Çayırbaşı, Büyükdere koyunun en dip noktasında yer alır ve kıyıdan içerilere doğru uzar gider. Taksim’den kalkan Belediye veya halk otobüslerinde; Beşiktaş’tan hareket eden Minibüsler, Levent geçildikten sonra yolcularda kırpışma başlar, Derbent geçildiğinde Boğazın serinliği hissedilir, Maslak bayırından Kefeliköy-Çayırbaşı’na doğru direksiyon kırıldığında iyot kokusu ile birlikte Çayırbaşı’nın kokusu birlikte nefes nefes içe çekilir! Çayırbaşı, üst yoldan sahile inişin ilk birleşme noktasıdır.
Çayırbaşı deyip geçmeyelim. Elli yıl öncesine kadar sadece esmer vatandaş olarak nitelendirilen Çingeneler semtin mutlak çoğunluğu ve hakimi idi. Çingene deyip işi hafife almanın da manası yok! Zira; pek çok isimle anılırlar; Son moda isimleri Roman’dır. Önceleri ise; tarihten gelen isimleri olan Çingene’den başka, Kıpti, Esmer vatandaş da deniliyordu. Nihayet yirminci yüzyılın son yıllarında Roman olarak kendilerine göre gerçek isimlerini buldular.
Çayırbaşı denilince akla önce sefalet gelir, sonra da günlük yaşamın doyumsuzluğu. Buranın insanları, yani gerçek Çayırbaşılı vatandaşlar günlük yaşarlar. Bir gün çalışır, çalışıp kazandıklarını o gün keyiflerine göre harcarlar. Durumlarından, yaşamlarından, ustalıklarından, hastalıklarından, giyimlerinden, kuşamlarından asla şikayetçi olmazlar. O gün kazanır, o gün yerler ve istedikleri gibi yaşarlar. Bu yaşamalarına, Roman olmayan diğer Çayırbaşılılar alışıktır. Onlarda bildiklerince yaşar, Çayırbaşı havasına uyarlar.
Çayırbaşı, fakirliğin kol gezdiği, bir dilim ekmek için savaşım verildiği bir küçük yerleşim bölgesiydi. Bura halkı, her ne iş olursa olsun yapmaktan çekinmez, bir dilim ekmek için olmadık çile çeker; akşam olduğunda şişenin dibine vurup, iki yudum rakı ile beraber zevklerine bakarak günü değerlendirirlerdi. Önceleri at arabaları ile faytonlar geçim araçlarıydı. Sonraları bu önemli vasıtalar terk edildi. Tabii ki hepten vazgeçilmedi. Biraz parası olan kırık dökük kamyonet alarak işlerini devam ettirdiler.
Çayırbaşı aslında işyeri ile dolu bir yerleşim bölgesi idi. 1950’lilerde 13 tuğla ocağı vardı. Daha sonra büyük tuğla fabrikası açıldı. Testicilerin sayısı ise onlarla ifade edilebilirdi. Bu nedenledir ki Testiciler sokağı ile testiciliği yaşatıyorlar. Çayırbaşı halkının büyük bir kısmı tuğlacılıkla uğraşırken, büyük bir kısmı da Çayırbaşı’nın Bahçeköy yolu üzerindeki Tekel Kibrit Fabrikasına kapağı attılar. İş tuttular emekli oldular.
Çayırbaşılı Romanların büyük bir kısmı balıkçılıkla para kazanmaya çalışıyordu. Reisleri vardı, dalyanları, dalyancıları vardı. Onlarca küçük balıkçı kayığı ile küçük ağ balıkçılığı ve oltacılık yaparlardı. Hala bu mesleği devam ettirenler var.
Çayırbaşı halkının sosyal yaşamları evlerinin önü idi. Tencereyi eline alan bir mahallelinin parmaklarını vurarak tempo tutması demek oyunun başlaması demekti. Çok geçmez buna klarnet, keman, tef ve zil sesleri de karışır, beş on dakika içinde onlarca insan bir araya gelerek cümbüşü başlatırlardı. Saatlerce devam ederdi bu oyunlar. Dışarıdan izleyenlerin sayısı oynayanların sayısından her zaman on kat fazla olurdu.
Çayırbaşılıyı, buradan ayırmak çok zordur. Bunu herkes biliri. Her ne halse burayı terk etseler de yine gelip konuşlanacakları yer burasıydı. Ta ki 1970 li yıllara kadar. Çünkü o yıllara kadar sevdalar, sadece kendi aralarında olur, mahalle dışına taşmazdı. Tekel Kibrit Fabrikasında her ne kadar, sevda ırk ayrımı yapmadan birleşmeleri sağladı ise de bu olay fabrika dışına taşmadı. Ama 1970 ve daha sonraları Çayırbaşı’nın Çingeneleri bünyesinde barındıran varoşu da karmakarışık oldu… Öyle zaman oldu ki doğan çocukların sarışınına bile rastlandı. Çünkü gönül burada da ferman tanımadı. Erkeği, kızı sevdiğine yelken açtı. Yaşlıların “Yok” ve “Olmaz” larına aldırış etmediler, başlarını aynı yatağa koydular. Bu durum varoşun dışına taşmaları, hatta Çayırbaşı’yı terk etmelerine bile neden oldu.
Çayırbaşı artık eski Çayırbaşı değil! Her ne kadar eski kabadayıları yine mevcutsa da; halkı çok karışık! Uzun bir süre Karadeniz yöresinden göç eden aileleri son on beş yirmi yoldan geri Doğulular izliyor. Bu durum da rekabeti beraberinde getiriyor. Vuruşmalar, çatışmalar ve semte hakim olmalar!
Burada ki bir başka özellik, çalışmadan kazanmak isteyenlerin; kolay yoldan zengin olmak isteyen ağa babaların Çayırbaşı gibi, işsiz ve güçsüzün çok olduğu yerleri tercih etmeleri, ve parayı oltaya yem olarak takıp Roman gençlerine atmalarıdır. Böyle olunca, bir kısım genc en tehlikeli ve zor işi yapmaktan geri kalmıyor ve yakalandığında içeri giriyor! Bunun adına da uyuşturucu satışı deniyor! Şüphesiz bu da eğitim işi! Eğitim düzeyi çok düşük olan yerlerde bu gibi yanlışlıklar daha kolay yapılıyor. Çayırbaşı’nın bilhassa Roman vatandaşlar arasında eğitim düzeyi ve okuma yazma oranı müthiş düşük!
Çayırbaşı’nda esmer tenli Çingeneler olduğu gibi beyaz Çingeneler de var. Beyaz Çingenelere, hiç kimse “İşte bu Çingene” dir diyemez. Ancak konuştuklarında şiveden yakalarsa yakalayabilirler. Sarıyer İlçesinde Çingene mahallesi, yani Romanların olduğu tek merkez Çayırbaşı değildir. Rusmelikavak’ta da hatırı sayılır sayıda Çingene/Roman vatandaş bulunuyor. Bunlar üstelik Çayırbaşı Çingene/Romanları ile akrabadırlar. Ama aralarında bir fark vardır. Rumelikavaktakiler, balıkçılığı ve özellikle midyeciliği meslek edinmişlerdir ve hem mali durumları ve hem de sosyal yaşamları Çayırbaşındakilerden daha iyidir. Ama bundan ne Rumelikavaklılar kendilerine öğünme payı çıkarır ve ne de Çayırbaşlılar yüksünür.
Çayırbaşılı Romanlar arasında dostluk hayli fazladır, hatta çok fazladır. Sevdiklerine karşı daima hürmetkârdır, saygınlık gösterir; onlar için canını verir. Kabadayı ruhluları vardır, gerçekten kabadayı olarak tanınır ve sevilirler. Racon kesmeyi de, haraç almayı da, sevdikleri uğranda can vermeyi de bilirler!
Çayırbaşı’dan aşk başkadır. Sevda daha başkadır. Seven ölesiye sever ve sevdiğine ulaşabilmek için varını yoğunu ortaya koyar! Bir araya geldiklerinde, aynı yatağa baş koyduklarında dünyalara sahip olurlar ve birbirlerine sımsıkı sarılırlar. Onlarda, kıskanma yoktur, yan gözle bakma da yoktur. İhanet ise asla olmaz! Hangi taraf ihanet ederse, bin misliyle karşılığını alır. Saldırganlıkları ise asla affetmezler. Kim yaptı ise karşı taraf intikamını alacakmış gibi bin kez fazlasını yapmaya yelken açar! Bunu bildikleri içindir ki ihanet görmek istemezler. Kitaplarında ihanet yoktur, olursa affı da yoktur!
Bir lokma ekmek, bir hırka ve bir keman sesi! Çayırbaşı’nda memnun eder, oynatır herkesi!
1 yorum:
Prefabik satışı ekibimiz ile bloğunuzu yakından takip ediyoruz. Paylaşımlarınız için teşekkür ederiz ve bloğunuzdaki çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Yorum Gönder