Diana gemisi 1915 de ABD de inşa edilen 2924 gros tonluk bir gemidir. Ahşap bir gemi olan Diana Yunanistan’ın Pire limanında iken satış levhası asıldı isminin yanına. Cumhuriyet yeni kurulmuş Türk ulusu her sahada kalkınmak için uğraş içinde. Kırzade Rıza Bey bir gemi satın almak istemektedir. Fırsat çıkmışken Diana gemisine talip olur ve gemiyi 1924 yılında satın alır. Türk denizciliği yeni bir gemi kazanmanın sevinci içindedir.
Çok geçmez Bir sene sonra yani 1925 de gemi Kalkavanzade Rıza tarafından satın alınır. Gemi kömür işinde çalışmaktadır, ismi ise Hisar olarak değiştirilmiştir.
Gemi Karadeniz ve Marmara arasında çalışmaktadır. Taşıdığı yük kok kömürüdür. Kömürü Zonguldak’tan alır İstanbul’a ve Marmara’da değişik yerlere taşır.
Gemi ahşap ama zarif, göz alıcı bir gemidir. Ne var ki ahşap gemilerin ömrü öyle uzun değildir. Ağır yük altında, yazın kuru havası ve sıcağı, kışın rutubetli, yağmurlu havası altında ezilir durur. Sıcak, soğuk derken, ahşap kısmı dayanıklılığını elbetteki kaybedecektir. Böylesi durumlarda geminin sık sık onarılması gerekmektedir.
Ahşap gemiler, saç gemiler kadar denize dayanıklı değildir. Hisar her ne kadar çok sert bir ağaç olan maun ağacından yapılmış olsa da yine de ahşaptır, her zaman paırçalanır korkusu vardır.
Nihayet beklenmedik akibet meydana geliyor, yürekler dağlanıyordu. Tarih 21 Aralık1937 yi gösterirken kömür yüklü Hisar gemisi de azgın dalgalara baş vura vura İstanbul Boğazına doğru ilerlemeye çalışıyordu. Sadece azgın dalgalar olsa iyi! Müthiş fırtına ortalığı kasıp kavuruyor, soğuk rüzgar, kamçı gibi insanın suratına çarpıyordu. Giritlioğlu İbrahim Kaptan ile diğer mürettabat var güçleriyle bir şeyler yapabilmenin uğraşını veriyorlardı. Gemi Eşek adasının açığına kadar gelebilmişti. Boğaz’a ulaşabilmesi için sadece iki üç millik bir mesafe vardı. Normal seyirli on beş yirmi dakikalık bir yol. Ama fırtına ve azgın dalgalar Hisar’ın ilerlemesine meydan vermediği gibi, güçsüz gemi yavaş yavaş kıyıya doğru sürükleniyordu. Kıyıda kumluk yer vardı ama oraya varabilmek ellerinde değildi. Zira gemi kumandadan çıkmıştı, sanki birileri yönetiyordu gemiyi! İbrahim Kaptan bütün dikkatini gemi üzerine çevirmiş, tayfalarına son talimatları verirken, Hisar hırçın dalgaların altında ezildikçe eziliyordu. Ama nafile! Yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Gecenin kör karanlığında gemi yavaş yavaş Eşek Adasına ulaşıyor ve kayalara çarptığı anda gök gürültüsü gibi bir sesle paramparça oluyordu. Karayel yapacağını yapmış ve koca gemiyi önüne katarak kayalıklara sürüklemiş ve cehennemin içine atmıştı! Yirmi beş deniz adamı, gecenin koyu karanlığında, denizle, dalgalarla, tipiyle, soğukla yaşam savaşı veriyordu. Eşek adası kıyılarında can pazarı vardı. Canını kurtaran kaptan olacaktı ama, kim bu cehennemden çıkabilecekti ki?
Koyu karanlık gecenin sabahında yani 22 Aralık 1937 günü saat 10.30 sularında Hisar gemisinin sağlam kalan bazı bölümleri de darmadağın oluyor ve deniz tahta parçaları ve insan cesetleriyle doluyordu. Karayel fırtınasının yarattığı cehennemde yirmi dört deniz adamı can verirken, bir kişi kurtuluyordu. Bir gemici her nasılsa, kıyıya çıkabiliyor ve kendini ölüm kuyusundan kurtarabiliyordu. Ya diğerler onlar son nefeslerini veriyorlardı.
Deniz adamlarının her biri sağlam adamlardı ama fırtına ve dalganın şakası olmuyordu ki! Kayıp denizcilerin cesetleri birkaç gün içinde toplanıyordu. Maalesef hiç biri boğularak ölmemiş, donarak can vermişlerdi.
Olay günlerce konuşuldu, İstanbul basınını meşgul etti. Gemi kaptanı Giritlioğlu İbrahim Kaptan Rumelifenerli idi. Sayılan ve sevilen bir kaptandı. İbrahim Kaptanın acısına dayanamayan Rumelifener Köylü Bakali Mehmet Dayı, sevdiği insan için “Hisar Destanı”nıyazıyordu. Bu destandan günümüze kadar ulaşan bölümler şöyle:
Bin üç yüz elli üç kışın zemheri,
Gazete dağıttı kara haberi,
Hisar vapurunun doldu defteri,
Yirmi dört kişiyi kurban eyledi.
Zonguldak’tan açıldık elli mil denize,
Kefken Adası göründü bize,
Kefkene inerken geldi bir bora,
. . . . . .
Kefken Adası görünmez oldu,
Çevirdi rotayı boğaza döndü,
Mehmet Kaptanı da yanına aldı,
Eşek Adasına kıçı dayandı.
Akşam namazı Rıva’ya geldik,
Deniz kudurmuş umudu kestik,
Çifte demir attık demir kesildi
. . . . . . . . . . . .
(1938)
NOT.
1- Bu yazı için, Oktay Sönmez’in “Anılarda Gemiler” isimli eserinden yararlandım
2- Destanın bu bölümleri Giritlioğlu Ahmet Reis tarafından tespit edildi.
3- Destanın tamamını bilenlerin eksiklerimizi tamamlamasını rica ediyorum.
İbrahim BALCI
21.12.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder