20 Eylül 2009 Pazar

GÜNLÜK AŞK

GÜNLÜK AŞK
ÖLÜMLÜ SEVDA!



Aşk gelip geçici, sevda bakidir! Silinmez izler bırakır. Aşk yaşanır biter, sevda ölüm yolculuğuna çıkarır!

Günlük aşklar, haftalık, aylık aşklar! Üç beş aylık aşklar! Üç beş yıla ulaşan aşklar! Aşklar yaşanır ve biter, iz bırakmaz, silinir gider!

Aşklar yaşanır biter çünkü yürekten değildir; sevgi dağının doruğuna ulaşamamıştır! Doruğa ulaştığında ve yaşandığında dorukta zeminle perçinlenmiş beyaz örtü erimeye başlar! Kısa bir andır o an sona erdiğinde ne doruk kalır ne de aşk!

Sevda öyle değildir! Sevda gönül tanımaz, yol yordan bilmez, sevda düz yolu yokuş, çimenlik araziyi kayalık, denizi bardakta su, gökyüzünü maviliğini üzerine akan nehir sanır.

Sevda ne ana, ne baba tanır. Sevda mektubunu postacılar bile taşımaz, taşıyamaz o yükün altına giremezler. Kara trenler sevda ağırlığının altında raydan çıkar; gemiler sevda denizinde yüzerken sevdalıları unutur, mavi sularda kendi hayatını yaşar!

Sevdanın mekânı birdir, bir birini anlamayan iki yürek! Sevda ifadeden uzaktır, anlatılamaz! Anlatma çabası içine girenler lâl olur kalır! Böylesi durumlarda iki yürek arasına düşen atomdan güçlü tahribat yapar!

Böyle iki büyük sevda ile yıllar önce sarsıldı Sarıyer! Hele Rahile'nin sevdası! Unutulmayacak girdabın içine giren on altı on yedi yaşlarındaki genç kızın semaya yükseldiği sevdadır.

Rahile, Sarıyer merkez mahallesi Orta Çeşme caddesi ile Türbe Çeşme sokak arasında köşe başındaki evde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak yaşam sürüyordu. Aile varlıklı olduğu kadar soyu sopu belli, kültür düzeyi yüksek bir aile idi. Sarıyer eşraflarındandılar.

Rahile, arkadaşları gibi okuyordu. Okuyacak öğretmen olacak ve öğrenci yetiştirecekti. Ailesi üzerine titriyordu. Geçen günlerle gelişiyor, serpiliyor ve kendisini aynada seyretme ihtiyacı duyuyordu. Piyasa gezilerine ailece çıkıp, gözlerin üzerine kaçamak yaptıklarına şahit olduğundan on iki on üç yaşlarında vardı yoktu. İşte bu sıralarda başladı yüreğinde kıpırtı, gözlerinde etrafı arama! Bu yaşlarda başladı okula biraz daha erken gitme, öğretmenden sonra çıkma!

Arkadaşlarına, öğretmenine mahcup olmamak için fevkalade ders çalışıyordu. Her gün biraz daha değişiyor, güzelleşiyor, kendine çeki düzen vererek okulun yoluna düşüyordu. Öğretmenini gördüğünde ürperiyor, gözlerinin içine bakarak dikkat çekmek istiyordu. Sınav günüydü ve sorulan bütün soruları mükemmel yanıtlayarak öğretmeninden aferin almayı biliyordu. O gün ilk defa öğretmeninin gözlerinin içine doya doya bakabilmiş, öğretmeninin gülümsemesi ile başını eğmiş, gözlerini yere indirmişti!

O günden sonra, uzun boylu, kalem parmaklı, çakır gözlü, sarıya kaçan saçlı öğretmenini aklından çıkaramamış ve ona sevdalanmıştı. Havalarda uçuyordu, dünyanın en mutlu kızıydı! Öğretmeninin yolunu gözlüyor, önüne çıkıyor, selam veriyor, konuşmak istiyordu!

Öğretmen öğretmendi. Abide gibi bir insandı. Ahlak ve fazilet sahibiydi. Büyük sevdası vardı ama sevdası genç Cumhuriyete ahlaklı, bilinçli öğrenci yetiştirmekti! Bir başka düşüncesi ve bir başka sevdası yoktu!

Rahile kimseye açılamadı. Aile büyüklerinin duyacaklarından tedirgin oldu. Utanç yama gibi yüzümüze yapışırsa ne yaparız düşüncesinden kurtaramadı kendisini! İşte bu düşünceler sona yaklaştırdı Rahile'yi…

Yemekten içmekten kesilmiş, güzelliği yok olmak üzereydi. Zayıflamış, elbiseleri içinde kaybolmuştu. Hasta olduğu inancı ile doktorlara başvuruldu ise de nafile! Bir gün annesine iki kelime söz edebilmiş: "Hastalığım doktorluk değil anne!". Annesi "Nedir?" diye sorduğunda "Ya R.Hisar kalesi burcuna çıkacak ya da Taşiskelenin en ucuna gidecek denizi seyredeceğim" demişti. Anası hiçbir şey anlamamıştı. Arkadaşları da öyle!

Nihayet karar veriyor, sona yaklaşıyordu. Evde rahat olduğu bir anda giyinip dışarı çıktı. Günlük elbiselerini giymişti. Ayakkabılarını ise ilk defa giyiyordu. Uzun topuklu ve çok pahalı bir ayakkabı idi… Evden çıktığında sağa sola bakındı ve ilerledi. Çarşı içinden deniz kenarına doğru yürüdü. Tüm bakışların üzerinde olduğunu zannediyordu. Aslında sevda yüreğine oturmuş, gözlerini köreltmiş kimseyi görmüyordu. Kararlılıkla yürüdü, balıkçıları tezgâhlarının arasından geçti ve Taşiskele'ye yöneldi. Taşiskele'ye o güne kadar genç bir hanımın geldiğini kimse görmemişti. Gelenler de ailesi ile gelir, balık alıp giderlerdi. Gördükleri kız yabancı da değildi! Ama fazla da üzerine durmadılar!

Emin adımlarla ağır ağır ilerleyen Rahile kararını vermişti. Sevda yolunda son yolculuğa çıkacaktı. Taşiskelenin en ucuna geldi. Sert poyraz rüzgârına aldırmadan, yeni ayakkabılarını çıkarıp yan yana koydu ve özlemle geriye dönüp bir daha Sarıyer'e, Sarıyerlilere ve sevdasına baktı. Sonra kendisini soğuk suya bıraktı ve son yolculuğuna çıktı!

01.07.2008

İbrahimBALCI

Hiç yorum yok: