20 Eylül 2009 Pazar

TABYA ALTI DURAĞI

Önde belediye otobüsü arkada Özel Halk otobüsü! Müthiş bir kovalamaca da! İkisi de aynı hat otobüsü 25E!
Onarım inşaatı devam eden Tarabya Oteli'nin önündeki virajı dönerlerken adeta birbirlerinin üzerine çıkacaklardı. Aslında Belediye Otobüsü şoförünün bir an önce gitme arzusu yoktu. Ama kullandığı otobüs yeşil otobüslerden ve yeni model! Diğeri ise hayli eski, zorla gidiyor gibi! Ama yine de mal sahibi olan şoför fazladan bir yolcu daha alabilmek için belediye otobüsü ile yarış halinde!

İspilanti yalısı ve küçük viraj geçilirken de yarış ürkütücüydü. Şoförlerin akıllarından geçmedi bile 1976 yılında buradan son sürat giden bir belediye otobüsünün denize uçtuğu ve 23 kişinin öldüğü (Bu olayda ben de büyük kaynım Muhammet Bağdatlı'yı kaybettim). Yolcular otobüsten çıkmak için ne denli mücadele verdiler kimse bilemedi. Zira otobüsün kapıları açılmadığı için içerden kurtulan camı kırabilen bir iki kişi oldu. Diğerleri boğazın serin ve akıntılı sularında kaybolup gittiler!
Biz kaybetmedik! Bizim küçük bir kayığımız vardı. Kayıkla arama yaptık, denize uzun ince halata bağladığımız çapa indirdik ve dipten tarama yaptık. İki ceset çıkardık, ha gayret yine devam ettik, üçüncü çıkardığımız ceset, aradığımız kaynımın cesedi idi! İnsanlık deyip aramaya devam edelim dedikse de ilgililer izin vermediler nedense! Oysa onlar dalgıç daldırmışlar, bir tane bile ceset çıkaramamışlardı!
Konuya tekrar döndüğümüzde gördüğümüz; bu virajı da arka arkaya geçti belediye ve halk otobüsü. Büyük bir hızla gidiyorlardı. Önlerine çıkacak ilk durak Tabya Altı Durağı idi… Elinde paketi ve poşeti ile yolcu kalkıp yalpalayarak kapıya gitti ve inmek için zile bastı. Özel otobüs bütün hızı ile gidiyor, öndeki Belediye otobüsünü takip ediyordu. Şoför aklını, belediye otobüsü şoförüne takmış ona yetişecekti. Bastıkça basıyordu gaza! Duracağı yoktu. Yolcu:
"Kaptan Tabya Altı'nda inecek var" diye bağırdı! Gitmeye devam eden şoför cevap vermekten geri kalmadı:

"Baba burası Kireçburnu, Yıldız Tabya değil!!!"

"Çüüüüşş" diye bağırdı arabadakilerden biri! Bir diğer yolcu;

"Şoför kafan kıyak galiba? Burada ne işin var? Yıldız Tabya'ya git!

"Yahu dur, inecek var, gitme, hay Allah!" Arabada homurtular, bir iki "Dursana lan" sesi! Çarşı içinde iki otobüs durdu, yaşlı hasır fötr şapkalı adam inerken, şoföre öyle bir bakış baktı ki, adamın yedi sülalesine rahmet okuttu!

Bu kez, hareketlenmedi öndeki belediye otobüsü! Bu yolun kurdu olan Belediye otobüsü şoförü önce kolunu sonra da kafasını camdan dışarı çıkarıp gülerek:

"Geç birader, ne kadar da acele ediyorsun" diye bağırdı ve eliyle de geç geç işareti yaptı. Özel otobüs şoförü la havle çekip, tam sol yaptı ve arkadan sıyrılıp yola devam etti!

Kireçburnu, Sarıyer ilçesi sahil şeridinin şirin mahallelerinden biridir. Basit ifade ile kireç ocaklarının burada çok bulunması nedeniyle bu ismi almış olduğu yaygın söylentidir. Semtin Bizans dönemindeki adı "Boğazın Anahtarı" anlamına gelen Kleidro tou Pontu idi.

Kireçburnu kendine özgü özellikleri ile dikkat çeker. Gerçekten boğazın anahtarı gibidir. Boğazı tam cepheden görür. Gerek kışın, gerekse diğer mevsimlerde esen lodos dışındaki bütün rüzgarlara göğüs gerer! Bu nedenle bilhassa yaz aylarında hem içi hem de dışı yananlar Kireçburnu sahil boyunu mesken tutarlar.

Tabya Altı dediklerinde yaşı ellinin üzerinde olanlar ne denilmek istediğini anlar az buçuk ama fazla iplemez, duymaz görünür! Yaşı yetmiş veya daha fazla olanlar, eğer gerçekten burada doğup büyümüşlerse Tabya Altı'nın neyi çağrıştığını bilir. Ya yaşı seksenin üzerinde olanlar, Tabya Altı lafını duyduğunda mutlak bir şeyler anlatmak ihtiyacını hisseder! O halde biz birkaç satırlık volta atalım!

Tabya Altı durağının bulunduğu noktada sırtınızı denize dönerseniz, karşınızdaki dik yamaç her ne kadar yeşilse de yeşilliğin altı sert kayalıktır. Burada ev, apartman, villa veya her neyse gecekondu falan yok iken burada TABYA vardı.

Tabya'yı tanımak istersek, şöyle ifade edebiliriz: Stratejik önem arz eden bir bölgenin, şehrin (yani İstanbul'un, İstanbul Boğazının) güvenliğinin sağlanması için hakim bir tepe üzerine yapılan ve silahla güçlendirilen tahkimat. Bunu böyle belirttikten sonra deriz ki; buradaki sert kayalıklar güçlükle de olsa kırılarak oyulmuş, geniş en azından on onbeş kişi alabilecek ve içersine büyük top veya değişik silahlar yerleştirilebilecek, cepheden görünmeyen ama kapı olarak kullanılan bir açıklık ve bir de denizi gören bir mazgalın (küçük pencere) bulunduğu, çok kalın betonla da sağlamlaştırılmış istihkamdır (Korgan da denilebilir).

Bu demektir ki savaş sırasında Rusların veya başka devletlerin İstanbul Boğazından rahat geçmemesi için yapılmış bir savunma alanıdır. II. Dünya savaşı sonuna kadar tabya kullanılmıştır. Bu tabyanın bir eşi de Havantepe'de bulunuyordu.

Bu tabya 1919 dan 1922 yılı sonlarına kadar daha değişik amaçlı kullanıldı. Yine savunma amaçlı olarak bu kez Anadolu'da Mustafa Kemal'in başlattığı Milli Mücadeleye katkı vermek için! İstanbul'daki çeşitli depolardan kaçırılan silah ve cephaneler deniz yolu ile getirilir, tabya altında Kireçburunlu M.M. (Müdafaa-ı Milliye) görevlilerine teslim edilirdi. Bu teslimatı genellikle Hasan ve Ahmet Pehlivan kardeşler alarak, tabyaya taşır, muhafaza eder, sonra da küçük takalara yüklenen silahlar Karasu, Ereğli, Kefken ve İnebolu üzerinden Anadolu'ya gönderilirdi.



İşte böyle! Burası yani Tabla zamanla işlevini kaybetti, önce ören yerine, sonra gençlerin sarmaş dolaş olup kendilerinden geçtiği cennet bahçesine döndü, sonra da yağma Hasan'ın böreğine!

İşte Tabya Altı'nın macerası böyle!

07.11.2008

Hiç yorum yok: