Yazan: İbrahim BALCI
Kubilay ismini duyup da irkilmeyen, tüyleri diken diken olmayan cumhuriyetçi, hürriyetçi, bağımsızlık ve devrim yanlısı kimse yoktur. Kubilay Cumhuriyetin övüncü ve sembolüdür.
Girit’ten Türkiye’ye gelen bir ailenin çocuğu olan Kubilay, yine bir Giritli’nin pis elleri ile şehit edildi.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin bu idealist genci okuyup öğretmen oldu ve okuma yazmadan nasibini almamış, uygarlığın ne olduğunu dahi bilmeyen genç beyinlere Cumhuriyetin faziletlerini öğretecek, onları eğiterek topluma kazandıracaktı. Bu amaçla göreve başlamış genç beyinleri yetiştiriyordu. Ama askerlik görevi gelmişti. Bu kutsal görevi yerine getirmek istemişti öncelikle. Askerlik görevini Yedek Subay olarak Menemen’deki 43. piyade birliğinde yapıyordu. Hayatından memnundu ve askerlik görevinin bitmesini bekliyordu.
Milli mücadele sonuçlanana kadar pek çok başkaldırı olmuştu. Bu başkaldırılar, güç koşullarda bastırılarak, mutlu yarınlara gelinmiş ve zafer kazanılarak Cumhuriyet kurulmuştu. Artık ilerleme, aydınlanma zamanıydı. Genç Cumhuriyet bütün organları ile uygarlığa koşacak, çok kısa sürede saygın devletlerden biri olacaktı.
Genç Cumhuriyete bağımsızlık ve uygarlık çok görülmüştü. Dış ülkelerin de teşviki ile doğuda başkaldırı olmuş ve Kürt Sait isyanı ile ülke kaosa sürüklendirilmişti. Genç cumhuriyet kolay kurulmamıştı. O nedenle ölümüne korunacak, kollanacaktı. Öyle yapıldı. İsyanı başlatanlar kısa sürede etkisiz hale getirildi ve başı çekenler olay mahallinde yargılanmış aldıkları cezalar sonucu ipe çekilerek ortadan kaldırılmışlardı. Henüz bu büyük olayın etkisi bütünü ile ortadan kalkmadan bir yenisi patlak verdi. Neydi bu? Menemen olayı; Yani Kubilay olayı!
23. 12. 1930 günü Menemen’de gericilerin isyanı başladı. Amaçları laik düzeni yıkmak, terk edilen eski düzene dönmekti! Cumhuriyetin getirdiği uygarlığı, eşitliği, laikliği hazmedemeyen şeyhler, müritler, softalar, yobazlar ve gericiler birlikte hareket ediyorlardı.
Cumhuriyet ve devrimlere karşı olanlar, çok partili hayata geçmek için kurulan Serbest Cumhuriyet Partisi çatısı altında toplandılar. Partinin toplantılarına katıldılar, yeşil bayraklar açarak, laikliğe karşı hareket ettiklerini haykırdılar. Durumu izleyen parti kurucuları üç aylık partinin kapatılmasına karar verdiler, parti kapatıldı. Parti kapatılmasına karşın gerici unsurlar bir araya gelmeye, çığ gibi büyümeye ve tehlikeli olmaya devam ettiler.
Ok yaydan çıkmıştı, Girit göçmeni Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey’in (Bilâhare ülkeden kaçtı,Hıristiyanlığı seçti ve ismini Hüsnüyadis olarak değiştirdi) tahrik ve teşvikleri ile olay başladı. Devrim karşıtı Hüsnü Bey Nakşibent tarikatı mensubu, gerici, yobaz ve çıkarcı bir kimseydi. Kendisi gibi olanları tahrik edip, ellerine yeşil bayrak vererek sokaklara saldı. Saldırganların başında Giritli Hüsnü Bey’in (Hüsnüyadis’in) kardeşinin oğlu Derviş Mehmet vardı. Camide toplandılar. Derviş Mehmet camide “Ben Mehdiyim, din elden gidiyor” diyerek cemaati dışarı çağırıp etrafına topladı. Her geçen dakika kalabalık artıyor, çoğalıyordu. Derviş Mehmet biriken kalabalığa hitap ederek “Ey Müslümanlar ne duruyorsunuz, Halife Abdülmecit sınıra geldi. Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım. Şeriat isteyelim. Arkamızda yetmiş bin kişilik halife ordusu var. Şeriat bayrağı altında toplanmayacaklar öldürülecektir” diyerek, topluca hükümet konağına doğru yürüyüşe geçtiler.
Olay duyulunca alay kumandanı, genç yedek subay Kubilay ve müfrezesini olayı yatıştırmak üzere görevlendirdi. Olay yerine giden Kubilay ve müfrezesindeki askerlerin silahlarında mermi bile yoktu (manevra mermisi vardı). Kubilay, karşısına dikilen kalabalığa seslenerek: “Yaptıklarınız yanlış, hemen dağılın” ihtarında bulundu. İleri geri konuşmalar olunca, Kubilay müfrezesine havaya uyarı ateşi açtırdı. Bunu fırsat bilen Derviş Mehmet etrafındaki kalabalığa “Gördünüz mü, ben mehdiyim, görün, işte bana mermi işlemiyor” diye bağırması üzerine gerici ve yobaz kalabalık harekete geçti ve Kubilay’ı tüfek atışı ile ağır yaraladılar. Askerlere saldırdılar. Ağır yaralı Kubilay güçlükle ayağa kalkarak camiye doğru gitmeye başladı, Derviş Mehmet kendisini takip ederek, cebinden çıkardığı testereli bağ bıçağı ile Kubilay’ın başını boğazından keserek gövdesinden ayırıp yeşil bayrağın tepesine dikerek Menemen sokaklarında dolaşmaya, halkı Sancak-ı şerif altına toplamaya, laik düzeni yıkmaya çağırdı. Olaya müdahale eden mahalle bekçilerinden Şevki ile Hasan Efendileri de şehit ettiler.
Olay duyuldu, kısa bir süre sonra alay kumandanlığı olaya müdahale etti. Suçlular yakalandı, takip sırasında Derviş Mehmet vurularak öldürüldü. Menemen’de Sıkı Yönetim Mahkemesi kuruldu. Mahkeme 15.01.1931 de başladı 25.01.1931 de sonuçlandı. 105 sanık yargılandı. 37 kişi idam cezası aldı (Yaşlı olmaları nedeniyle 6 kişinin cezası 24 yıla indirildi), 20 kişi 1 yıl, 14 kişi üç yıl, 6 kişi 15 yıl, 1 kişi 12,5 yıl ceza aldı. 27 sanık beraat etti. 31 idamdan 28 ‘i Adalet komisyonu tarafından onandı, 2 kişinin cezası 2 yıla indirildi, biri hastalanarak öldü. TBMM. 2 Şubat 1931 de cezaları onayladı, 3 Şubat 1931 de idam cezaları olay mahallinde yerine getirildi.
Bu büyük ve önemli olayın, mahkeme süresi 15 Ocak 1931 – 25 Ocak 1931 tarihleri arasında sadece 11 gün oldu. Komisyon ve mecliste görüşülüp onanması ve cezaların uygulanması da dikkate alınır ve birlikte hesaplanırsa bütün süresinin 19 gün olduğu görülür.
İşte devrim budur!
Uyduruk bahanelerle, yenilikçileri, cumhuriyetçileri, devrimcileri Ergenekon veya her hangi bir isim altında cezaevlerine tıkanların biraz düşünmeleri gerekir: Eylemi gerçekleştirmiş, bir ayaklanma 19 günde sonuçlandırılırken, Silivri Cezaevinde yatanlar suçlarının ne olduğunu dahi öğrenmeden nasıl oluyor da aylardan, yıllardan beri cezaevlerinde tutuluyorlar?
23 Aralık 2010 tarihinde Devrim Şehidi Kubilay’ın şehit edilişinin 80. yılını yaşayacağız. Ülke bütünlüğü, bağımsızlığı için Kubilay gibi yüz binlerce insan canını feda eder. Atatürk Türkiye’sinde, devrimleri yozlaştırmak, ülkeyi, dolaysıyla halkı yüzlerce yıl geriye götürmek kimseye bir şey kazandırmaz. Hele siyasi iktidarlara hiç mi hiçbir şey kazandırmaz! Aksini iddia edenler ya da edecek olanlar, iş başa geldiğinde Giritli Hüsnü gibi önce dinini ve sonra da ismini Hüsnüyadis olarak değiştirerek ya ülkeden kaçıp giderler ya da EVET YA DA!
16.12.2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder