Kişi hangi görevde olursa olsun sorumluluklar üstlenir. Sorumluluğun
gerektirdiği görevleri de en iyi şekilde yapar, yapmak zorundadır.
Görevini gereği şekilde yapanlar ve bunu sürekli kılanlar daima takdir alır, teşekkür alır ve unutulmazlar arasına ismini yazdırırlar. Yapmayanlar, yapamayanlar ise kötü iz bırakır ve unutulur giderler!
Görevini asli görev ve onur kabul edenler başarısızlık karısında tepkilerini ortaya koymaktan geri çekemezler kendilerini. Bu hakları olsa da bunu hak olarak kabullenmeyi zül kabul ederler!
Görev yaparken siyasal iktidar ve yöre ağalarının, iş takipçilerinin baskıları ile mücadeleden yılan, beklentilerin aksine birilerini memnun etmek için çırpınanlar ise kaybolup giderler. Bu durumlarda ne onurları kalır ve ne de isimleri!
Görevi onur kabul edenlerin başvurdukları iki yoldan biri istifa etmek diğeri de kendini ortadan kaldırmaktır!!! İkincisi çıkar yol mudur? Bu tartışılır? Gerekir mi? Bu da tartışılır? Bu ağır ve insan hayatını sonlandıran yolu kim tercih eder? İşte bu tartışılmaz çünkü örnekleri vardır! Örnek mi işte Uzak doğu ülkeleri; Japonya, Güney ve Kuzey Kore ve Çin! Başarısız devlet adamları ama siyasetçi ama kamu görevlisi olsun başarısız oldukları zaman bu yolu tercih ediyor ve bu benim namusumdu, başaramadım diyerek intihar ederek dünyadan ayağını çekiyor ve kayıp gidiyor. Ama arkasına müthiş bir imaj bırakıyor: YERİME GELEN HATA YAPMASIN, YAPARSA BENİM GİBİ YAPSIN, BEN ONLARA ÖRNEK OLDUM. ÜLKEM VE ULUSUM HATA KABUL ETMEZ!
Görev başında başarısız olamayanlar veya görev yaptığı iş kolunda büyük ve üzücü olaylara muhatap olanlar; bu hatanın sorumluluğu bendedir diyerek GÖREVDEN İSTİFA gibi en kestirme yolu seçmeyi tercih ediyor.
İşte bunlar onurlu davranışlardır! Ulusları adına hizmet edenler kendilerinden önce uluslarını düşünmezlerse, o ulusların başarıyı yakalamaları mümkün değil! Gerek siyasetçi ve gerekse kamu görevlileri bu inanca sahip olmadıkça ulusa ve ülkeye yarar sağlamazlar, isteseler de sağlayamazlar! Çünkü değişik kişisel kaygılara yenik düşerler!
Şöyle bir tur atalım ülke geneline; Hızlı trenin ilk seferinde sorumsuzca hız yüzünden meydana gelen kaza ile insanlarımız öldü, medya günlerce meşgul oldu, yazıldı-çizildi. Kimse oralı olmadı! Ne genel müdür, ne müsteşar ve ne de Ulaştırma Bakanı adam gibi düşünüp istifa edebildi!
Dağlıca saldırısında 15 şehit verildi, bir çok asker yaralandı “Akan kan yerde kalmayacak” dendi ama bu kez Şemdinli/Aktülün de karakol basıldı ve saatlerce devam eden savaşta 17 şehit verildi. Anaların gözyaşı, eşlerin yüreği, babaların canı yandı yine aynı şeyler söylendi “Kanları yerde kalmayacak” ama kan akmaya devam etti ve hemen iki gün sonra Diyarbakır’da polis otosu tarandı 5 şehit daha! Yine aynı şey “Kanları yerde kalmayacak”! Kanları yerde kalmayacak, elbette kalmasın ama hiç mi sivil veya asker sorumlu yok “Bu benim sorumluluğumda deyip” istifa ederek örnek olacak! Konya’da Yurt binasında patlama oldu ve 18 genç kızımız parçalanarak öldü. Hatalı bulunan iki dernek yöneticisi bir iki ay içerde tutuldu ve serbest bırakıldılar. Suçlu kim? Doğalgaz borusu mu? AKP’ nin Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile ilgili arsa olayı ortaya çıkıyor, her şey belgeleniyor, partisi tarafından müthiş bir koruma altına alınıyor ama belgeler o kadar sağlam ki Milletvekili Şaban Dişli ancak partisinin Genel Başkan Yardımcılığından istifa edebiliyor, parti başkanı ve Başbakan Sayın R. Tayip Erdoğan “Milletvekilliğinden de istifa"et diyemiyor kendisine! Şaban Dişli de “Milletvekilliğinden istifa ederek kendimi temize çıkarmalıyım” diyemiyor! Bu olayın benzeri Gaziantep’te patlak veriyor yine ses yok! Avrupa’yı ayağa kaldıran Deniz Feneri olayı ortada. Dernekte görevli olanlar her şeyi itiraf ve suçlarını kabul etmişler. Alman adaleti ince elemiş sık dokumuş tıkmış içeri yolsuzluk yapanları ve bir de uyarıda bulunmuş “Esas büyük suçlular Türkiye’de” diye ama oralı olan yok! Yanlı basında işi örtbas etme çabaları! En büyük görsel medyanın başında en büyük zanlı Zahit Akman!
İşte kısa bir turun getirdikleri bunlar. Tüm bu olaylar ülkemizde oluyor, herkes seyrediyor; ne ben hatalıyım, haksızım, bir hata yaptım, özür dilerim diyen, ne de ben hatalıyım hatamı istifa ederek ödüyorum diyen var ve ne de DÖRTBAŞI MAMUR ADAM OLUP İNTİHAR EDEN!
TÖVBE!!! İntihar edin demiyoruz, istifa da etmiyorsunuz, bari biraz daha akıllı ve inandırıcı olun!
İbrahim BALCI
09.10.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder