Vapur iskelesi karşısında biraz arkada Rum Kilisesi, onca cemaatinden arkada sadece birkaç kişi kalydıysa bu da Büyükdere sevdasındandır. Yoksa neden çekip gitmezsinler ki? Oncaları gittikten sonra niçin burada kalsınlar ki? Ama kaldılar, anılarından sevdalarından vazgeçemediler. Kilisenin üst kısmında küçük alan, burası Büyükdere Sevdasının doruğa çıktığı yerlerden biridir. Gençler en iddialı futbol maçlarını beşer kişilik takımlarla burada oynar, akşamın nasıl olduğunu anlamazlardı!
Büyükdere’de kimlik sorunu yoktu! Neden? Nedenini de bilen yoktu! Oysa, ulusal kurtuluş mücadelesi sırasında hayli olaylar oldu! Yani Karayani Vapur İskelesinden kendi dükkanı arasına Yunan Bayrağı astığı için büyük tepki çekti… Dede Yusuf olmasaydı, o bayrak belki aylarca orada kalacaktı… Zafer geldi, unutuldu gitti… Hiçbir zaman depreştirmediler, kazımadılar bu ağır yarayı… Burada Davit Sehakkuli isimli bir de İran asıllı Ermeni vatandaş vardı… Ulusal kurtuluş mücadelesi sırasında İngiliz kontrol gemisinde tercümandı. İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılması sırasında kontrolünü yaparken silah bulduğunda ya da gördüğünde, kontrol gemisinin güvertesindeki İngiliz ve Yunan subaylara; “Soğan var, patates var, un var” diye bağırarak, silahların sakata gelmeden İnebolu’ya gitmesini sağladığı için, zafer sonrası İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Davit Bey’in yaüptığı da, ekmek yediği ülkeye olan sevdasından başka bir şey değildi. Ya şu Kavaklar Depo Çavuşu Karabet Efendi! Anadolukavak ve Rumelikavak’taki silah depolarından silahların Anadolu’ya kaçırılmasında yardımcı olmayı şeref ve sevda kabul ettiği için İstiklal Madalyasını yakasına taktılar. Bu yaşadığı ülkeye olan sevdadan başka ne olabilirdi ki? Koca MUHTAR Süleyman Efendi, Rıfat Efendi, Ali Efendi (Bayrak) hepsi de Büyükdere sevdalıları olarak sevda bayrağını gönüllerinde taşıyıp göçtüler. Bayrağı yere düşürmedi Ali Bayrak ailesi uzun yıllar bu sevda Hikmet Bayrak’ın elinde devam etti sevda yolunda ilerlemeye! Ha düştü düşecek derken gelini devraldı Büyükdere’nin sevda bayrağını!
Ali Baba suyu çeşmesi hiç yandan akmaz! Böyle bir şarkısı yoktur. Çeşme başında bekleyen gençlerin bakışları çakıştığında sevdanın doruğuna tırmanma başlar. Çok kez dünya evi görünürdü çeşme başı sevdalılarına! O nedenle derim ki Büyükdere’de ayrı ırktan ve ayrı dinden olanların birbirleri ile sarmaş dolaş olmaları her yerden daha çoktur! Tabii ki evlilikle noktalanır bu ulvi sevda! Bu gönül sevdası ile birlikte Büyükdere’nin büyüleyici sevdasından başka bir şey değildir.
Büyükdere’de vapur iskelesi! Sevdanın durak yaptığı yer burasıdır. Hanımlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını, tazeler yavuklularını beklerken sevda ateşinin bacayı sardığı belli olur! Vapur iskelesi çok büyük, devasa bir iş hanı gibidir. Terzisinden noterine, pastacısından, kahvehanesine kadar pek çok işyeri ve cemiyet merkezi vardı. Pastanede baş başa veren çiftlerin fısıldaşmaları ya sevdadan ya da kaçamak bir aşktan başka ne olabilirdi ki? Varsın kırılası eller vapur iskelelerinin canına ot tıkasın, anıları da alıp gidemezler, Büyükdere sevdasını yok edemezler ya!
Sevdalar yüreklerde ateş olur, kor olur. Sevda ateşi olmasa hiçbir şey olmaz. Bu sevda iledir ki bir avuç insan bir araya gelerek Büyükdere Spor Kulübünü kurdular. Bu ne büyük sevda bu ne büyük yürekti! Sevdayı yudum yudum içenler, sevda ateşini yüreklerinde ve hatta bütün benliklerinde hissedenler bir araya gelip kulübü kurdular. Kulübü kurarlarken yıllar sonra isminin başına “Borankay” kelimesinin geleceğini de asla düşünmediler.
Büyükdere çarşı boydan boya, servi boyluların kırım kırım kırıtarak gezip dolaştığı çarşı! Sağdan gidenle soldan giden arasında yabancılık yoktur. Herkes birbirini tanır ve iki kelam konuşup geçer gider; ya karşıdan karşıla laf atar, hatır sorar, ya da biri fötr şapkasını, diğeri kasketini başından eline alarak birbirlerini selamlardı… Hey gidi günler hey! Bu Büyükdere’den eser var mı acaba? Yoksa da sevdası devam ediyor ya!
Çarşı içinde gezerken, gelip geçenlerin ve hatta duranların, kapı önünde oturanların; mahalle sakini hanımların dahi hürmetle eğildikleri ağabeylerin yerini kimler aldı acaba? Aldıysa o saygınlığı yaratabildiler mi? O saygıyı, o sevgiyi gösterebiliyor, o sevdayı taşıyabiliyorlar mı?
“Kadının fendi erkeyi yendi” deyimi pek geçerli olmazdı Büyükdere de! Sarıyer İlçesinin kültür merkezi Büyükdere olmasının da elbetteki büyük payı vardı bunda! Ağası-beyi, bakkalı-çakkalı, hacısı-hocası, kızı-erkeği, hanımı-beyi, afiştesi-yosması, okumuşu-cahili hep bu hamuru yoğurarak bir kültür parçası içinde Büyükdere sevdasını geliştirip durdular, KARDEŞÇESİNE!
O büyük Büyükdere Sevdası olmasaydı, o büyük sevda yaşatılmasaydı, sevdanın doruğunda durak yapılmadan inilseydi acaba ne olurdu? Büyükdere’nin Büyükdereliği kalmazdı. Ama öyle olmadı. BÜYÜKDEDE SEVDASI yaşatıldı, yaşatılmaya devam ediliyor.
Bu sevdanın yaşatılması, gerçek Büyükdereliler için yaşam biçimidir bildiğim kadarı ile! Öyle olmasaydı Büyükdere günlerinde Avrupa’nın çeşitli yerlerinden, hatta Amerika’dan gelip de o geceye katılırlar mıydı?
Latin Kilisesi arkası!!! Cemaati azsa da temizliği ile “Ben buyum” der. Hemen arkasındaki büyük alan milli bayramlarda merasim alanıydı. Yıllar yılı milli bayram merasimleri burada yapılır, burada gençler birbirleriyle kaynaşır, oynaşır, günü gün ederlerdi. O günleri yaşayanlar, hala yaşıyorlarsa o günkü sevdayı Büyükdere sevdası ile pekiştirdikleri için yaşarlar!
Küçük ama sevimli çocuk parkı! Fındık kıranların, genç kızlara işmar attığı, yaşlıların dinlendikleri, çocukların koşarak oynadıkları bir parktı ki hala hatırlanan bir buruk sevdadır.
İlerledikçe cadde boyu depreşir sevdalar peşi sıra! Her kaldırım taşı, her ev, her pencere, her dükkân ve dükkân vitrini, hala gelip geçen her Büyükdereli büyük sevdanın bir parçasıdır.
Açıkçası derim ki: Büyükdere sevda demektir!


Hiç yorum yok: